hesabın var mı? giriş yap

  • başnot: okumaya başlamak üzere olduğunuz bu entry'de, dizinin 4. sezon 10. bölümüne dek epey ağır birçok spoiler bulunmasının yanısıra, ilerleyen bölümler için de tehlike teşkil edebilecek bilgiler mevcut olabilir. eğer, neden basitçe spoiler tuşuna basıp olası tatsızlıkların önüne geçmediğimi sorguluyorsanız, cevabım daha basit: şu an içinde bulunduğunuz başlık, breaking bad'deki sinekli bölüm. başlığın doğası gereği, yukarıda birçok spoiler okumuş ve aşağıda da okumaya devam ediyor olacaksınız. kısacası; brace yourself, spoilers are comin'!

    ~~

    öncelikle bir şeyi kabul etmek gerek; "fly", yani dizinin 3. sezonunun 10. bölümü, gerisinideki 29 bölüm ile kıyaslanamayacak kadar uçurum-vari bir tempo düşüklüğü içindeydi. sizleri te 1. sezona, yahut 2. sezona döndürecek değilim. "fly"'ın hemen bir öncesindeki "kafkaesque"'i hatırlarsak, bu uçurumun ne denli ölümcül olduğunu fark edebiliriz. vince gilligan'a şükürler olsun ki, "abiquiu", voltajın yeniden yükseltildiği, dozun yeniden arttırıldığı bölüm olmanın yanısıra, izleyicilerin "alışıktıkları" diziyi izlemeye devam edeceklerinin de habercisi oldu. ha, "abiquiu", "fly" gibi düşük tempolu bir bölüm olsaydı, diziyi izlemeyi bırakacak olanlardan mı olurdum? kesinlikle hayır. daha önce yazdığım herhangi bir sinema entrisine denk gelmiş olanlar bilecektir ki, sinema ve dizi dendiğinde kasvet dozu yüksek, sembolik anlamlarla bezeli, oyuncuların yeteneklerini sergileyebilmek adına uzunca süreler alabildiği işlere meyil ediyorum. peki doğrusunun da bu olduğu yönünde bir düşüncem var mı? kesinlikle hayır. elbette çokça tercih edilen, beğenilen, sevilen işler vurdulu-kırdılı-patlamalı-koşuşturmalı olacaktır. sektörün emri bu. işte bu yüzden vince gilligan'a şükürler olsun ki, azınlığı memnun etmek yerine çoğunluğa yöneldi ve tek bir kemer sıkışın ardından araba yakmalı, kamyon taramalı, kan dökmeli bölümler hazırlamaya devam etti. aksi halde, ben ve benim gibi beğenen az sayıda kişi birkaç bölüm ihya olacaktı ve ardından bum! ani bir izlenme oranı düşüklüğü ile diziye sağlanan reklam gelirleri giderek azalacak ve dizi sonlanmak zorunda kalacaktı. sanırım işin bu açısından bakarsak, yani diziyi halen izleyebiliyor olduğumuzu düşünürsek, "fly"'ın -bölüm sayısı hala artmakta olan- onlarca bölümlük bir dizide yegane düşük tempolu bölüm olması, hepimiz için hayırlara vesile olmuş demektir.

    "fly"'ın gerekliliği açısından daha evvel bu başlıkta ve farklı platformlarda çeşitli tartışmalar dönmüş. bu entry'yi okuyanlar da fazla uzaklara gitmesin diye yine bu başlıktan bir akil adam bakınızı vereyim, hem king dain'i, hem de ifadelerini destekleyeyim diyorum.

