hesabın var mı? giriş yap

  • servetlerine servet katmak icin arap kabilelerinin kucagindan inmeyen devlet "buyuklerimizin" koca turkiye'yi ne hale getirdiginin bir ornegidir.

  • kemal sunal'ın çoğu filmi böyle zaten ama gerek komedi olması gerek popülist olması olayı tolere ediyor. gurbetçi şaban'ın senaristi halit akçatepe. onun da böyle politik hassasiyetlere, stereotiplerden kaçınmaya dikkat ettiğini hiç sanmam.
    filmdeki tek ırkçılık almanlara karşı değil bu arada. göçmenlerin kaldığı evde cezayirli ile yunan kadın kavgaya tutuşunca türkler sebep yokken yunanı dövenlere katılıyor.
    ironik olarak gurbetçi şaban türkleri bir yandan çile çeken, ezilen, sömürülen olarak gösterirken şaban temsilinde istilacı, dolandırıcı, asalak olarak da gösteriyor. öte yandan filmde şaban'ın yenidoğan kızının adının monika koyulması, almanlar gibi kız arkadaşıyla bira içmesi, kaçak işçi çalıştıran patronu alman makamına ihbarla tehdit etmesi, almanlardan sosyal yardım alması, türkçe konuşan hans'a almanların az çocuk sahibi olması nedeniyle ''sizinkilerde hayır yok'' diyerek takılması gibi olumlu ögelerle almanları kategorik olarak kötü gösterme cürmünü bir nebze savuşturduğunu söyleyebiliriz.

  • hedefleri bir garip operasyon. istanbul'un belki de en tontik, en chp'li, en kedici mahallesinde oturuyorum. işten eve gelirken 3-4 polis arabası ve ellerinde silahlarla tem polislerini görmüş anlam verememiştim. abi bizdeki en büyük terör kedi kısırlaştırma meselesinden çıkıyor burada ne işiniz var ya?
    kahrolsun federaller.

  • kısmen haklı.

    doğru olan şu, bisikletle işe gitmek doğrudan medeniyt değildir.

    bisikletle işe gitmek istediğinde sorunsuz bir şekilde "gidebiliyorsan" işte o medeniyettir.

  • 28 ocak 1393'te, kraliçe'nin nedimelerinden birinin evliliğini kutlamak için fransız kraliyet sarayında bir maskeli balo düzenlendi. genç kral vi. charles ve beş soylu arkadaşı, maskeler ve keten ile reçineden yapılmış tüylü kostümler içinde "vahşi adamlar" olarak adlandırılan bir dans sergilediler. görsel

    baloya geç ve sarhoş olarak katılan orleans dükü louis de valois, katı yasaklardan habersiz bir şekilde, elinde yanan bir meşale ile salona geldi. kimileri dükün meşaleyi dans edenlerin üzerine fırlattığını, kimileri ise dans edenleri tanımak için onlara çok fazla yaklaştığını iddia eder.

    louis de valois

    sebebi ne olursa olsun, dansçıların son derece yanıcı kostümleri kısa sürede alevler içinde kaldı. kral, genç teyzesi yangını söndürmek için eteğini üzerine atınca yangından kurtulur. başka bir dansçı salondaki şarap fıçısına atlar ve kurtulur.

    kralın diğer dört arkadaşı ise o kdar da şanslı değildir ve diri diri yanarak ölürler. trajedi, halkın monarşiye olan güvenini sarsar. orleans dükü'nün itibarı ise yerle bir olur.

    bu olay tarihe "bal des ardents" yani "yanan adamların balosu" olarak geçer.

    kaynak: historyextra

  • bendenizdir. sürpriz biçimde o gün buluştuk, 12,5 sene önceydi cebimde çok az para olduğunu aklıma getiremeyecek kadar heyecanlanmıştım. hesabı buluştuğum o kıza ödettim. üstelik 20. yaş günümdü. yaş bir durumdu. 20 ekimde, 20. yaş günümde aşık olduğum kızla ilk defa buluştuğumda hesabı ona ödettim.
    fena mı oldu? evlendik, hesabımız ayrı gitmedi. bir hafta sonra da bir çocuk katılacak bize. iyi ki ona ödetmişim o hesabı.
    sonra nasıl ikinci randevu için bu defa benden diye bahane yaratırdım...