hesabın var mı? giriş yap

  • adam en ünlü olduğu zaman 18 ay askerlik yapmış daha ne yapsın lan?

    edit:
    bolca miktarda mesaj alıyorum genelde yaşı yetmeyen yazar yahut çaylaklardan;
    askere 2000- 2001 yılında gitmiştir. o yıla kadar 1200'ün üzerinde gösteriye türkiye, avrupa ve amerika'da çıkmıştır.
    senaryosunu da yazdığı her şey çok güzel olacak filminde 1998 yılında başrol oynamış ve film o zaman 1.8 milyon izlenmiştir.(yurtiçi ve yurtdışı) reklamlar, star tv'de yayınlanan gösterileri vs. vs. yani en aktif döneminde 18 ay, er olarak yapmıştır askerliği.

    aynı dönemde askerlik yapması beklenen ve ünlü olan tarkan ise çeşitli yollardan askerlikten kaçmış ve bedelli açıklanınca da o şekilde yırtmıştır.

    bu entry bedelli yapanları kötülemek için yazılmamıştır, cem yılmaz'ın kendisi de gösterilerinde bedelli olsaydı yapacağını söylemiştir.

    edit 2:
    cemcim gösteri için vip bilet 2 kişilik olsun cnm, optm by!

    edit 3: cem çok cimrisin olm lan

  • stanley kubrick’in bu filmdeki mükemmelliyetçiliği ile ilgili yıllar önce sinema dergisinde bir yazı vardı. filmi bitirdikten sonra diğer ülkelerdeki gösterimleriyle de yakından ilgilenirmiş. o ülkede dublaj yapılacaksa stanley kubrick direkt olarak seçime etki edermiş. bundan sebep bu film bizim ülkemizde dublajlı gösterilmemiş. özellikle çocuğun seslendirmesini beğenmediği için filmi altyazılı gösterime sokturmuş. sonra tv yayınları için dublaj yapılmıştır, bilemem ama sinemada olmamış böyle bir şey. türk seyircisinin filmden alacağı keyfi bile düşünmüş. kral hareket.

    bu konu, rahmetli hakkında bir kitap okurken aklıma geldi. kitapta yazılana göre benzer bir duruma yine etki ediyor stanley kubrick. bir sahnede jack’in bunalıma girip daktiloda defalarca yazdığı bir cümle var:

    “all work and no play makes jack a dull boy”

    * sürekli çalışmak ve oyun oynamamak jack’ı sıkıcı bir çocuk yapar.

    filminin diğer ülkelerde gösterime girdiğinde bu sahne için o dillerde ve her biri yine farklı anlamlarda olacak şekilde cümleyi değiştirmiş. o dillerde orijinale benzeyen anlamlarda cümle yazılmış o sahnede.

    italyanca: il mattino hal’orna in bocca (erken uyanan altın bir güne başlar)

    almanca: was du heute kannst besorgen, das verchiebe night (bugün yapabileceğinizi asla yarına ertelemeyin)

    fransızca: un tiens vaut mieux que deux tu l'auras (eldeki bir kuş çalıdaki iki kuş değerindedir)

    ispanyolca: no por mucho madrugar amanece mas temprano (siz ne kadar erken kalksanız da güneş erken doğmaz)

    (her ne kadar anlamlar birbirlerine uzak gibi görülse de stanley kubrick yapmıştır yine kral hareketi diyerek itiraz etmiyoruz )

    kitap: estetiğin ve sembollerin gizemli yönetmeni stanley kubrick
    yazar: melissa mey

  • ne uzatılan bir konudur. ateistler vegan veya vejetaryen olmadan da bu bayram hakkında olumsuz fikirlere sahip olabilirler.

    -bunun bir "kutlama şekli" oluşundan rahatsız olabilirler.

    -tanrının neden hayvan yerine bir fidan gönderip ibrahime ek demediğini sorgulayabilirler.

