hesabın var mı? giriş yap

  • olay üniversite yıllarında yaşanmıştır. sene 1999 ya da 2000 tam hatırlamıyorum.

    mevsimlerden kış, yeni yağmur yağmış, sabah 8 civarı. okula gitmek için otobüs durağında bekliyorum. durak okuldan önceki 4. durak. benimle beraber durakta 2-3 kişi daha ya var ya yok. bu sırada etrafımızda bir adet normalde beyaz olan ama kirden artık grileşmiş bir sokak köpeği dolanıyor. ufak süs köpeğini andırdığı ve tehlike yaratmadığı için kimse sallamıyor, dolanıyor kendi kendine. ama köpek ısrarla durak çevresinde dolanıyor, uzaklaşmıyordu. neyse otobüs yanaşır, herkes biner, otobüs tam hareket edecek, o ne, bizim köpek de arkamızdan otobüse atlar. millet şaşkın şaşkın bakarken köpek söföre yanaşır, şöyle bir bakar, sonra otobüsün arkalarına gidip koltuklardan birinin altına yatır. yol boyunca arada kalkar otobüsü falan dolanır sonra tekrar yerine döner. okula gidene kadar otobüs 3 kez daha durup yolcu almıştır fakat bizim köpek hala daha otobustedir. sonunda otobüs okula varır, herkes iner tabii bizim köpek de arkamızdan. bir de ne görelim, okul önünde çimlerin üzerinde 2 köpek daha, bizimkinin arkadaşları, meğer bizim köpeği bekliyorlarmış, hemen kaynaşırlar ve oynaya zıplaya uzaklaşırlar. biz dumur, otobüs kullanan köpek görmüşüzdür.

  • başlık: klavyeye kafa atıp çıkanı yazıyoruz

    klavyeye tüm gücünüzle kafa atıyorsunuz çıkan yazıyıda buraya yazıyosunuz

    1. mjnm nnmmnjh

    iki kere vurdum ben kıyak olsun
    (alayina isyan ?, 01.03.2010 23:55)

    2. e=m.c²

    ben biraz zekiyim de.
    (uzgun kasli ?, 01.03.2010 23:57)

  • https://twitter.com/…tatus/1306163259976933376?s=20

    iyi parti genel başkan yardımcısı yavuz ağıralioğlu'nun, hepimizin içine oturan milyarlarca dolarlık telekom kazığı üzerinden yaptığı, sesli güldüren türkiye-yunanistan kıyaslaması.

    tam bir güler misin ağlar mısın saptaması. hem iktidar partisine hem yunanistan'a ayar veren iyi bir gönderme olmuş.

  • konya'da kimse kimseyi cumaya gitti diye işten atmaz, bilakis o kişi terfi alır. altında başka bir sebep vardır onun, camiye ayakkabıyla girip bira içmiş olabilir.

  • abd’de french fries tabelalı bir işletme görmüştüm. bir hat üzerinde sıralanmış çalışanlar kızartmalık hâldeki patatesleri paketten çıkarıyor, kızartıyor, fiyata göre üç boyutta hazırlanarak elde yenebilecek küçük kutulara koyuyor ve nihayet türlü soslar kullanarak müşteriye uzatıyordu. tıka basa dolu bir işletmeydi ki mantığı da ucuza karın doyurmayı sağlayacak patates kızartmasını seri biçimde kızartıp insanlara satmaktı. yürürken, ayak üstü bu patatesi yiyen insanlar da yemek derdini ucuza halletmiş oluyorlardı. kısacası kötü fikir değil, işletme maliyetlerinin altından kalkılabilirse lokmacı furyasının bir benzerini başlatmak size nasip olabilir. bol şans!

  • gercekten cok sansli bir adamdir. zira inceledigi ozellikler*** hep ayri genler uzerinde yer almistir, yani genler arasinda baglanti yoktur, yani inceledigi ozelliklerin fenotipik olusumu birbirini etkilememektedir. eger bu ozellikleri secmeseydi ve bagli genler uzerine calissaydi, muhtemelen bulduklari yanlis olurdu. essek sansi varmis zira adamda.

  • sözlükte yanlış anlaşıldığını gördüğüm kavramlardan biri. asosyallik sanki bir "tercih"miş gibi "insanların özünde ne kadar tiksinç olduğunu görmektir." çizgisinde arabesk, atarlı, ama özünde "lütfen biriniz gelin ve beni insanların aslında iyi olduğuna tekrar inandırın." alt mesajı ile yazılmış entryler ve asosyalliğin ne olup ne olmadığından çok "asosyallik cool mudur değil midir?" sorusuna cevap arayan, bunu bile bir tür self-marketing problemine çevirenler doluşmuş.

    asosyal olmayanların anlayamadığı en önemli kısımlar sanırım şunlar:

    1) asosyallik bir tercih değil.
    2) asosyallik mutlaka insanlara karşı negatif duygular beslemek demek değil.
    3) asosyallik kurtulunması gereken bir özellik değil, zira asosyal için sosyalleşmek önemli bir ihtiyaç değil.

