hesabın var mı? giriş yap

  • takdir edilesi insandır. üniversitelerde böyle hocalar sayılıdır. bir tane cambridge'de eğitim görmüş hocamız var böyle. latin dilinde hoca olmasına rağmen roma hukuku konusunda derslere de girmiş, toplamda 9 dil bilen saygıdeğer hocamızdır.

    bizim gibi cahillere latince bir kelimeyi nasıl almanca, fransızca, hatta rusçaya çeviremediğimizi sorar derslerde. cambridge'de iken hocaları böyle yaparmış. biz garibanlar ise ingilizce c1 olunca dil biliyoruz zannediyorduk.

    (bkz: mehmet özaktürk)

  • ilkokul 2'ye giden kuzenime yaş problemi çalıştırırken:
    ben: bak şimdi sıra arkadaşının yaşı seninkinden 1 fazlaymış ikizin yaşlarının toplamıysa 15 miş. bu durumda sıra arkadaşının yaşını nasıl bulursun?
    kuzenim: sıra arkadaşım değl mi döner sorarım sen kaç yaşındasın diye!

  • temelinde küçük teknik-taktik hareketler bulunan yöntemlerdir.

    termostat şart bebeyim. ayarlıyosun istediğin sıcaklığa, altına düşünce yanmaya başlıyor. kombiyi her defasında açıp kapatmaktan çok daha mantıklı/hesaplı. tabi termostatı gidip de evin en soğuk odasına koyma. ha bi de evin içi 100 derece olsun diye de yardırma.

    evlenmeden önce en elzem şey diye koştura koştura aldığın klimanın sadece soğutma işlevi yok canım. aynı zamanda ısıtabiliyor da!evet! evde çoluk çocuk yok, bir edi bir büdü isen, işten eve 8de gelip yatacağın saate kadar geçen iki üç saatlik sürede çalıştır klimanı, seyret televizyonunu. zaten termostatın var, ev tamamen de soğumuyor. git kendine kaz tüyü bir de yorgan al, gece de sıcacık uyu.

    zannettiğin gibi sadece oturduğun odadaki petekleri açıp, diğer odalardaki petekleri kapatmak karlı değil. hem suyun sirkülasyonunu bozar hem de ısınan tek oda bütün evin soğukluğunu gidermeye çalıştıkça kombi daha çok çalışır. dünya para verip aldığın pres kapının altına sünger yapıştırırsın soğuk üfürüyo diye.

    tekzende, koçtaşta filan üzeri alüminyum folyoya benzeyen tabaka yalıtım süngerleri var, alıyorsun, kesip petekle duvar arasına yerleştiriyorsun, hop sana yalıtım.

    mal gibi evde yazlık pijamalarla, kısa kolluyla, şortla dolaşma. adam gibi uzun uzun kışlık kıyafetler/pijamalar giy. sen tut evde gecelikle dolaş, üşüyorum diye kombiye aban, sonra vay efendim faturam kol gibi.

    kombinin yıllık bakımını ihmal etme. tozunu toprağını temizlesinler, ayarlarını yapsınlar, suyunu bassınlar. 4-5 senede bir peteklerin içlerini temizlet. o su dolaşa dolaşa parmak kadar kireç biriktiriyor peteklerin içinde, sonra bekle ki petekler ısınacak, sonra da seni ısıtacak.

    odayı büyütmek içeri aldığın balkonun duvarları ve tabanında yalıtım yok şekerim, onlar iç mekana göre inşa edilmedi, sonra "şurdan şurdan bi soğukluk geliyo sanki" der bakarsın. yalıtımını tamamla.

    (eğer imkan varsa) ısıcam ve bina yalıtımı, sıcaklığı içeride tutmada çok büyük pay sahibi.

    not: işbu entrydeki bazı maddeler çocuklu aileler için geçerli olmayabilir.

  • tarihe not düşülmesi gereken bir başka türk hava yolları rezaleti ama bu seferkininin hikayesinin üstüne hbo otursa mini bir sezon dizisi bile çıkabilir o derece değişik. ayrıca türk hava yolları da böyle böyle mağduriyet koleksiyonu yapmaya devam ededursun artık itibarları gözümde metro turizm seviyesine inmiştir.

    biz 17:40’ta tk 7248 uçuşu için uçağa gitmek üzere yer servisine alındık yaklaşık 5 dakikalık bir yolculuktan sonra uçağın dibine geldik ama kapılar açılmadı. bekliyoruz bi uçak var karşımızda gitmek istiyoruz ama gidemiyoruz. uçak da küçük embraer olanlarından hani sanki "bakın nasıl uçağımız güzel mi yeni aldık" diye böyle sergiliyorlar içerde biz ise 40-50 kişi nefes nefese güneşin vurduğu pist sıcağı ise yüzümüzde. neyse on dakika içerde bekledikten sonra yan taraftan bi vip dolmuşu geldi içinde 4-5 takım elbiseli adam ve birkaç güzel giyinimli kadın. bunların direkt uçağa alındığını gördük. hal böyle olunca yaşlıca bi amcaya fenalık geldi önce, sonra cinnet geçirdi kapıyı yumruklamaya, tokatlamaya başladı. bunun üzerine benim de süper kahramanlık dürtüm ister istemez harekete geçti. kapının acil durum çıkışına yarayan kırmızı düğmesini indirmeye başladım. -zaten hep içimde bi tuhaf ukte idi bu tür düğmelere basabilmek bir gün-. yalnız ben bu düğmeyi tam kavrayamadım ve kapı açılmadı bi türlü. yardım isteyeyim bari dedim sonra ulan süper kahraman yardım ister mi hiç diye biraz daha çektim parmağım kanadı. en son dayanamadım "pardon şunu indirebilir misiniz siz de?" dedim ve o sırada diğer kapıların da acil düğmesine bastılar, tüm kapılar açıldı. yaşlı adam ve bir kaç kişi beraber hızlıca görevlinin üstüne haklı bir şekilde kızarak yürümeye başladılar.

