hesabın var mı? giriş yap

  • insanlığın sınırları dışına çıkmanın sonucunun anlaşılmamak ve dışlanmak olduğunun bir başka örneği.

    şimdi nikola ve thomas bizim bir üniversitenin elektrik bölümündeki iki profesör olsun. bütün öğrenciler "hacı nikola manyağın teki amk, thomas çok kafa hocadır. hem thomas piyasayı çok daha iyi bilen bir adam, onu dinle bak çok faydalı şeyler öğrenirsin, çevresi falan da çok geniştir ileride iş bulmanda da yardımcı olur" geyikleri falan yapacaktı ikisinin hakkında. "nikola'nın derslerinden de bi bok anlamıyorum amk, bir şeyler anlatıp duruyor saçma sapan, herif ne içiyorsa amk hayal aleminde yaşıyor resmen" gibi yorumlarla nikola'yı üniversite kantinlerinde taşak malzemesi yapıyor olacaktık. ama tabi şimdi the prestige gibi bir filmde karizmanın önde gideni bir dahi olarak gösterilip, underground halk kahramanı bir dahi olduğu anlatılınca ancak adama ilgi gösterebiliyoruz.

  • bazen yanıltabilir. gerçi şu yaşıma kadar yanılmadım zira tırt kitapları da okurum.

    * kitap kapağında insan yüzü fotoğrafı varsa.

    * kitap, çok satanlar reyonunda yer alıyorsa.

    * niv york tayms hakkında iyi şeyler söylediyse.

    * arka kapağında kitabın ne kadar şahane olduğu anlatılıyorsa.

    * kitap, yazarın anasına yok bilmem halasına atfedilmişse.

    * ön kapağında "üfff ne biçim de taşaklı bir laf ama" niyetiyle bir aforizma sıçıldıysa.

    * yazarı internet aleminden pörtlediyse.

    * kapağı böyle janjanlı, yok böyle kımıl kımıl rengarenk tasarlandıysa.

    o kitap deneyimlerime göre %98 tırttır. %2'lik yanıltma payı için özür dilerim.

  • psikolojik rahatsızlık belirtisi değildir. garip garip insanlar hangi altyapı ve bilgiyle bu kanıya varıyor o da belli değildir.

    ilk olarak sosyal medyayla ilgili her türlü tartışmada yaptığım yasal uyarıyı burada da yapayım:

    instagram kullananlar geri zekalı değil, geri zekalılar da instagram kullanıyor ve instagram sizin en çok görüntülediğiniz story ve postlardan hesapladığı ilgi alanınıza göre size bazı hesapları öneriyor. yani instagram'da devamlı geri zekalıları görüyorsanız üzgünüm ama siz de geri zekalısınız. bu diğer bütün sosyal medya platformları için de böyle.

    story meselesine gelirsek; story atma alışkanlığı zannettiğiniz gibi "ben mükemmelim, bakın nasıl eğleniyorum, çok iyi bir hayat yaşıyorum" demek ya da gösteriş yapmak için değil. evet böyle kişiler de var fakat bu kadar iyi bir hayat yaşayan kimseler bunu zaten bedavaya yapmıyor. bunlar influencer dediğimiz bir grup ve bu onların mesleği gibi bir şey. ilgi gördükleri kadar sponsor bulabiliyorlar ve ilgi görmelerinin de yolu büyük ölçüde çoğunluğun yaşayamadığı bir hayatı onlara göstererek (tam olarak televizyon dizilerinin yaptığı gibi) takipçi toplamak.

