hesabın var mı? giriş yap

  • ölümün gizeminden bahseden, tüyleri diken diken eden bir bölüme sahip destan:

    " yudhisthira ve kardeşleri, ashwathama tarafından öldürülen oğullarına ağlayarak yeniden savaş alanına geldiler. vyasa onları buluşturdu. kimse kıyım nedeniyle vyasa'ya sitem etmeyi düşünmedi. savaşı bırakabileceklerini, bu konuda önlenemeyecek hiçbir alın yazısı olmadığını -vyasa'nın da söylemiş olduğu gibi- iyi biliyorlardı

    onları acılı gören vyasa, onlara şunu söyledi:

    yüzen iki ağaç parçası okyanusta karşılaşırlar ve bir süre sonra ayrılırlar,
    annenle sen, kardeşinle sen, karınla sen, oğlunla sen aynı durumdasınız,
    karını, babanı, dostunu çağırıyorsun, ama yalnızca yolda bir karşılaşma bu,
    bu dünya dönen bir tekerlek,
    iki köpekbalığının, ihtiyarlıkla ölümün yüzdüğü,
    zamanın büyük okyanusunda bir geçit.
    hiçbir şey sürekli değil, senin bedenin bile.
    hiçbir bağ zamana dayanamıyor.
    şu anda atalarını, dedelerini görmüyorsun,
    ataların da seni görmüyorlar.
    ne cenneti görüyorsun, ne cehennemi.
    rüzgarı, ateşi, ayı, güneşi, gündüzü, geceyi,
    ırmakları, yıldızları kim yarattı?
    nedeni bilinmeyen bu değişik yaradılışta,
    her şey kararlı, saptanmış.
    kimse kalıcı değil, kimse geri dönmüyor,
    zevk, acı, her şey alın yazısıyla belirlenmiş,
    istediğine sahipsin,
    istemediğine sahipsin,
    nedenini kimse anlamıyor,
    insanın mutluluğuna kimse güvence vermiyor,
    nerdeyim? nereye gideceğim? kimim? niçin?
    ve niçin ağlamalıyım? "

  • feribottan inip londra yoluna girildiginde, sag seride girip kaza yapanlar olarak derneklesmemiz gereken oyun.

  • türkiye cumhuriyeti'nin ilk first lady'si ünvanını taşıyan atamızın eşi latife hanım'ın da, istanbul arnavutköy amerikan koleji'nde ortaokul ve lise, paris sorbonne üniversitesi’nde de siyaset ve hukuk okuduğu göz önüne alınarak; her an eşine destek mahiyetinde yabancı dil konusunda yardımcı olabilecek kapasitede bir kişi olduğunu ayrıca hatırlatan görüntüler.

    ingilizce ve fransızcanın yanı sıra, ispanyolca ve almanca bildiğini de iliştiriverelim satır arasında. önemli.

  • 145 kilogram çektiğim mart 2013'ten bu yana gün itibarıyla 105 kilograma düşerek gırh yaptığım iş :)

  • sanırım üniversitenin amacını henüz kavrayamamıştır. boşa derse girdiğini söyleme sebebi, profesörün yoklama almamasıydı.

    türkiye'nin gelişmeme sebebi işte ne yazık ki bu zihniyet. gençliğin derse boşuna geldiğini düşünmesi çok acı.

    not: derse asistan olarak katıldım. konuyu benim mesleğim olarak algılamayın. sadece örnek vermek için söyledim yukarıdakileri. sabahın köründe başlayan bir ders değildi. 11.30'da başladı. hoca prensip gereği yoklama almıyor, dersine katılımı da inanılmaz fazla. sınıfta 110 öğrenci varsa, 90'ı kesinlikle dersine geliyor. öyle yorgun, argın, yaşlı birisi de değil. 45 yaşında profesör olmayı becermiş, mesleğini seven, sevdirmeye çalışan birisi. konu akademisyen değil. zaten yoklama almasa o sınıfı dolduramayacak kapasitedeyse, kürsüyü bırakması gerekiyor her görevlinin.

    gelelim üniversite öğrencisine, son 4 yılda yaptığım bir gözlem var. yeni öğrencilerin hepsi çok zeki ama tembel. üniversite öğrencisinin başarısızlık nedenleri başlığına da yazmıştım. akademik istekten yoksunlar. bu istek olmayınca haliyle akademisyenler rahatlıyor.

    azerbaycanlı bir öğrencinin türkiye'deki üniversite ve akademisyenlerle ilgili acımasız bir eleştirisi vardı, "türk öğrencilerinin bilimden anladığı isim yapmış 3-4 üniversiteden birisine gidip hiçbir şey öğrenmeden, ancak dersleri geçmek uğruna konuları ezberlemektir."

    bu söylediğim öğrenci zihin olarak üniversiteyi kavrayamadıysa, sıraları eskitmekten başka ne iş yapıyor?

    mustafa inan'ın hayat hikayesi bir bilim adamının romanında bu durum çok güzel açıklanmış oğuz atay bu durumu.

