hesabın var mı? giriş yap

  • burda yazdığım entry'yi görüp beni aramak istemişler, buyrun arayın dedim. beni arayıp yaptıkları tek şey, ücretin 69 lira olduğunu tekrar hatırlatmak oldu. bu ücretin diğer bankalarda çok daha ucuz olduğunu, garanti'de niye bu kadar pahalı olduğunu sordum, "fiyat politikamız bu" cevabını verdiler.

    kendilerine çok teşekkür ederim. en kısa zamanda 3 hesabımı da kapatıp, başka bir bankaya geçeceğim. o 69 lirayı vermeyeceğim.

  • anime / manga dünyası one piece, bleach ve naruto ile altın bir döneme giriş yapmıştı. bu dönemin ürünleri yer yer duygusal anlar yaşatsa da genel olarak olumlu, dostluk yoldaşlık gibi kavramları ön plana çıkaran, azim ve mücadele ile işlerin düzeltilebileceğine inanan bir yapıya sahipti. ancak bu hikayelerin başlangıcından itibaren dünya pek burada anlatılan şekilde ilerlemedi. biz daha depresif, daha nihilist bir hale geldik. özellikle 90’ların bitiminden itibaren pek çok insan dünya hakkındaki umutlarını da yitirdi. bu durumun yansıması haliyle animelere de geldi. çünkü mesela hollywood, her zaman seyirciye oynamayı hedeflediği için bu tür olumsuz durumlara karşı tepkisi de yavaş oluyor. animeler ise daha deneysel bir tarza sahip oldukları için yeni dünyaya adapte olma konusunda daha hızlı. şimdi yeni dönem nihilist animelerin en önemli örneklerinden biri olan attack on titan’a ve depresif atmosferine bir göz atalım.

    --- spoiler ---

    attack on titan ilk bakışta mecha shounen’lere çok benziyor. ortaya bir tehdit çıkar, ana karakter bir kayıp yaşar, daha sonra azimle eğitime başlar ve şans eseri tehdide kafa tutacak gizli bir gücü olduğunu keşfeder. standart bir hikayede bu keşif yaşandıktan sonra ana karakterin kolay bir galibiyet alması, bu sırada sezon finalinde yeneceği rakiple karşılaşıp bir kere yenilmesi ve bir flash-back / eğitim sonrası finalde galibiyete uzanması gerekiyor. ancak attack on titan’ın dünyası böyle olumlu değil. öncelikle birinci sezon ana karaktere eziyet etmekle geçiyor. elinde muazzam bir güç olmasına rağmen eren 24 bölüm boyunca üstünlüğü asla ele geçiremiyor. kazandıkları ufak tefek galibiyetlerde bile takımın çoğunu kaybetmiş oluyorlar. yani durum tam olarak pirus zaferi her zaman.

    bunu da sırf izleyiciyi yormuş olmak için yapmıyorlar. her şeyin dayandığı bir mantık var. anime mücadele konusunda çok gerçekçi. eren’in ilk sezon boyunca karşısına çıkan tüm rakipleri titan’lık konusunda hem daha eğitimli hem daha bilgili. bu nedenle ana karakter daha çok bağırıyor diye rakiplerini yenecek diye bir kural geçerli değil. ayrıca anime kahramanlık hikayelerini de sevmiyor. hatta işin oraya döneceğini düşünen izleyiciyi de sık sık cezalandırıyor. mesela birinci sezondaki sert eğitimin ardından ekibin gelen titan’ları çerez gibi çitleyeceğini umuyorsunuz ama baya kabuslarınıza girecek görüntüler eşliğinde karakterlerin ölüşünü izletiyorlar. hatta bir ara ekip tekrar toparlanıyor. hadi yapabiliriz falan diyor. bu sefer daha beter yeniliyorlar.

    peki anime’de hiç mi kazandıkları an olmuyor derseniz oluyor. ancak onların da sonuçları var. bir karakter istediği yöne gitmeye başladığında ya büyük bir yıkıma sebep oluyor ya da etik anlamda gri ya da siyah alana geçmeye başlıyor. hatta çoğu durumda bunların ikisi birlikte yaşanıyor.