    -neden hayvanların uyuşturulmadan, illa canlı şekilde dakikalarca çırpınarak ölmesi gerektiğini, illa foşur foşur kan akması gerektiğini sorgulayabilirler.

    -bir toplum dayanışması yani fakirleri doyurma kampanyası şeklinde görülüyorsa toplumdaki açlar yalnızca üç beş gün mü aç kalıyorlar diye sorabilirler, bu kadar aç sefil dilenen çocuklar neden var, öğütle güzellik olmuş mu, din buna mutlak bir çözüm getirmiş mi diye sorgulayabilirler.

    ve daha yüzlerce şekilde eleştirebilirler. bunlar zaten subjektif değerlendirmelerdir. kutsal görmediği bir şeyi eleştirip sorgulayabilir herkes, nitekim de böyle yapıyorlar.

    "ateistlerin kudurması" diye açılan başlık yeterince hedef gösteren ve ayrımcı bir dil kullanmıştır zaten, "islamofobiyi benimseyenler için benim lafım" çok sağlıklı bir yaklaşım olmuyor başlığa bakınca yani. ben de din düşmanı değilim, herkes istediği şeye tapabilir, istediğinden medet umabilir, toplumu bu eksende hizaya getirmeye çalışmadığı sürece buyursun inançlarını istediği gibi yaşasın. ancak bu şekilde olmuyor hiçbir coğrafyada görüldüğü üzere.

    dahası, "ateistlik nedir bilmeyen" denmiş. ateizmin tarihi falan dense anlarım da ateizmin kendi başına bir öğretisi, ödevi, geleneği yoktur. ateizm tanrıyı reddetme biçimidir. üzerine çok bir şey bilmeyi gerektirmez. zaten yapılan her ankette ateistlerin dini ve din tarihini ortalama bir dindardan daha iyi bildikleri ortaya çıkıyor. inandığı tanrının buyruklarını başkasının yaşam anlayışına da empoze etmeye çalışmaları, baskı ve zulüm göstermeleri hiç azımsanacak örnekler de değil, dolayısıyla dindarları bilinçlendirme girişimleri daha yerinde bir hareket olur.

  • bağlantısı da usb yerine yuvarlak pinli şekilde olursa, usbyi ters takma vs gibi sorunlar ortadan kalkar. tabi o bağlantı soketine yön belirteci koymak şart, yoksa pinler yamulabilir.

    hatta klavye de aynı şekilde olursa, birine farklı renk yapmak karışmasını engeller. misal yeşil ve mor renkler ayırt edici olabilir.

  • çocuktuk ufacıktık,

    -"baban ne iş yapıyor" dediler
    -"ressam" dedim.
    -"ha boyacı yani" dediler.
    -"hayır ressam, boyacı değil. hem boyacı olsa ne olurki, o benim babam, her haliyle severim onu ben" dedim.
    -"ay boyacı olsa ne olur dedi yaaa. boyacı, amele yani, iğrenç..." dediler.

    insanlıklarından utandım.

  • görüntü yönetmenliği olsun, oyunculuk olsun çok yerinde ve üst düzey bir film olmuş. -- bıdı bıdı yapanlara bakmayın siz. amerikan iç savaşı (1861 – 1865) sonrası, kaotik ama gelişmeye yatkın, küllerinden doğmaya çalışan amerika imajını vermeye çalışmışlar. bence başarılı olmuşlar. hikâye insanın içini ısıtan cinsten. baş rolde tom hanks olur da başka türlüsü beklenir mi zaten diyerek izledim. johanna'yı oynayan helena zengel çok iyi oyuncu olmuş şimdiden. karakterdeki değişimi yansıtmak vasat oyuncu işi değildir.

  • merhaba ben salak oldugu icin hala size laf anlatmaya cali$an kadin.

    hataniz anne vs. embriyo ikiliginde oyunuzu ne idugu belirsiz bir embriyodan kullanmanizdan geliyor. henuz findik boyutuna gelememi$ bir dollenmi$ yumurtayi, bir bireyin hayatindan onemli saymanizdan bahsediyorum.