    (bkz: breaking bad'deki sinekli bölüm/@king dain)

    aslında bu bölüm, sadece walter white'ın iç dünyasına açılan bir kapı niteliği taşımıyor. (yine dikkatli izleyiciler fark etmişlerdir ve etmemiş olanlarsa -gönlüm ister ki- bir şekilde fark etsinler) 4. sezonun 10. bölümü'nün*, yani "salud"'un zirve noktalarından biri olan, jesse pinkman'ın meksika'daki pişirme labaratuvarındaki solosu, "fly" bölümü ile hem doğrudan hem de dolaylı yoldan birçok bağ taşıyor. doğrudan bağlardan ilk akla gelen, kesinlikle, jesse pinkman'ın, "fly"da olmayanı ettiği walter white'ın diline pelesenk olmuş "contamination" kelimesini kullanmak durumunda kalmasıdır. ki, bu kelimeyi yine anafikri walter white'a ait olan "...and then we gonna clean up every possible sources of contamination. and only then we cook!"** çıkışında kullanıyor. sanırım "fly"'ın ve söz konusu bölümün walter white'ın manyaklığa varan titiz çalışma azmine tuttuğu aynanın jesse pinkman üzerindeki kalıcı etkilerinden daha fazla söz etmeye gerek yok. jesse pinkman, walter white için, 2. sezonun 12. bölümü "phoenix"'teki bar sahnesinden de anımsanabileceği gibi, bir yeğenden hatta bir oğuldan farksızdır. walter white ise, jesse pinkman için, asla sevilen bir hoca olamadı belki ama kesinlikle çok şey öğrenilen bir baba oldu.

    "fly"... olanca durağanlığı fakat kesinlikle muhteşem derinliği ile dizinin en dolu bölümü... hem, ilk sezondan günümüze kadar dizinin şoför koltuğunda kim var? walter white. muavin koltuğunda kim var? jesse pinkman. eh, bu iki yol arkadaşının kafa kafaya olduğu koca bir bölüm çıkmış karşımıza. izleyip tadını çıkaracağımız yerde...

    -----------
    **: "...sonra da tüm olası kontaminasyon* kaynaklarını temizleyeceğiz. ancak o zaman pişirmeye başlayabiliriz!"
    -----------

    ~~

    dipnot: kalbur üstü her sözlükte irili ufaklı entryleri olan ben, altı yıllık sözlük hayatımda hiç bu kadar sakin sakin entry yazmamıştım. doğruyu söyleyin doktor bey, ölecek miyim?

  • sağlıklı beslenmenin her geçen gün mümkün olmaktan hızla uzaklaştığının kanıtıdır.

    fındık, fıstık, leblebi, ayçiçeği, kabak çekirdeği, antep fıstığı gibi kuruyemişin neredeyse her türünün yetiştiği bu verimli topraklarda bize sadece kuru ekmek yemeyi reva görenler var çünkü.
    şu fiyatlarla kim fındık fıstık alıp düzenli olarak yiyip, yedirebilir çoluk çocuğuna.

  • ben bu o.ç'nun paralarımla vergilerimizle beslenmesini bakılmasını istemiyorum. bunu ya kurşuna dizin ya asın gerekirse acı çeksin önemli değil.

    keşke izlemeseydim bu nedir ya? idam referandumu vs gelse ben artık onay veririm.

  • marketlerde satılan şu 32'lik falan kocaman paketli tuvalet kağıtları var, onları satın alamıyorum. sanki her gören "oha lan, o nasıl bir sıçmak öyle" diye düşünecekmiş gibime geliyor, utanıyorum. ikililerden alıp çıkıyorum.

  • osmanlı padişahı sultan üçüncü murad'ın 100 - 130 arası sayıda çocuk sahibi olduğu doğrudur.
    bu sebeple de ölümünün ardından tahta geçen oğlu üçüncü mehmed, osmanlı saray tarihinin görüp görebileceği en büyük katliamı gerçekleştirecektir. 19 kardeşini boğduracaktır o gece. babasından hamile olan nice cariye de denize atılır.

