hesabın var mı? giriş yap

  • hak arayan masum insanların, adil olmayan düzende kriminalize edilişi de var bu filmde.

    doğada toprak ve su bir bütündür, birbirinden ayrı düşünülemez. hatta filmde de bununla ilgili güzel bir benzetme var, "su, toprağın kanıdır!" diye. ama mülkiyet hırsına yenik düştüğümüzden beri, şahsi çıkarlarımıza göre alan parselleyip sınır dışı bıraktığımız toprakların yaşam kaynağını keserek, adeta bir uzvu sıkıca bağlar gibi kangren olmaya mahkum ediyoruz. sonuç? hem toprak ve dolayısıyla dengesini bozduğumuz tabiat; hem de yaşamlarını idame ettirmek için toprağa bağımlı köylüler mağdur...

    üstünlüğünü topraklarındaki sudan alan osman’a karşı köylüleri esas çaresiz kılan, dönemin, doğaya ve vicdana aykırı tutumdan yana tavır sergileyen hukuk düzeni. ama adaletin bittiği yerde anarşi başlar demişler. haliyle ekmek kavgası ve yaşam mücadelesi içindeki köylüler de çaresizlikten adım adım terörize ediliyorlar. ilk eylemlerinde gözdağı vermek için bir köpeği öldürerek masumiyetlerini yitiriyorlar. ardından pusu kurup saldırı düzenleyerek haklıyken haksız duruma düşüyorlar. ve son olarak kapağı dinamitle patlattıklarında, öldürülen köylü, ateş edende 3'te 2 ceza indirimine neden olacak kadar kanun önünde "suçlu" duruma düşüyor.

    ilginçtir ki evren, adaleti, kendi yasalarıyla birtakım kişi ve olaylar üzerinden her daim gerçekleştirir; hem de acımasızca. osman, uğruna cana kıydığı suda, hakkını gasp ettiği ve karısına göz koyduğu kardeşi elinden boğularak öldürülüyor. bu trajedi önlenemez miydi diye sorgulayınca kırılma noktasına ulaşıyorum: osman'ın, "şeriatın kestiği parmak acımaz" dedikten sonra karara ettiği itirazın sonucu.

    hasan'ın olan bitene karşı tutumu, onu dilsiz şeytan yapmasa da köylülerin umutlarını suya düşürecek kadar pasifti. üstelik çıkışları, kendini otorite gören osman'ı ürküttüğü halde, sesi yeterince gür çıkmadığından ona bir yaptırım uygulayamadı. ama hikayedeki hasan, ağabeyi karşısında ezilmeyen, bencil bir karakter olarak yazılsaydı da olaylar çok farklı gelişmezdi. aşikar olduğu üzere hakkaniyet, birilerinin insafına bırakılmayacak kadar kritik bir mesele.

    hikayeye temel oluşturan kanunda son durum nedir, bilmiyorum. ama yanlış olanı seçmeye zorlanan hatta başka seçenek bırakılmayan nice hayat, terazisinin hassasiyetine aykırı hukuki politikalarla ziyan oldu. filmle şunu fark ettim ki adaletin bir fonksiyonu da hak arayışındaki insanları suç işlemekten korumakmış.

  • siyasal islam bu işte, adamlar o kadar beceriksiz, o kadar zekadan yoksun ki s400 alıyor ne aktive edip kullanabiliyor ne dekatlardır tasarımına üretimine ortak olduğu, parasını ödediği f35’leri alabiliyor. salgın oluyor hem ekonominin anası sikiliyor, hem hasta sayıları rekor kırıyor. hem amerika’nın ekonomik yaptırımını yiyip, doğu akdeniz’de köşeye sıkıştırılıyor hem rusya’dan üstü kapalı ambargo yiyor. suriye iç savaşını körüklüyor, bölgede de-facto özerk kürt bölgesine sebep oluyor. avrupa’nın birbirine girdiği, sert sınırları tartışıp neredeyse birliğin dağılacağı dönemde 3-5 milyar dolar için adamlara giden suriyeli mültecisini alıyor, üstüne avrupa’dan yaptırım tehdidi yiyor. bu arada aynı mültecilere bakabilmek için avrupa’dan aldığı desteğin onlarca misli para harcıyor. tam bir şamar oğlanına döndük. bu böyle uzar gider. bu adamlar ancak ülke içinde caka satabilir ülke sathının dışına çıktıkları anda hakettiği muameleyi görür.

    (bkz: siyasal islam kanserdir)

  • marketler biraz daha ucuza veriyorlardı. yani devlet diyor ki vatandaşı biraz da ufak esnaf siksin.