    "can almayi istemek" filan diye romantize ettiginiz $ey regl sirasinda atilan, kadinsaniz pedinizde filan goreceginiz parcalarla ayni boyutta bir pihti. siz hayatinizda regl olmami$, kanamami$, rahminden atilan yumurtayi gormemi$ bireyler olarak kalkip "o bi can taam mi" diye bagiradurun, kadin bedeni zaten surekli bir devinim icinde. yumurtasi dollendiginde de istemiyorsa o dollenmi$ yumurtayi yok etme hakkina sahip. bu kar$ila$tiginiz agresif tavrin sebebi de sizin "e bi kere kalmi$in hamile, dogur gitsin" yav$akligindaki tutumunuz. kimse (dogurduktan sonra evlatlik verse bile!!!) o istemedigi hamileligi dokuz ay ya$amak zorunda de-gil.

    size gore findik boyutundaki embriyo > kadinin butun hayati.
    i$te tam da bu yuzden gerizekalisiniz.

  • tam üstümde oturan komsumun spor salonu var. o yuzden cok erken kalkiyor. kendisi de masallah vucut yapmis iri kiyim.sabahin korunde gurultulu bicimde uyaniyor. sanki yataktan cikmiyor, dusuyor. adamin sabah rutinini ezberledim.ve seslerden anladigim kadariyla şöyle bir sey kabaca; yataktan düşme, bu dusme sonucu agriyan basina buz almak icin mutfaga depar atma, buzu kafaya dan dan dan diye vurarak aciyi azaltma, buz kafada kirilinca sangir sungur sesler esliginde biraz da ovarak devam etme, banyoya gidip suyu dibine kadar acip tazyigini kontrol etmek, yeterince tazyikli degil diye sinirlenip konkordotttooooo diye kukremek, kosarak yine odaya gelip laps lups diye zırh giyinmek (pamuk ses cikarmiyor cunku) sinirle dolap kapilarini carpmak ve en son kilicini kalkanini kapip celik kapiyi da vurup saniyorum tazyik sikayetini belediyeye iletmek uzere evden cikmak. uyku sersemi hep boyle hayal ediyorum. o lambur lumbur yuvarlanirken merdivenlerden ben tekrar uykuya daliyorum. evet benim komsum yuvarlanarak iniyor, herhalde badicilere ozgu bir stil bu bilemiyorum. normal inmeyle o ses çıkmaz.
    edit.

  • ikinci bölüm olan vatka bölümünü izleyince beğenmemiştim. temposu düşük konusu güzel gelmemişti. bugün eşimle alışveriş yaparken bir tane kimono beğendim. denedim, üzerimde de güzel durdu ama kadın kimonusuymuş. almadık, aynı gün arkadaşlarla buluşunca eşim bu kimono beğenme olayını anlattı. vatka bölümünde yılmaz karakterinin yaşadıklarını neredeyse aynısını yaşadım. arkadaşlarım sağ olsun saatlerce dalga geçtiler. ya diyorum ezel giyiyor, kanka ezel ezel olduktan sonra giymeye başladı diyorlar. somer şef giyiyor diyorum, adamın adı bir kere somer istediğini giyebilir diyorlar. ben giyince niye böyle diyorsunuz illa ünlü mü olalım, adımızı mı değiştirelim. siz dönem faşistisiniz, makro moda içerisindeki mikro çığlıklar bunlar dedim ama saatlerce geçilen dalgalardan kurtulamadım. ilk izlediğimde beğenmediğim bölümü yaşayınca dedim ki bu dizi güzelmiş. bu da böyle bir anımdır.

    debedit: debeye gireceğini hiç beklemiyordum. buradan bana kadın kimonosunu yakıştırmayan biricik eşim, balım, seni çok seviyorum. ayrıca kimin ne giyip ne giymeyeceğinde kimone.