    animenin yenilikçi bir diğer yönü de ana karakterin ekipteki en güçlü insan olmaması. mesela dünyanın kaderini kime emanet edersin diye sorsanız 1) armin, 2) erwin 3) mikasa 4) levi 5) hange 6) historia 7) pixis falan diye giderdim ben. eren ilk 10’da yer alır mıydı ondan bile emin değilim. elemanın motivasyonu bile insanları kurtarayım değil dünyada ne kadar titan varsa hepsini öldüreyim üzerineydi. normalde ana karakterin birini bile isteye öldürmesi animelerde bile tabu olacak bir noktayken burada eren sürekli tekrar ediyor aynı şeyi.

    hele hikayenin finali yüzyıl arasanız bulamayacağınız türden. ana karakterimiz ülkesini kurtarma peşinde. işin içinde biraz da intikam duygusu var. bunun için de işlerin kaynağına gitmeye çalışıyor ki attack on titan, lore açıklama konusunda çok başarılı. eren yine gözü kara hareket ediyor ama hadi buraya kadar kabul. peki halkı kurtarmak için uyguladığı yöntem ne? tüm dünyaya savaş açmak. bunun için de kendi ülkesindeki insanlar dahil herkesi riske atmak. hatta bir tanesinin kendi hayatını alt üst ettiği colossal titan’ları çoluk çocuk demeden tüm dünyanın üzerine göndermek. yani etik anlamda bu artık siyah bile değil. ancak animenin zaten kimseyi kahraman olarak yansıtmak gibi bir derdi yok. eren’i de dünyayı kurtarmak isteyen bir çocuk olarak değil, travmatik şekilde belli bir fikre kapılan biri olarak anlatıyorlar sürekli.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak attack on titan başladığı tarihten itibaren çok farklı bir hikaye anlattı bize. düşündüğümüz hiçbir kalıba uymadan, aman izleyici / okuyucu ana karakter hakkında ne düşünür diye kendisini kısıtlamadan, yer yer stres olmanıza neden olarak hikayesini tamamladı. bu nedenle üzerine kafa yormaya değer bir anime / manga olduğunu düşünüyorum. ancak yine de hikayeye kapılıp binge watch yapmayın bence. çünkü bir saatten sonra gözünüzü kapattığınızda insan yiyen titan’lar görmeye başlıyorsunuz. kimsenin de uyumadan önce rod reiss’in titan haliyle karşılamak isteyeceğini sanmıyorum o nedenle.

  • şu haberde bahsi geçen konudur.

    --- spoiler ---

    kurban bayramı'nı istanbul'da geçiren cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan, bayramın son günü sürpriz bir şekilde tarabya'daki huber köşkü'nden çıkarak üsküdar'a geçti. istanbul'da akşam saatlerinde etkili olmaya başlayan bayram trafiği erdoğan'ı da etkiledi.
    tarabya'dan, maslak üzerinden tem otoyolu'na çıkan erdoğan'ın konvoyu, türk telekom arena önündeki üst geçitten geçerek fatih sultan mehmet köprüsü'ne yöneldi. ancak köprü yönündeki trafik konvoyun geçişini etkiledi. emniyet şeridini kullanmak zorunda kalan erdoğan'ın konvoyu, köprünün girişinde de yaklaşık 30 saniye trafiğin açılmasını beklemek zorunda kaldı.

    --- spoiler ---

    şüphesiz ki milli iradeye yapılan saygısızlıkların başında gelmektedir.

  • gece gece aklıma gelen x-men karakteri. bu karakterle ilgili aklımın almadığı bir olay var. bu nightcrawler ölmüştü. bayağı, hope summers denilen mutant bebeyi kurtarmak için kendini feda etmişti. yaşamı boyunca da, o kadar aksiyon içerisinde bulunmasına rağmen dinine bağlı, mütevazi bir katolik olduğu için de tabii cennete gitti. bu durumla ilgili bir parantez açalım; marvel evreni'nde tabii çeşitli tanrılar, alemler bulunuyor ama semavi dinler de gerçek. teorik olarak açıklaması zor olsa da böyle bir durum var; thor, zeus, osiris falan da var, yahweh de var. yani bir viking, bir nordik savaşçı falan ölünce valhalla'ya gidiyor, katolik biri de haliyle günahsız yaşayıp da ölünce bayağı cennet'e gidiyor. bu çok dallı budaklı bir konu, ayrı bir entry konusu, uzatmayalım.

