hesabın var mı? giriş yap

  • gece gece koparan insan.

    sergen yalçın: bizim takımlarımız sezon öncesi iyi çalışmıyorlar.
    mustafa doğan: beşiktaşlı oyuncularla konuştum, sezon öncesi iyi çalıştık diyor hepsi.
    sergen yalçın: mustafa, hangi oyuncu kötü çalıştık der?

  • $ehirlerarasi yolculuklarda biz erkeklerin sikca ba$ina gelen hissel durum. zerre alakasi yoktur abazalik ilen, ipnelik ilen. tepeden tirnaga temiz ve sevimli hislerin dogurdugu durum.
    ornek olay, tamamen mizansendir:
    ankara - izmir hatti, alinmi$ metro firmasindan bilet, izmir'e akilacak. bir ilkbahar gecesi, saat 01:00 gibi. otobuse binilir, hemen sagda solda guzel kizlar dikkat ceker, bu kismi abazalik, ipneliktir bak o dogru, "-uff ne duzgun kari baba be, kalcalarina kurban..." gibi... bunlar pek klasik erkek geyikleri.
    sonra yolculuk hali ba$lar, etraf karanlik. yol i$iklarinin, asfalt otobanda yazdigi $iirler...
    o guzel kizlardan pek bir begenileni pek bir hastasi olunan uyur. sen de kenarda artik uyur musun ne bok yersen. ertesi sabahin gune$i parlamaya ba$layip izmir'e yakla$irken, o kiz hala uyuyordur. ama ne uyumak. melek mi, prenses mi, huri mi... ba$ o ince boyundan hafif sola yatmi$, o pembecik dudaklarin uzerinde cig gibi ter, saclarin daginikligi, yolculuk oncesi makyajdan kalma kalem hafif silinmi$. 2-3 dakikada bir kafayi ufak hareketler ile saga sola cevirir, bu hareket esnasinda boynun on kismindaki o iki kiri$ ortaya cikar, aralarindaki o cukur, dunyadaki en guzel yeridir belki... i$te o zaman direk opesi gelir insanin kizi...
    daha fazla yazamayacam. elim ayaam titriyo bak...
    (bkz: hisli entry) (bkz: smiley koymak istiyorum) hatta koydum.

  • türk dizi tarihinin;

    - en tırt holdingini, (bütün mahalleyi işe aldılar)
    - en tırt ceo'sunu, (hiç danışmanı, avukatı falan yok, en küçük sorunda bütün yetkileri damadına devretti)
    - en tırt komiserini, (kuzey'in peşine takıldı olay çözmeye çalışıyor, arada kuzey'i alttan alıyor, sakinleştiriyor falan)
    - en tırt mafya babasını, (alt tarafı bir adam vurdu, japonya'ya kaçtı herif)
    - en tırt girişimcilik hikayesini (makara),
    - en tırt stilistini (sabah sporunu park aletlerinde yapıyor)

    barındıran dizi.

    kabul edin aslında senaryo komple ilkokul müsameresi gibi ama izliyoz işte mal mal.

  • son derece etkileyici "müzikalite"sinin yanında; pink floyd un kendine özgü dahiyane söz kurgusunu da yogun biçimde yansıtır..

    sozlerin içerigine bakıldıgında hislerini anlatamayan bir insanın sozleri gibi görünür..
    oysa ki birçok anlamı bir arada barındıran bu parca,
    cagımızın modern toplumunda iletişim teknolojilerinin ust duzeyde oluşuna karşın var olan "iletişimsizlik" sorununu ele alıyor izlenimini verirken, aynı zamanda da ilkel çağların, iletişim kurmayı, yani konuşmayı, bir "dil" yaratmayı henuz cözememiş insanının hislerini dışa vurmakta yasadığı imkansızlık halini de anlatır..

    there' s a silence surrounding me - "bir sessizlik var etrafımı saran"
    i can' t seem to think straight - "dogru duzgun dusunemiyorum"
    i' ll sit in the corner - "bir köşede oturacağım"
    no one can bother me - "böylece kimse beni rahatsız edemez"

    kısmında bu "ikili" anlatım açık biçimde görülür.. ancak bu anlatım butun sarkıya yayılmış olmasına karsın tum soz duzeni içinde kendini gostermez.. biraz daha acarsak:

    i think i should speak now (why won' t you talk to me)
    i can' t seem to speak now (you never talk to me)
    my words won' t come out right (what are you thinking)
    i feel like i' m drowning (what are you feeling)
    i' m feeling weak now (why won' t you talk to me)
    but i can' t show my weakness (you never talk to me
    i sometimes wonder (what are you thinking)
    where do we go from here (what are you feeling)

    sanirim simdi konu$malıyım (neden benimle konu$muyorsun)
    konusabilecegimi sanmıyorum (neden benimle konu$muyorsun)
    dogru sozcukleri bulamiyorum (ne du$unuyorsun)
    sanki boğuluyor gibiyim (ne hissediyorsun)
    şu anda kendimi gucsuz hissediyorum (neden benimle konu$muyorsun)
    ama bu gucsuzlugumu ifade edemiyorum (benimle hic konu$muyorsun)
    bazen merak ediyorum (ne du$unuyorsun)
    'nereye' gidiyoruz (ne hissediyorsun)

    bu ilk kısımda, ilk çağlarda herhangi bir konuşma-iletişim kurma yeteneği bulunmayan ilkel bir insanın dusuncelerini, acılarını, korkularını, kaygılarını ve daha bircok envai çeşit duygularını ifade edemeyişindeki "boğulma" hissi anlatılmak istenir.. keza şarkının bu bolumundeki sozlerde de*****bu "içinde kalan duygular arasında boğulma" hali açıkça dile getirilir..