    diğer sıradan kullanıcıların ise devamlı story atma sebebi yine büyük ölçüde hatırda kalmak, unutulmamak. çünkü bu artık insanların sosyal yaşamını şekillendiren bir durum. eğer kimse tarafından hatırlanmazsanız yalnız kalabilirsiniz. sizin sosyal bir gezgin olmanız ve evinizin dışında insanlarla ne kadar kolay iletişim kurabildiğiniz bu aşamadan önemli değil. çünkü iletişim kurmak isteyebileceğiniz çoğu insan çok daha zor arkadaşlık ve iletişim kurabilir halde. insanlar artık arkadaşlarını daha dikkatli ve steril biçimde seçmek istiyor. tek bir konu üzerine aynı görüşte olduğu bir insanın bir hafta, üç ay ya da 5 sene sonra saçma sapan bir insan çıkma olasılığını en düşük yüzdeye çekmek istiyorlar. bunu yapmak kesinlikle çok akıllı olduğunuzu göstermiyor. herkesin kendine göre kriterleri var ve iletişim kuracakları insanların bu kriterleri karşıladığını bilmek istiyorlar. bunu yapmanın en iyi yolu da suya sabuna dokunmadan biriyle sanal ortamda sohbet etmek. çünkü hoşlanmadığınız birinden kurtulmak saniyelere bedel. gelgelelim bu sanal sohbet ortamını da yaratabilmek için bazı gereklilikler var. farkedilmek ve hatırlanmak gibi. işte story atmak tam olarak bu işe yarıyor. çünkü birine "slm tanışalım mı?" mesajı atmak artık internetin neolitik çağında kaldı. bir konuşmayı başlatmanız için iyi bir sebebe ya da konuya ihtiyacınız var. aksi takdirde aptal görünüyorsunuz. story atarak ilk mesaja konu edilebilecek yeterince etkili materyaller sunduğunuzda benzer anlayış içerisinde olduğunuz biriyle iletişime geçmeniz çok daha kolay oluyor.

    toplum değişiyor, sosyal davranışlar evriliyor. bunu oturup eleştirmek yersiz. 50 yıl önceki neslin eleştirdiği gibi konuşuyor, giyiniyor, düşünüyor ve onların eleştirdiği müzikleri dinliyorsunuz. evrim kaçınılmazdır. "kardeş ne'abıyonuz yea" tavrı sizi sadece demode ve yobaz gösteriyor. başka bir şey değil. eğer bu kaçınılmaz evrimin neden bu yöne doğru ilerlediğini merak ediyorsanız internette sayfalarca okuyacak araştırma ve tespit bulabilirsiniz. ama aslında bir cümleyle açıklanabiliyor: dünyanın geldiği son durum ve elimizdeki imkanlar.

  • okuması gerçekten çok keyifli bir steven pinker kitabı, bu bir artı. ancak genelde kitaplardan böyle bir beklentim yok.

    benim kitaplardan beklentim, okuyup öğrendiklerimin ve dolaylı yoldan tecrübe ettiklerimin hayatı mümkün olduğunca anlamlandırabilmeme, olaylardaki neden sonuç ilişkilerini doğru kurmama yardımcı olmaları.

    bu kitap da hayatımızda karşımıza çıkan veya dünyada olup bittiğini duyduğumuz olayları anlamlandırabilmemize çok destek oluyor, çünkü bizzat insanı, insanın ve insanlığın gelişimini, toplumun farklı coğrafyalardaki evrelerini (ve burası çok önemli) başka kaynaklarla karşılaştırarak anlatıyor:
    “x böyle demiş; şu kısmına bu yüzden katılıyorum diğer kısmına şu yüzden katılmıyorum, aha bunlar da veriler” gibi anlatımlar var. yani kafada pek soru işareti bırakmıyor. verilerle yorumu siz de yapabilirsiniz, yani yazara bağlı kalmak zorunda değilsiniz.

    elbette correlation does not imply causation diyerek tedbiri elden bırakmamak lazım. yine de yorumlardan ziyade içinde barındırdığı veriler ve tarihten alıntılar bile oldukça bilgilendirici.

    dünyayı ve tarihi anlamak için doğru (daha çok verilere dayanan ve veriyi yorumlamayı okura bırakan), ön yargısız kaynaklar şart. bunların da çapraz okuma ile kontrol edilmeleri gerekiyor (ki bu nedenle bir şey öğrenirim diye aşırı uç yayınlara/yazarlara göz atmayı dahi seviyorum).

    işte bu kitap üstte belirttiğim gibi kendi içinde bu çapraz okumamın bir kısmını barındırıyor, bu açıdan harika.

    yeni nesillerin geniş bir dünya görüşüne ve farkındalığa sahip olmasını istediğim için, milli eğitim bakanı olsaydım liselerde okutulmasını zorunlu kılacağım kitaplardan biri olurdu.

    en azından siz çocuğunuza okutun derim :)

  • driftinde falan değilim de daha dün boğaziçi olan köprünün adının hunharca kullanılması canımı sıkıyor. yarın ülkenin adı türkiye değil, 15 temmuz şehitleri islam cumhuriyeti deseler ona da ayak uyduracaksınız. benim için hala boğaziçi köprüsü, hatta;