    şimdi mutlu bir asosyal olarak üstteki maddeleri kısaca açayım.

    * * *
    1) asosyallik neden bir tercih değil?

    asosyallik en basit tanımı ile günlük yaşamında insanlarla sosyal etkileşime girme ihtiyacını hissetmemek veya minimal olarak hissetmektir. peki sizce herhangi bir insan günlük yaşamında neye ihtiyacı olup olmadığını, neyi istediğini kendisi mi belirler?

    cevap bariz bir şekilde hayır. schopenhauer'ın da söylediği gibi; "der mensch kann tun was er will; er kann aber nicht wollen was er will." (insan istediğini yapabilir ancak ne istediğini belirleyemez)

    nasıl yazın daha fazla susamak, rock müzik sevmek, brokoliden hoşlanmamak sizin tercihiniz olamıyorsa asosyallik de öyle. hâliyle buradaki "insanlar beni çok kırdı, bundan sonra asosyal olayım." entrylerinin içi boş. ortada çok ciddi bir travma yoksa bu yaklaşım geçerli değil; şayet siz iki dedikodunuzu yaptılar diye, kız-erkek meseleleri gibi basit sebeplerden veya hastanede çiçek göndermediler diye insanlarla etkileşiminizi %90 oranında kesebilen biriyseniz muhtemelen zaten introvert birisinizdir, bunda da genetiğiniz ve çocukluğunuz önemli ölçüde etkilidir. diğer yandan, asosyalliği bir "sitem" aracı hâline getiren kişi ise büyük olasılıkla içten içe sosyalleşmek istiyordur ki bunun yasını tutuyor, tribini atıyordur. asosyal insan asosyal olduğu için sitem etmez zira sitem ederek geri kazanmayı amaçlayacağı bir şey yoktur.

    asosyallik büyük ölçüde introvertlükten doğan bir sonuç olduğundan bunun en basit biyolojik açıklaması da introvertlerin ve extravertlerin stimülantlara karşı geliştirdikleri reaktivite seviyelerindeki varyasyonlardır. daha kolay uyarılan çocukların yalnızlığa yönelme olasılıkları da daha yüksek olabilir. bu konuda daha önce de yazmıştım: (bkz: introvert/@highpriestess)

    2) asosyallik neden mutlaka insanlara karşı negatif duygular beslemek demek değil?

    burada asosyal olduğunu iddia edenlerin çoğu diğer insanları gömmüş. insanlar şöyle kötü, insanlar böyle bilmem ne edebiyatları yapılmış hep. bu kişilerin çoğu antisosyal tandanslarını asosyallikle karıştırıyor.

    normal koşullarda, bir platformda asosyallerin asosyalliğe dair yazdıklarına baktığımızda gördüğümüz şey agresyon olmamalıdır. burada asosyal olduğunu zannedenlerin ekseriyetinin asosyal olmadığından ve başka problemleri olduğundan ne yazık ki eminim. asosyal insanın başkalarına karşı aktif düşmanlığı veya saldırganlığı olması için bir neden yoktur. asosyallikte nötral bir tavır, sosyalleşmeye karşı ilgi eksikliği ve umursamazlık gözlemlenir daha çok.

    elbette insanları sevmemiz gerekmiyor. itiraf edeyim, ben de bir asosyal olarak insanları sevmiyorum. lâkin sevmemek sadece sevmemektir, bir negativite belirtmez özünde. sevmemek kayıtsızlıktan ibarettir. eve gelirsiniz ve dışarıdaki herkesi unutursunuz. kendi dünyanızda kaybolur gidersiniz.

    benim bu başlık altında gördüğüm ağırlıklı tavır ise bu değil, sevmemenin çok ötesine geçen bir öfke. sosyalleşmeye karşı ilgi eksikliği olan birinin diğer insanlara bu düzeyde öfkelenmesi pek tutarlı değil. bu aslında sosyalleşmeye yönelik ilgi eksikliğinin tam aksine, sosyalleşmek isteyip insanlarda aradığını bulamamış olmanın getirdiği bir hayal kırıklığının indikatörü.

    3) asosyallik neden kurtulunması gereken bir nitelik değil?

    öncelikle asosyalseniz bu özelliğinizden kurtulmanız zordur. burada anlaşılamayan nokta şu: davet edildiğiniz her partiye gitmek sizi gerçek anlamda bir "sosyal kelebek" yapmaz.

