hesabın var mı? giriş yap

  • iclerinde bo$luk falan yoktur aksine ateistler muminlere gore daha doludur. cunku onlar hayatla ilgili sorularini basit cevaplara indirgeme luksune sahip degillerdir. haliyle varolu$ sebeplerini rasyonalize edemezler. her ortaya ciktiginda oldukten sonra yokolacagini bilmenin ya$amsal icguduleriyle carpi$masindan dogan depresif ruh halleriyle de mucadele etmek zorunda kalirlar.

    oysa ki din bizim varolu$sal kaygilarimizi ya$am dongumuzden soyutlayan bir ara bolmedir. hayatla ilgili cozemediginiz $ey mi var, atin dine, allah bilir. her sifat gibi etiketleme ve gutmeye kurban gitmedigi surece de guvenlidir.

    bizim toplum olarak dini sadece bu amacla kullanip, ickisiydi kumariydi karisiydi be$ vakit namaziydi pek takmiyor olmamizin sebebi de tek derdimizin aidiyetin yumu$ak pembe tasmasini takmak, ondaki huzurun bize yetiyor olmasidir.

    (bkz: ignorance is bliss)
    (bkz: hayati cozmek)

  • avrupa'nin gulfstream ve acik denizlerde balikcilik yapmasi sebebiyle türkiye'yi balik tüketiminde katlayip kivirip, sagdan geride biraktigi bir tablo olusturmustur. akdeniz'de o kadar balik yoktur ki zaten, hele hele karadeniz'de. ic denizde az nüfusla yasiyor, cok daha az kirletiyor olsak hadi neyseydi, ama tuna nehri'nden de bütün avrupa'nin pisligi karadeniz'e akiyor, yapacak bir sey yok.

    esas konusmamiz gereken diger et tüketimi: ya biz göcebe halk degil miydik? nerede bizim koyun/keci et tüketimimiz? aa sahi ya, onlari cok yagli diye yemekten vazgectik, domuz haram (halbuki hayvanciligin belki de en ucuz formudur ve avrupa'nin farki koyup ilerlemesinde önemli bir yere sahiptir), yabani av hayvani yeme kültürümüz yok (cünkü yabani topraklarda ekosistem birakmadik), dana ve kanatli hayvan icin ciftlik kurmayi marmara bölgesi ve erzurum platosunda denedik, talebe yetisemedik ve artik yerel hayvan türü kalmadi. o yüzden cok pahali ve halkin alim gücü zaten yoktu, iyice eriselemez hale geldi.

    obezite fazla et tüketimi sonunda gut hastaligiyla da gelebilir, hatta kalp damar rahatsizliklariyla paralel de gelisebilir, ama sorun o degil zaten. sorun, et yerine yedigimiz hamur ve seker kültürüyle sehre göcüp orada yattigi yerden para kazanmak istememiz. köydeki arazileri satip gelen ufak aristoratlariz aslinda hepimiz, kötü beslenip, insanlara kötü davranip, ayricalikli muammele bekliyoruz. sonra da dönüp "ay yasadigim il merkezi de cok bozdu" oyununu oynuyoruz. ülkecek psikoanaliz icin bitmeyen bir malzemeyiz yeminle.

  • arkadan bir erkek kişi sesi gelir,telefonla konusmaktadır
    -olum ben ankaradayım evet aptal aptal dolasıyorum sokaklarda.yok ya nerde hatun falan ayarlıycam dönerim bu aksam zaten bakmıyo bu ankara hatunları adamın yüzüne.
    o sırada istemsiz olarak sesin geldigi yere bakılır,aynı anda otobüsü kacırma ihtimali akla gelir ve hızlanılr.
    telefonla konusan erkek kişi
    -aha bak hatta önümdeki kacmaya basladı bile yok olum bu sehirde insanlar ciftlesmiyo galiba

  • şener şen'le yapılan bir ropörtajdan:

    “bana dediler ki; zeki alasya'nın cenazesine gittik, siz yoktunuz. neden gelmediniz ?
    bilmiyorlar ki, ben aynı gün annemi uğurladım sonsuzluğa. hem de aynı mezarlıkta. zeki alasya, benim bir kardeşim bir parçam gibiydi. nasıl böyle bir şey düşünürler... ben oraya gelsem bile kemal'in cenazesindeki gibi kameralardan uzak kalmayı tercih ederdim. yani beni yine göremezdiniz...
    zeki'yi defnettikten sonra metin akpınar ve orhan gencebay'ın neden ortadan kaybolduğunu hiç merak ettiniz mi ? etmediniz. ben söyleyeyim, bizim aile kabristanlığına geldiler hem de koşa koşa. ben annemi toprağa verirken oradaydılar, definden sonra zeki'nin mezarına gittik, kimsecikler yoktu...
    peki siz oraya zeki alasya için mi gittiniz, yoksa gelen ünlüleri görmek için mi ? gözleriniz beni aramışsa belli ki gelen ünlüleri görmek için gelmişsiniz.
    nejat uygur'un son şiirindeki ilk dizeler geldi birden aklıma :
    ''biliyorum cami avlusundaki bu kalabalık bana değil,
    gelen ünlüleri görmek için.
    aa o da burada şu da burada deyip, keyif çatmak için.
    beni musalla taşında unutanları görüyorum,
    hayatımda ilk defa katıla katıla gülüyorum... çünkü kırkım dolmadan unutulacağımı biliyorum...'' .

    değerini kaybetmeden bilmemiz gereken insan. büyük oyuncu şener şen..

  • muhtar köye gelen milletvekiline “iki büyük problemimiz var.” der.
    milletvekili: “lafı mı olur muhtar, söyle halledelim.”

    “birinci sorun” der muhtar “köyde sağlık ocağı var ama doktor yok.”
    “hemen sağlık bakanını arayıp hallediyorum.” der milletvekili. cep telefonuna çıkarıp birisiyle konuşur.

    “tamam, doktor yarın sabah burada olacak. ikinci sorun neydi?”
    muhtar: “köyümüzde hiçbir cep telefonu çekmiyor.”

    debe editi: du bist eine komplette enttäuschung.

  • soğuk demleme metodu* ile yapılmış kahvenin n2o, diğer adıyla nitrous oxide gazı ile karıştırılması sonucu ortaya çıkan kahve.

    ilk başta belirtmeliyim ki n2o gazının, kahvenin demlenme prosesinde herhangi bir görevi bulunmamaktadır, demlenmiş kahve ile karışmaktadır. peki neden n2o gazı? çünkü bu gaz görünmez, kokusuz bir gazdır ayrıca tat değişimi yaratmamaktadır.

    ilk olarak 2012 yılında austin, texas'da bulunan cuvée coffeede denenmiş. sonuç beklediklerinden güzel olduğu için işi daha da geliştirip kutulamaya karar verip 2014 yılında piyasaya sürülmüş.

    ortaya çıkan sonucun harika olduğu söylüyor içenler. özellikle gazın etkisi ile oluşan kremamsı köpük* çok lezzetli gözüküyor. dünyaya da dalga dalga yayılıyor. cold brew metodu ile çıkan lezzetli kahvenin, n2o ile daha da lezzetlendiğini göz önüne alırsak bence ilerleyen yıllarda her yerde görmemiz muhtemel.

    türkiye'de coffeenutz, nitro brew adı ile üretip satıyor. ben de yaza doğru oxo cold brew maker ile demleyeceğim kahve ile küçük çaplı bir deneme yapmayı planlıyorum. coffee shoplar büyük fıçılarda, güzel sistemlerde servis etselerde, şanti sifonu ve n2o kartuşnun da iş göreceğini düşünüyorum. ki bu yolla yapıp sonuçtan memnun olan insanlar da mevcut. denedikten sonra ayrıntılı bir editleme yapacağım.