    (bkz: ayır bizi boğaziçi)

  • geçen yıl aralık ayında bir arkadaşım bana, acil kan aranıyor ilanlarından birini attı. hani hepimizin şu bir yerlerde denk geldiği ve çok da önemsemediği ilanlardan birini. iletişim numarası ve hasta adıyla beraber, çok acil yazısı göze çarpıyor. arıyorum, durumu öğreniyorum. sürekli kana ihtiyaçları varmış. kan bağışı için geleceğimi söylüyorum.

    ertesi gün dersten çıkıp gidiyorum. bu arada protokol numarasını, hasta adını tam olarak öğrenmek ve geldiğimi haber vermek için tekrar arıyorum. babası, bilgileri mesaj atıyor. ama şu an hastanede olmadığını söylüyor. isterseniz bekleyin ben gelince yardımcı olayım diyor. gelmesine gerek olmadığını, bir sorun olursa arayacağımı söylüyorum.

    daha önce kan bağışında bulundum fakat ilk kez belli bir kişiye bağışçı oluyorum. formu doldurup muayeneye giriyorum. kan bağışına engel bir durumum olmadığını öğrenip çıkıyorum. kapının önünde 30'lu yaşlarda biri bekliyor. alperen'in babasıymış. beklerken alperen'in durumunu daha yakından öğreniyorum. 3 yaşında henüz diyor. sürekli kana ihtiyacı var ama bulmakta zorlanıyoruz. sabahtan beri o kadar insanla görüştüm ama kan vermeye gelen sadece siz oldunuz diyor. ne diyeceğimi şaşırıyorum. o esnada sıra bana geliyor, kan vermek için içeri giriyorum. 15-20 dakikadan sonra kan verme işlemi bitiyor. çıkıyorum, babası hala kapıda bekliyor. öyle teşekkür ediyor ki, ne söylesem eksik kalır.

    yurda kadar bırakmayı teklif ediyor, kendim gidebileceğimi söylüyorum. tekrar geçmiş olsun deyip ayrılıyorum hastaneden. ondan sonra tanıdığım tanımadığım kim varsa, sınıftan, fakülteden, arkadaşlarımdan o acil kan aranıyor ilanını gösteriyorum. kan bağışında bulunmaları için konuşuyorum, ikna ediyorum. iki hafta sonunda çabalarım sonuç veriyor ve iki haftada sadece alperen için 10 kişi bağışçı oluyor. birçoğuyla hastaneye ben de gidiyorum. bu arada alperen'in annesiyle ve alperen ile de tanışıyorum. o iki hafta boyunca ne hissettiğimi nasıl tarif edeyim bilmiyorum.

    o günden bu zamana kadar sürekli iletişim halindeyiz. dün itibariyle alperen'in tedavisinde sona gelinmiş. alperen iyileşmiş. artık hastaneye sadece kontrol amaçlı gidecekmiş. babası arayıp haber verdi. nasıl sevindim anlatamam.

    ardından bir video attı. alperen; yüzünde maskesi, gözlerinin içi gülüyor ve gogeziplamakistiyorum ablamı çok seviyorum, özledim diyor. dün geceden beri o videoyu kaç kere izledim bilmiyorum. ne denilir ki, umarım yolun bundan sonra hep iyilik ve güzelliklerle kesişir alperen.

    alperen ile tanışma hikayemiz böyle. biraz uzun oldu ama bir kişinin bile okuyup kan bağışında bulunmasına katkı sağlarsa çok mutlu olurum.

    kan bağışı, organ bağışı, kök hücre bağışı bütün bunlar sizin de bir insanın hayatına dokunmanıza vesile olabilir. bir kişiden ne olur demeyin. lütfen bağışçı olun.

    bunu da aylar önce kan bağışında bulunduğumda yazmışım.
    (bkz: #99311532)

    debe editi: her şey insanları sevmekle başlıyor. içimizdeki iyilik böylece kendine yol buluyor. çok iyi tanıdığınız ya da hiç tanımadığınız biri için bir şeyler yapma, onu mutlu etme isteği böylece baş gösteriyor.

    sevdiği kişiye hediye vermek ve sevdasını haykırmak isteyen seycik'in ricası üzerine paylaşıyorum.

    " seycik'ten muhteşem'e "

  • "16 yıldır başta olan bir insan yeni olarak şunu yapacağız diyemez; ancak özür dileyebilir."

    başka söze gerek yok.