    “biz kümeste hayvan mıyız, kaç dakikadır bu sıcakta bekliyoruz otobüste?, neden bize kapıları açmıyorsunuz? vip'leri beklemek zorunda mıyız..niye bi açıklama yapmıyorsunuz?”

    yaşlı amca yer görevlilerine kızdıktan sonra kendinden geçip hostes ve pilotlara da kızdı. (ben bu yaşlı adamın eski ünlü hakem ve de milli hakem kurulu başkanı bülent yavuz olduğunu öğreniyorum. onu da uçaktaki 6 numaralı sivok beşiktaş formalı reyisten öğreniyorum. o da akşamki gençlerbirliği beşiktaş maçına gidiyormuş tek başına destek için. -gidemedi-)

    biz uçaktayken biraz sonra yardımcı pilot anons yaptı yüzünde anlamlandıramadığım bir gülümseme.

    “ya bizim bilgimiz dahilinde olmadan sizi uçağa davet etmişler, o yüzden sizi çıkarmak zorundayız. teknik bir sorun var sonra durumdan haberdar ederiz” dedi. herkes kabin bagajlarını geri aldı ve uçaktan çıktı. otobüse binerken artık iyice sosyal bir deneye maruz kaldığımızı düşünüyorum ve de bekleme salonuna giderken farkettik ki vip’ciler de bizimle beraber bu sefer aynı otobüste. o da ayrı bi komedi. vip dolmuşu ile dönseler daha bi komedi olurdu sanırım. bi tane aşırı zengin abla da gelip şikayet etti en sonunda.

    “biz vip’den çıktık, geri dönmemiz gereken yer de vip olması gerekirken neden burada ( bu fakirlerin arasında) bekliyoruz, anlamadım”.

    ablanın mağduriyeti elite plus mağduriyet bizimkisi basic, classic. öyle de olsa zengin de olsa ablaya ben hak verdim ve kendisinin mağduriyetini birazcık da olsa giderme adına araya mesafe koydum. orda beklerken sorunun ne olduğunu söylemediler, teknik arıza dediler, pilotun uçağı işgal(!) ettiğimizden dolayı kızdığını söylediler, birbirinden çelişkili cevaplar, birbirlerini anlamakta ve bize anlatmakta sorun çeken thy ve tgs görevlileri, atar yapan ego kasan yöneticileri olan ise gariban yolcuya. ulan ben hadi gencim az da sabırlı bi insanım yanımda 80 yasında bir dede vardı "niye buraya geldim" diye söylene söylene uzaklaştı vazgeçti uçuştan. ekranda ise periyodik olarak artan gecikme süresi. 45 dakika, 1 saat 5 dakika, 1 saat 20 dakika..vs

    asıl, 2 saate yakın bir rötardan sonra uçağa bindiğimizde ise suratımıza yedik fatality yumruğunu. "taksi sıramız 12, yaklaşık 45 dakika sonra kalkışı planlıyoruz".

    yani dünyanın bütün firmalarının bütün uçakları rötar yapabilir, bu havacılığın içinde olan bişey ancak bunu insan gibi ekrana yazarlar baştan bilgilendirirler, böyle thy gibi insana gluglu yours deyip hindi muamelesi yapmazlar. insan gibi açıklama yaparlar. yolcunun mağduriyetini giderirler bir şekilde. thy koltuklarında kıbleyi gösteren uygulamalar yapacağına biraz da elemanlarına yol yordam göstersinler. hepsi şaşırmış yönlerini. dün uçuştan 30 kişi vazgeçti umarım hepsi de hakkını arayacaktır bir şekilde. benim de elimden geleni şimdilik bu.

  • futbol yeteneğine dair duyduğu özgüvenin ayak bileklerinde cana gelişini, bir kez daha, cümle aleme izletti bu akşam. bambaşka oynuyor. örneğin: messi'si, ronaldo'su da atıyor, bu ve hatta bundan daha zor goller, ama hiçbiri özil'inki kadar estetik gelmiyor. yemin olsun ki türklüğüyle falan ilgisi yok, tamamen tarz & tavır meselesi.

  • yaşam fikrinin insanları çıldırtmıyor oluşundan daha ilginç değildir. her an ölüme daha da yaklaşıldığı için her gün dünden daha iyi, yarından daha kötüdür. insanı rahatsız edecek olan şey, insana sıkıntı veren şey ölüm olmamalıdır. yaşıyor olmak, tüm sıkıntıların kaynağıdır.

    heinrich heine der ki;
    "uyku iyidir. ölüm daha iyi. ama en iyi şey aslında hiç doğmamış olmaktır."