    nightcrawler kitabına uygun bir katolik olarak yaşayıp öldü ve cennete gitti. sonra bir şeyler oldu, birileri cennete falan saldırdı, sonra bu nightcrawler da cennetteki ruhları kurtarmak için kendini kurban etti ve fani dünyaya geri döndü. nah işte burasını benim aklım almıyor. ya mübarek, cennet dediğin yer bir nihai yerdir. varlığının kanıtı bile dünyada olan biten her şeyin bir test olduğuna, iyi olanın refaha ereceğine, kötü olanın cezasını çekeceğine dair bir kanıttır, teminattır. sen cennete gitmişsin artık dünya işinden elini eteğini çeksene, niye gidip hala kavga peşindesin, neyi kanıtlamaya çalışıyorsun daha? sana ne, bırak allah'ın işine ne karışıyorsun? "cennete saldırı var, ruhları kurtarmam lazım." bence en büyük şirk bu, allah kurtaramaz mı bu ruhları? tövbe ya. yani feda etmeseydin ne olacaktı, allah "ben seni denedim nightcrawler, sen kendini feda etmedin, o yüzden seni cehenneme yolluyorum" mu diyecekti? yani o kadar çizgi roman okudum, bir sürü absürtlükler gördüm, şunun kadar saçma olay görmedim. millet kendini feda eder fani dünyadan, bu mutant adam kendini feda edip cennete gitti, sonra cennette de kendini feda edip dünyaya geri geldi. git gel git gel nereye kadar?