    şahsi tecrübemden bahsedeyim: evet aylarca aralıksız her hafta ağır partilediğim dönemler oldu hayatımda. ancak sosyal olmadığımı içten içe biliyordum çünkü gittiğim her partide diğer insanlara kıyasla çok daha kısıtlı bir süre dayanabiliyordum. yalnız kalmak isteyip terasa, balkona çıkıyor veya içkinin suyunu çıkarıp şezlonglarda uyuyakalıyordum ya da gecenin geri kalanını içimden topuklu ayakkabının bileğimde açtığı yaraya küfrederek geçiriyordum. çünkü her ne kadar sosyal bir ortamda olursam olayım sosyalleşme eylemi özünde ilgimi o kadar çekmiyordu.

    eğer siz de böyle biriyseniz, sizin de beyniniz muhtemelen asosyal olmanız için hard-wired hâldedir, dış uyaranlara ne kadar tepki vereceğinizi belirleyen değişkenler orada saat mekanizması gibi tıkır tıkır işleyip tahammülünüzün eşiğini de belirliyordur. bu da partiden partiye koşmakla, cafedeki muhabbetlere katlanmaya kendini zorlamakla kolayca değişecek bir nitelik değildir.

    şimdi gelelim " değiştirebilecek olsaydınız, asosyalliğinizi değiştirmeye değer miydi?" kısmına.

    asosyalliğin de sosyalliğin de kendisine göre avantajları ve dezavantajları vardır.

    sosyal biri yeni deneyimler ve kişisel gelişim için fırsatlarını büyük ölçüde sosyal faaliyetlerde bulunarak, networking ile yaratır. bu durum kişinin kariyerinde ilerlemesini kolaylaştırabilir. gelgelelim sosyal faaliyetlerde bulunmak, duygusal olarak zorlayıcı olabilecek olumsuz sosyal deneyimler ve dramalar yaşama riskini de yükseltir. aynı zamanda sınırlar iyi çizilmezse sosyal normlara ve beklentilere uyma baskısı da kendisini daha fazla gösterebilir.

    buna karşılık asosyal kişi benliğini tanıma sürecini ve kişisel gelişim için zamanını kendisiyle geçirir. asosyal insan sıkılmamak için üretkenliğini ve yaratıcılığını artırabilen kişisel projelere ve ilgi alanlarına yönelir. hâliyle yalnızlığın ve bağımsızlığın entelektüel gelişime katkıda bulunan ve stresi azaltan bir yönü olabilir. ancak profesyonel yaşamda network yetersizliği sorun teşkil edebilir veya kişi işin dozunu kaçırıp çevresinden çok izole olduysa acil durumlarda destek alabileceği birileri de kalmamış olabilir. (ben de gecenin 3'ünde hastanelik olduğumda kimseye söylemeden kendim gidiyorum çünkü senede 1-2 defa zor duruma düşeceğim diye her hafta birkaç kez ortamlara akıp kendime işkence etmeyi beynim irrasyonel bir takas olarak kodlamış durumda)

    dolayısıyla "asosyal olmak mı iyi, sosyal olmak mı iyi?" sorusunun objektif bir yanıtı yoktur özünde. birinin dezavantajlarından kurtulsanız diğerinin dezavantajları ile uğraşırsınız. bunları salt iyi veya kötüymüş gibi düşünüp tedavi edilmesi gereken bir şeymiş gibi tanımlamak yanlıştır. zaten herkesin biyolojik olarak programlı olduğu ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçların düzeyi de farklıdır. binaenaleyh herkes kendisi için optimal olan yol ne ise ona yönelmeye eğilimli iken bu yönelimlere gereğinden fazla anlam yükleyip, muhyiddin abdal modunda "insan insan derler idi insan nedir şimdi bildim." diye söylenmeye de pek lüzum yoktur.

  • hakkındaki en güzel tanımı okudum geçen gün; türk kızını aya göndermişler, ilk adımı aydan beklemiş.

  • galatasaray şimdi de kendisiyle ilgileniyormuş hürriyet'in haberine göre. geçen gün de ze roberto sesleri vardı. takım iyice dedelere bağladı amk.
    rijkaard'ın niye gönderildiğini şimdi anladım, adamı futbolcu diye almış bizimkiler, hiç bi maçta sahada göremeyince de kovmuşlar.

  • röportajında benim gibi kekeme olduğunu fark edince içim ısındı çocuğa. bilmeyenler için biz kekemeler, bazı kelimeleri söyleyemeyince elimizi kolumuzu oynatarak o kelimeyi söylemeye çalışırız. bazen söyleyene kadar nefessiz kalırız. bu tür hareketler kekemeliğin sebep olduğu bir çeşit tik. herhangi bir rahatsızlığı yok çocuğun, sadece bazı kelimeleri söyleyemiyor, takılıyor ve istemsizce tik oluşuyor.

    gururumuzsun, başarılarının devamını dilerim.