  • geri kalmışlığımızı tekrar tekrar yüzümüze vuran bir fotoğraftır bana göre. herifler 1978 yılında yazılım şirketi kurup program yazıyorlarmış.
    lan 1978 yılında bizim memleketin yarısında elektrik yoktu, bırakın bilgisayarı yazılımı falan, ülkede bir çok insan televizyonun radyonun hatta elektriğin varlığından bihaber yaşıyordu.

  • tanismakla muserref oldugum gercek bir hanimefendi. "gokcen" soyadini ataturk vermistir. ataturk'un el yazisiyla "sabiha gokcen kutlu olsun! k. ataturk" yazili sararmis kagidi evinin en gorunur yerinde omru boyunca gururla sergilemistir. ancak bu noktada pek cok kisinin yanlis bildigi bir noktayi da aciklayalim: ataturk sabiha gokcen'e o soyadini verdigi zaman kendisinin henuz havacilikla hicbir ilgisi bulunmuyordu. "gokcen" soyadini aldiginin uzerinden iki yil gectikten sonra havacilik egitimi gormeye basladi. ataturk, oteden beri boyle bir seyi istiyordu muhakkak, ama kizini yavas yavas alistirmis oldugunu goruyoruz. gokcen'in anilarini anlattigi ve benim de kendisinden imzali bir nushasina sahip olmaktan onur duydugum "anilarla bir omur" adli bir kitabi vardir. insan ataturk'u tanimak isteyen herkesin mutlaka okumasi gerekir.

    anilarindan bir tanesini aklimda kaldigi kadariyla aktarayim. hatay davasinin gorusulmekte oldugu yillarda, bir aksam o zamanki ankara'nin meshur lokantalarindan karpic'te fransiz elcisinin de katilacagi bir aksam yemegi verilir.yemege ataturk, gokcen ve diger zevat katilacaktir. yemekten once ataturk gokcen'i cagirir ve aksamki yemege uniformasini giyip tabancasini beline takip gelmesini soyler ve aklindaki senaryoyu anlatir. sonra yemege giderler, her sey diplomatik nezaket cercevesinde yururken ataturk'ten gizli bir isaret alan gokcen ayaga kalkar. heyecanli bir sesle hatay'in asirlardir turk yurdu oldugunu ve turk gencliginin oranin fransiz egemenliginde kalmasini asla kabullenemeyecegini ve turkiye'ye katilmasi icin canini vermekten cekinmeyecegini haykirir. en son da "hatay bizim canimiz, feda olsun kanimiz!" der ve silahini cekerek havaya bir el ates eder. herkes donakalmistir, guvenlik gorevlileri ne yapacaklarini sasirirlar. ataturk vazifelerini yapmalarini emredince, gokcen'i tutuklarlar ve uc dort gun hapiste kalir. ataturk ilerde ugruna sagligini tehlikeye atmaktan da cekinmeyecegi milli bir dava yolunda fransiz elcisine mesaj vermek istediginde boylesine carpici bir yol dusunmustu. simdinin "vucut dilini" kullandigini soyleyip caka satan, ama aslinda elalemden ayar alan yoneticilerini* dusunuyorum da, nerden nereye...

  • "ayşe'yle gülcan'a sormam lazım bi :/" demektir esasen.

    yanındakiler onay verirse, doğru bir şey yaptığını söylerlerse o zaman tatmin oluyor milletimiz, bu kaçınılmaz bir gerçek.

    düdüt: yaşlanmışız tabi amk, "ayşe'le gülcan mı kaldı, aslı'yla ece onlar" diyorlar, haklılar sanırım :s

  • şu açıklamayı sözlük yerine ınstagram'da yapması bile sözlükten göreceği tepkiden korktuğunu ve sözlükte haksız bir yere sahip olduğunu içten içe kabul ettiğini gösterir.

  • gecen gun metrodan ciktiktan sonra gordum. bi' kiz, bi' oglan. sarmas dolas olmuslar. elleri de kenetli. baslari arasindan nefes gececek mesafe yok. saclari birbirine karismis, gozleri birbirine dolanmis. ara ara durup, birbirlerine bakiyorlar. caktirmadan ben de onlara.. ara ara durup, birbirlerini opuyorlar. sanki, bi' guc onlari ele gecirmis gibi, zamandan, hayattan, karanliktan ayri bir dunyada gibi. oyle keyifle izledim ki, gorulmeye degerdi, degerdim.
    o an geldi aklima. ask sahip oldugunuz bir sey degildir, ask size, bize, o kiza, o oglana sahip olan bir seydir. sahip cikan bir seydir ask. bir sure istila eder, bazen talan da eder, hatta virân eder...

    ceker gider ask...