  • büyük çoğunluğu şoför koltuğu ile ön yolcu koltuğu ortasında konumlandırılan ve aşağı yukarı hareket edebilen kol şeklinde olan,otomobili park halinde sabitlemeye yarayan mekanizmalara verilen addır. ilgili mekanizmada, el freni mafsalından başlayıp arka tekerleklere kadar uzanan yaylı, çelik tel sistemi bulunmaktadır. görece olarak basit bir kullanım mantığına sahiptir. el frenini çektiğinizde, aradaki bu el freni telini gerdirmiş olursunuz. gerilen tel, arka tekerleklerde (kampana veya disk fren sistemi) balatalarda sıkıştırma etkisi yaparak aracın park halinde hareket etmesini engeller. el freni kolunu yukarı çektiğinizde, bu sıkıştırmayı korumak adına mafsalın içinde dişli bir mekanizma bulunur. el frenini indirirken koldaki düğmeye basıp hafif yukarı kaldırmanın mantığı tam olarak budur. mekanizmadaki dişliden kurtarmaktır. arka tekerlekleri disk fren olan araçlarda el freninin daha sağlam ve sıkı tuttuğu tecrübe edilmiştir. aynı zamanda arka disk fren sistemlerinde ekstra bir el freni ayarına gerek olmaması büyük bir kolaylıktır. arka tekerlekleri kampana fren sistemi olan araçlarda ise belirli periyotlarla el freni ayarına ihtiyaç duyulur. kampanalı fren sistemine sahip araçlarda kullanıma bağlı olarak el freni daha ustlerde tutmaya başlar. bu nedenle el freni ayarı önem arz eder. aşırı sıkı yapılan el freni ayarı neticesinde arka tekerlekler sıkma yapar ve farkına varılmaması halinde kampana balatalarının aşırı ısınması sonucunda yanmasına ve seyir halinde iken arka frenlerin tutmamasına sebebiyet verir. bu nedenle özellikle kampanalı fren sistemi bulunan araçlarda el freni ayarı hayati önem arz eden bir konudur. el freni ile alakalı bir diğer konu ise özellikle dik yokuşlarda el freninin hayat kurtarıcı özelliğidir. siz siz olun el freni ile yokuşta kalkış yapan acemidir söylemlerini dikkate almayın. el freni acemilik değil akıllıca hareket etmektir. dik bir yokuşta dur kalk yapma durumunda kalırsanız mutlaka el frenini, tabancasındaki düğmesine basılı tutarak çekin ve o pozisyonda bekleyin. kalkış esnasında debriyaj-gaz ayarını yapıp araç harekete hazırken, el frenini yine düğmesine basılı vaziyette indirin. bu şekilde yokuşta kalkış yapmak, aracın tüm ağırlığını el freni teline bindirerek daha güvenli ve daha ucuza kalkış yapmak demektir. öte yandan usta! şoförlerin gurur meselesi yaptığı gibi sadece debriyaj pedalı ile kalkış yapmak, debriyaj ömründen yemekle beraber aracın ön-arka çekiş durumuna göre kaymalara, geri kaçırmalara ve bu nedenle şahsınızın panik olarak bir kaza yapmasına sebep olabilir.
    el freni teli ile alakalı bir diğer önemli konu ise kullanıma bağlı olarak bu telin değiştirilmesi hususudur. bahsettiğim şekilde sürekli el freni ile yapılan seyahatlerde, araç muayenesi öncesinde el frenini mutlaka frenciye ayarlattırın. muayene sonrasında el freni sapma değerlerini frenciye göstererek ikinci bir ayarla işinizi sağlama alın. zaten bu sapma değerleri sonrasında ayarlarda düzelme sağlanamıyorsa frenciniz size el freni değişimini önerecektir. el freni ayarı(kampana fren sistemi araçlar için) , arka kampanalardan ve araç içinde el freni tabancasının bulunduğu bölümden olmak üzere iki yerden yapılır. öncelikle kampana kısmından yapılan ayarın esas ayar olduğunu belirtmeliyim. el freni tabancasının altından yapılan ayar ise daha çok el fren teli gerginliğini ayarlamak, tabiri caizse el freni sertliğini ayarlamak için yapılan bir nevi konfor ayarıdır. genelde el freni teli değişiminde yapılır. el freni kullanımında dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de kışın soğuk ve yağışlı havalarda mümkünse el freninin çekilmemesi, bunun yerine aracın uygun viteste takılarak sabitlenmesi ve tercihen oto lastik takozu kullanılarak işin garantiye alınmasıdır. kış şartlarında el freni çekildiğinde(el freni telinin ıslanması ve ayarına bağlı olarak) donma gerçekleşebilir. bu durum arka tekerleklerin kilitli kalmasına ve trafikte zor durumlar yaşamanıza neden olabilir. buraya kadar bahsedilenler çoğunlukla manuel el frenleri için geçerlidir. elektrikli veya elektronik kontrollü el frenklerinin temel mantığı manuel el frenleri ile aynı olmakla beraber bazı konularda tüm kontrolü minik bir düğmenin insafına bırakmak şahsıma mantıklı gelmemektedir. kazasız, belasız güvenli sürüşler dilerim.

  • baba: - benim seçtiğim bir kızla evlenmeni istiyorum
    oğul: - hayır!
    baba: - kız bill gates’in kızı
    oğul: - o zaman tamam.

    ... baba bill gates’e gider:

    baba: - kızını oğlumla evlendirmek istiyorum.
    bill gates: - hayır.
    baba: - ama oğlum dünya bankası’nın ceo’su
    bill gates: - o zaman tamam.

    baba dünya bankası’nın başkanına gider:

    baba: - oğlumu ceo yap!
    başkan: - hayır.
    baba: - oğlum bill gates’in damadı
    başkan: - o zaman tamam.

  • niye kan dondurması gerektiği anlaşılamayan twit. illa kanın donsun istiyorsan berkin'in 14 kilo olarak gömüldüğü gerçeğini hatırla, yeter sana.

  • tüm ısrarlara, baskılara, dayatmalara rağmen banyo yapmayı reddedip koğuşu tek başına ahır gibi kokutan "arkadaş"ı elbirliğiyle soyup, kafasından aşağı sıvı sabun döktükten sonra araba yıkar gibi hortum ve fırçayla yıkamak.

    yaz sıcağında iyi gelmiş olacak ki, bi on gün sonra gelip "beni tekrar öyle yıkasanıza" demişti ayının evladı.