hesabın var mı? giriş yap

  • ağlamak. laf oyunu yapmıyorum, ciddiyim.

    aslında ağlamak dediğimiz olay üç çeşitten oluşuyor:
    1- temel gözyaşları: gözün kurumasını engelemeye yarayan gözyaşları. hiç gözünüzde koruma yokken motosiklete bindiniz mi, ya da arabanın penceresinden kafayı çıkardınız mı? gözünüze giren rüzgarın etkisiyle gözünüzden şapır şapır dökülen yaş bu sınıfa giriyor. tabi günlük hayatta da sürekli salgılanıyor ama normal koşullarda biz varlığını hissetmiyoruz.
    2- refleks gözyaşları: bir etkene tepki olarak salgılanan gözyaşları. mesela soğan doğrarken soğan değil de çocuğumuzu doğruyormuş gibi ağlamamız bu yüzden. bu gözyaşı tipi göze zarar verici etken algılandığında ondan kurtulmamız için salgılanıyor.
    3- duygusal gözyaşları: sadece insanlara özgü olan, ve antidepresan etkisi yapıyor derken kastettiğim gözyaşları. sevgilinden ayrılınca, kötü bir gün geçirince, acıklı bir film izleyince gözlerimizden süzülen yaşlar bu sınıfa giriyor.

    duygusal gözyaşlarının amacı bizi daha iyi hissettirmek. bunu da iki yolla yapıyor.
    öncelikle bu gözyaşlarını etrafımıza sinyal vermek için kullanıyoruz. gözlerimizin sulanmasıyla görüşümüz bulanıklaşıyor, ve savunmasız bir hale geliyoruz. çevremize yatıştırılma, ilgi, şefkat ihtiyacı içerisinde olduğumuzun sinyalini veriyoruz. evrimsel bakış açısından bakarsak, dilin olmadığı dönemlerde gözyaşları sayesinde sağlanan bu iletişim sonrasında hayatta kalma şansı artmış oluyor. yapılan bir araştırmada, ağlayan insan fotoğraflarından fotoshop kullanarak gözyaşları silinmiş ama insanların yüz ifadeleri aynı bırakılmış. katılımcılar fotoğraflara bakıp insanların üzgün olup olmadığını değerlendirdiklerinde, gözyaşı olan fotoğraflardaki insanlar çok daha üzgün olarak nitelendirilmiş.
    evrimsel ve sosyal boyutu bir kenara bırakırsak, duygusal gözyaşlarının asıl yaptığı şey bir takım hormonlar salgılayarak stres seviyemizi azaltmak. duygusal gözyaşlarının diğer tip gözyaşlarına göre yapısı da bir hayli değişik. mesela temel gözyaşlarının büyük çoğunluğu sudan oluşurken, duygusal gözyaşlarının içersinde bolca acth denen ve stresle yakından ilişkilendirilen bir protein var. ağlamanın acth'ın vücuttan atılmasını hızlandırdığı düşünülüyor. aynı zamanda duygusal gözyaşlarıyla beraber vücutta eucine enkephalin (doğal bir ağrı kesici imiş) gibi stres seviyesini düşürücü hormonlar salgılanıyor. duygusal gözyaşları bu sayede bizi ağlamamız bitince pamuk gibi bir kıvama getirmeye çabalıyor. yapılan bir araştırmaya göre insanların büyük bir kısmı ağladıktan sonra kendilerini rahatlamış hissettiklerini söylüyorlarmış.

    kendimi mutsuz hissettiğimde youtube'dan acıklı videolar açıp ağlamak gibi garip bir huyum var. bu araştırma sağolsun bu hareketimi bir akıl mantık çerçevesine oturtmuş oldum. "erkek adam ağlamaz" diyenlere de "ağlama melis" diyenlere de kapak olsun. rahat rahat ağlayın beyler bayanlar. laf eden olursa bu çalışmaları paket yapın gönderin.*

    orijinalini izlemek isteyenler için esas kaynak olan video
    bunlar diğer kaynaklar: 1 2 3 4 5 6

  • 2-a sınıfından cevdet'in muhteşem boğazdışı şakasına gülmekten tamamını okuyamadığım tehdit. kıyamam, çinirlendin mi çen?