    hemen devamında yer alan iki mısra ise** bu bogulma hissinin nereye kadar surecegini, hislerini anlatamadan nereye kadar dayanabilecegini dusundukce gelecegin neler getirecegini bilemeyişin ve bunun getirdigi kaygının anlatıldıgı bir kısımdır..

    ikinci kısım ise gunumuzun "modern çağlar"ına ayrılmış bir ikinci bölüm gibidir..

    why won' t you talk to me (i feel like i' m drowning)
    you never talk to me (you know i can' t breathe now)
    what are you thinking (we' re going nowhere)
    what are you feeling (we' re going nowhere)
    why won' t you talk to me,
    you never talk to me
    what are you thinking
    where do we go from here

    neden benimle konu$muyorsun (sanki boğuluyor gibiyim)
    benimle hic konu$muyorsun ($imdi soluk alamadigimi biliyorsun)
    ne du$unuyorsun (hicbir yere gitmiyoruz)
    ne hissediyorsun (hicbir yere gitmiyoruz)
    neden benimle konu$muyorsun
    benimle hic konu$muyorsun
    ne du$unuyorsun
    'nereye' gidiyoruz

    bu ikinci "soru-cevap" bölümü ise "we're goin' nowhere" sözü ile ilk bölümdeki "ilkel adam"ın sorusuna bir cevap niteliği taşır..
    bir çelişkinin ortaya çıkışına işaret edilir,yani;
    ilkel insanın elinde bırakın herhangi bir iletişim aletini, konuşabilecek bir dili bile yoktur, iletişimsizlik içerisindedir ve bu durumun ne noktaya kadar surecegi onda bir merak, bir kaygı yaratmaktadır,
    diğer taraftan ona gore muthis derecede "üstün" olan gelişmiş "modern" cag insanı yuksek teknolojinin yarattıgı imkanlara ragmen iletişimsizlik sorunu yaşamakta, aynı "boğulma" hissi halen surmekte * ,toplum içinde kendini yalnız hissetmektedir, iletişim açısından "varlık içinde yokluk" çektiği bu durumda o ilkel insandan ne farkı oldugu tartışma konusudur..

    her iki soru-cevap kısmının ardından yinelenen;
    it doesn' t have to be like this - "böyle olmak zorunda değil"
    all we need to do is make sure we keep talking - "tek yapmamız gereken konuşmaya devam etmek"
    sözü, iletişimsizliğin ve bunun sonucu olarak gelen içine kapanıklık, depresiflik ve yalnızlık hissinin tek çaresini gözler önüne serer, "konuşmak".. "bir köşede oturup" kendini insanlardan çekmek yerine, "keep talking", iletişim kurmaya devam etmek..

    işte pink floyd'un muhteşem sanat ve anlatım yeteneği burada ön plana çıkmaktadır.. bu "ikili anlatım" pink floyd'un bircok parcasında üstü kapalı biçimde gorulebilecegi gibi, jethro tull'ın "steel monkey"*isimli parcasında da nispeten daha görünür biçimde kendini belli eder..

  • bu yılan kadının mahkeme süreçlerini izleyip, her şeyi görüp hala savunmak açık açık ahlaksız olmaktır, kötü insan olmaktır. makyajyapıp darp etti iftirası atmak, defalarca kez aldatmak, adama hayatı zindan etmek, merdivenden itti diye iftiralar atmak, adamın tüm kariyerini yok etmeye çalışmak ne zamandır desteklenir şeyler oldu lan itler?

  • talebeysen, 3 sap ev arıyorsan..

    "ne güzel ya böyle gençler geliyorlar, bayılıyorum bu gençlere yaaa...."

    meeali: elimde bi ahır var, bodrum katı..aha da kakaladım bunlara..

  • kaliteli bir televizyonda dvd ye göre fark yaratmadığını iddia etmek için sağlam birkaç karşılaştırma yapmak lazım. zira bırak blu-ray'i bluray'dan riplenmiş 8 gb'lık bir 1080p rip bile dvd'den kaliteli olmaktadır.

    örneğin seven pounds filminin dvd9'u 5300 bitrate değerine sahipken aynı boyuttaki blu-ray'den riplenmiş 1080p video 8599 bitrate değerine sahiptir. aynı filmin 6,55 gb büyüklüğündeki 720p videosu bile 6426 bitrate değerine sahip olup dvd ile karşılaştırılınca görüntü kalitesinin üstün olduğu farkedilmektedir. orjinal blu-ray'de ise bitrate yaklaşık 12000 ile 30000 arasında değişmekte olup dvd ile uzaktan yakından alakası yoktur.

  • asgari ücret 240 dolara düştü. hiç mi utanmıyor bu millet elin avrupasının evcil hayvanına harcadığı paraya 1 ay çalışmak zorunda bırakılmaktan.

  • içeriden biri bile sızdırıp satmış olabilir.
    ben bu ülkenin insanlarından herşeyi bekliyorum.

    para için anasını avradını satacak milyonlar var bu ülkede aq.