    "...efendim, bir bahçıvanın oğlu olan gauss, daha ilkokulda okurken kendini göstermiş. birg ün öğretmenleri yaramazlık yapan sınıfa bir ceza vermiş: birden yüze kadar sayıları toplayıp getirin bana, demiş. herkes hesap yapmış, sayfalar doldurmuş. gauss bir kaç dakika düşündükten sonra defterine bir satır yazıp hocaya uzatmış. 'nasıl olur canım' demiş öğretmen, 'senden akıllısı yok mu?' herhalde yokmuş. öğretmen bile bu kadar akıllı değilmiş. 'çok kolay öğretmenim,' demiş gauss, birden yüze kadar sayıları düşündüm: ilk sayı bir, son sayı yüz. toplamları 101 ediyor. sonra, baştan ve sondan iki sayıyı düşündüm: 2 ve 99. onların toplamı 101. sonra 3 ve 98, sonra 4 ve 97... hepsinin toplamı 101. bu 101'lerden ne kadar var? yüzün yarısı kadar. öyleyse 100/2 ile 101'i çarparım. istediğiniz toplam 5050 olmalı'. öğretmen şaşırdı; çünkü bu metod matematik dünyasında bilinmiyordu henüz. küçük gauss'un bulduğu yeni bir formüldü. 100 rakamıyerine 'n' sayısı konulursa, 1'den 'n'e kadar sayıların toplam formülü çıkıyordu ortaya n(n+1)/2. öğretmen ertesi gün gauss'a, bulabildiği en iyi matematik kitabını satın alarak hediye etti..."

    bu hikayenin adı ülkemizde eksik olan sistem diye devam ediyor kitapta. sonra ekliyor oğuz atay,

    "sistemi anlamak için" dedi profesör, "daha doğrusu, sistemin gerisindeki matematik düzeni anlamak için, formüllerin gerisindeki matematikçiyi, onun nasıl düşündüğünü sezmek gerekiyor. bunu öğretmiyorlar size; belki liseden sonra da öğretmiyorlar, hiç öğretmiyorlar. matematikçinin neden ve nasıl düşündüğünü hiçbir zaman bilmiyorsunuz belki. matematiği bir takım uzun ve yorucu işlemlerden ibaret gördüğünüz için de bilim çekici gelmiyor size. sayıların ve eski yunanca harflerin gerisinde canlı ilişkiler olduğunu sezemezseniz, sayılarla hayatın arasındaki ilişkiyi göremezseniz, matematik ve dolayısıyla fizik çalışmanın tek amacı sınıf geçmek olur"

  • yazarlığa meslek muamelsi yapanda, anca bizim ülkede olur.
    sen fikir adamısın ,düşünce insanısın,hayatta eksik ve yanlış gördüğün ne varsa bi şeyler yazmakla mükellefsin.
    aydınların sustuğu yerde ,cahiller bağırırmış.
    iki yıl sonra ülke çok farklı olacak sanki, yine gençler ölecek , yine zalım zülmüne devam edecek,ama bu arada senin paran bittiği için yazman gerekecek.

  • aziz sancar gittigi icin aziz sancar oldu.

    gidenler garson degil aziz sancar, ugur sahin olmaya baksin. insanliga sunduklari katkilardan illa ki nasibimizi aliriz.

  • yolcu-müsait bi yerde inebilirmiyim?
    şoför-(aldırmaz)
    yolcu-inebilirmiyim demiştim.
    şoför-bende cevap vermemiştim bi bildiğim var demekki.
    yolcu-bizimle de paylaşsanız hani aydınlansak.
    şoför-hatırası var.
    yolcu-ne demek hatırası var.
    şoför-(kestirip atarcasına aynı zamanda hem delikanlı hemde duygusal bir tonda)inmek istediğiniz yerde hatundan ayrıldım.
    yolcu-(birden yumuşar)ah çok özür dilerim bilmiyordum hatırlatmak istemezdim üzgünüm istediğiniz bir yerde indirebilirsiniz.(bkz: ana yüreği)

    ve bütün dolmuş dumur.

  • kendisini ribery ve robben desteklerken rvp'yi kariyeri boyunca hollanda, arsenal ve manu'da mehmet yozgatlı ve niyazi güney desteklemiştir.