  • "van gölüne gitmişem, canavarı görmüşem, canavarı görünce lo, korkudan altıma etmişem"... işte kültür bu. saf, temiz, halkın içinden açan bir çiçek gibi... yıllar önce trabzonspor kafilesinin van deplasmanında karşılaştığı vanlı küçük bir evladımızın trabzonsporlu futbolculara söylediği, van gölü canavarıyla ilgili bir türküydü bu. televole'de izlemiştim. tüm trabzonsporlu oyuncular pek gülmüştü bu türküye. en çok gülen de ünal karaman'dı. kara boğa ünal, çocuğu "hay yaşa aslan parçası" diyerek öpüp tebrik etmişti. bu sevgi dalgası, tezahürat kültürümüzde pek görünmese de yine de bu açıdan yaratıcı insanlarız. peki ya abd'li yiğidolar? onlar da yaratıcı mı? açıkçası genelleme yapamam ama ponpon kızlar özelinde böyle bir yaratıcılığın olmadığını söyleyebilirim.

    yıllar yılı nice abd muvisinde, dizisinde gördüğüm bir takıntı türüdür ponpon kızların harfli tezahürat takıntısı. anladığım kadarıyla abd kolejlerinde okul takımlarını destekleyen amigo kızlar için harf istemenin yeri büyük. bunlar hem harf istiyor hem paso harf heceleyip milletten destek bekliyor. kendimizden örnek verelim:

    "şimdi bana bir e ver. şimdi de bir k ve bir ş. bir de i... ekşi-ekşi-ekşi huuuuuu"

    neyi huuuuu lan neyi huuuuuu? on bin yıl oldu hala tek tek harfleri hecelemekten başka tezahüratınız yok. yok "bana bir d ver, bir de yanına e koy, şimdi bir de t" bilmem ne derken insan kafayı yiyecek gibi oluyor. abd'li yiğidolar nasıl dayanıyor bu zulme anlamıyorum. hadi biz "şimdi bana bir o ver, yanına da bir r koy" falan derken "acaba ne çıkacak lan?" diye bekliyoruz. peki abd kolejlerinde okuyan canolar zaten bilmiyor mu o tek tek sayılan harflerin ne çıkacağını? kendi takımlarının ya da vilayetlerinin, memleketlerinin adı çıkacak işte... belli bir şey. "bana bir t vermeni isttiyorum. harika... ve şimdi sanırım bir de i vermelisin" falan derken seyircilerin "anladık lan anladık... ohio tigers işte" diyerek tepki vermelerini bekliyorum, ama vermiyorlar. vermiyorlar arkadaş inanılır gibi değil, vermiyorlar. abd kolejlerindeki bu tezahürat sorunu çözülmeden, orada okumam kardeşim. ha zaten liseyi falan bitireli beş bin yıl oldu, gitsem de almazlar muhtemelen ama olsun tepkimizi koyalım.

  • kim demiş hani biri demiş ya "ilk perdede silah gözüktüyse ikinci perdede mutlaka patlar" diye. (edit: çehov demiş.*)

    kimse dikkat etmemiş. şebnem dönmez, barış'a ciddi bir iş toplantısı öncesi "kolunuz leke olmuş" dedi. barış da işi gücü bırakıp bir panikle lekeyi silmeye çalıştı. "amaan boşver eve gidince makineye atarım" demedi.

    laf olsun diye mi yaptılar böyle bir şeyi sizce? ne lekesiydi o? barış niye bu kadar paniğe kapıldı da temizlemeye çalıştı?

    ne lekesiydi biliyor musunuz?

    fren hidroliği...

    de gözünü sevdiklerim. bir sefer de fren hortumları kesilmiş arabayı kullanan herif uçuruma gelmeden önce daha şehrin içindeyken bir kere frene bassın da "aha fren tutmuyo la" diyip kenara çeksin. ya da en fazla öndekine falan eklensin. yok abi illa uçuruma gelene kadar frene basmayacak, uçuruma gelince basıp aşağı yuvarlanacak.

  • canım nemleketim kayseri'nin dışarıda bırakılması ile üzmüş olan liste.
    halbuki kayseri'de ramazan dayağı bir başka datlıdır.

  • +ne okuyosun sen bakim ?
    -hukuk
    +olum her yer avukat kaynıyo boşver çocuum sen onu hem avukat olup yalancı mı olacan millet anana babana söver durur benden söylemesi

  • iki uzun bir kısa biçiminde gerçekleşleştiyse s.o.s veriliyo demektir. hatun boğuluyor olabilir.

  • annesi hastaymış adresi bulamamış ilacını alamamış.

    bu da hayırlı evlat olarak gelmiş ve başka kadınlara sizi s.kerim, senin kafanı koparırım, öyle televizyonda gördüklerinize benzemem gerçekten s.kerim hepinizi diye tehdit ediyor hem de sağa sola yumruk atıyor dağıtıyor ortalığı.

    tebrikler delikanlı. annene selamlarımızı ilet senin gibi bir yaratık yetiştirdiği için.

  • a101'in bim'den daha ucuz olması lakin bim'in a101'den daha kaliteli olması. mesela a101'de plastik sucuk 3 lira ve bim'de plastik sucuk 5 lira fakat bim'deki sucuğun tadı daha çok plastiğe benziyor, yani yerken yemeğin tadını alıyorsun, ağzına bi' asfalt değmiş gibi oluyor. oysaki a101 sucuğunda ne bi' plastik kokusu ne bi' kıkırdak, dümdüz domuz etini dizmişler, bıçakla keserken bıçak bile tiksiniyor, yana kaçıyor bıçak.