    üçüncü murad'ın bu denli çocuk sahibi olma sebebi ise annesi nurbanu sultan ile karısı safiye sultan arasındaki çekişmedir.

    nurbanu sultan, valide sultan olarak haremdeki tüm gücü elinde tutmak ve üçüncü murad'ın kör kütük âşık olduğu safiye sultan'ın oğlunun gözünden düşmesini sağlamak istemektedir. bu sebeple dünyanın çeşitli yerlerinden gencecik ve güzel hâtunlar getirilir hareme.
    öyle ki üçüncü murad'ın 500 civarında cariyesi bulunmaktadır.

    nurbanu sultan'ın bu amansız cariye merakı sebebiyle tutsak pazarında 200 - 300 altından 3.000 - 5.000 altına çıkmıştır fiyatlar. yahudî kadın tüccarları, büyücüler sarayda cirit atmaktadır.

    saraydaki çekişmeyi şuradan da anlayabiliriz: üçüncü murad; 11 defa sadrazam, 7 defa şeyhülislam değişikliği yapmıştır.
    sokollu mehmed paşa bu dönemde suikast sonucu öldürülmüştür.

    ayrıca bu dönem osmanlı imparatorluğu'nun dünya siyasetinde hâlâ en güçlü devlet konumunda bulunduğu bir zamandır ve güç zehirlenmesi yaşanmaktadır.

    üçüncü murad'ın babası gafil sarı selim, padişahın ordu ile birlikte sefere çıkmaması geleneğini başlatmıştır. padişah da sarayda ne yapsın?
    cuma selamlığı da olmasa haremden çıkmıyordu zaten.

    lâkin şunu da söylemem gerekir: üçüncü murad, bunca cariye ile cima eylemesine ve bunca çocuk sahibi olmasına rağmen safiye sultan'a olan aşkı her daim yerinde durmuştur. safiye sultan bu sebeple gittikçe güçlenecek ve devletin başına bela olacaktır.

    üçüncü murad'ın türbesi ayasofya camii haziresinde bulunmaktadır. padişahın yanı sıra haseki safiye sultan, yirmi şehzade, kızları fatma, fahri ve mihriban sultanlarla padişahın diğer yirmi kızının kabirleri bulunmaktadır.

    bu devrin, sarayda böyle karışıklıklar varken hâlâ daha toprak kazanımlarıyla devam etmesinin başlıca nedenlerinden biri de özdemiroğlu osman paşa'dır. nâm-ı diğer kafkas fatihi.

    kendisi türk tarihinin en büyük mareşallarından birisidir. saygıyla anıyorum.

  • bütün italya'nın birbiriyle flört etmesi..

    ya da ben çok gerikafalı acayip bağnaz filan olduğum için bana öyle geldi..

    yaya geçidinden karşıya geçen kadına, otobüs şöförü yol verdi diye, teyze adama öpücük attı..
    bildiğin teyze, bildiğin otobüs şöförü ve bildiğin öpücük..

    süpermarket kasasında, kasiyer çocukla bi kadın 15 dakika gülüşe oynaşa fingirdeşe konuşurlarken, biz de arkasında 20 kişi ip gibi dizilip sıranın bize gelmesini bekledik.. kimse de sesini çıkarmadı.. ben de misafirim diye sesimi çıkarmadım..
    neden kimse sesini çıkartmadı peki?!
    çünkü sıra kime geldiyse o da kasiyer çocukla gülüştü.. fingirdeşti..

    makarna yemek için girdiğim self-servis bi lokantada, makarna tezgahının arkasındaki çocuğa "hangisini önerirsin?" dedim..
    "hiç biri senin kadar güzel değil :)" dedi..
    makarnamı aldım, okşanmış gururumla arkamı döndüm masaya gidicem, benden sonra gelen 110 kiloluk, 50 yaşlarında adama da aynısını söyledi..

    yani; otobüs şöförü teyzeye, teyze kasiyer çocuğa, kasiyer çocuk adama sonra hepsi uşağa..
    böyle bi ortam..
    aklım gitti bi haftada..

    bütün ülke ihtiraslı bi aşk yaşıyo valla..