hesabın var mı? giriş yap

  • bir tanesinin ingiltere bakkal şişe fiyatı 360 pound, diğerinin 130 paund olan iki farklı şampanyadan 9 şişe, 75 cl si 130 paundluk şampanyanın daha lüksünün 150 cl'liklerinden 7 şişe(fiyatını bulamadım ama düz orantıyla yutdışı fiyatının 450 paund civarı olduğunu tahmin edebiliriz), 1 şişe orta halli şarap, 8 bardak sambuca(bir çeşit italyan likörü) ki bunun da avrupa market fiyatı 20 euro civarında, asıl bombaya geliyorum, şişesi 6 litre olan belvedere marka votkadan(şişesi 300 paund civarı) 3 şişe içen insan topluluğunun ödediği hesaptır.

    şimdi hesaplarsak aşağı yukarı 28 litre içki içmiş bu arkadaşlar. migrosa gidip 70'lik rakı alıp evde içseler ödeyecekleri hesap 2280 lira. ya da içkinin çok daha ucuz olduğu ingilterede bu içtiklerini gidip marketten alıp içseler, aşağı yukarı ödeyecekleri para: 6000 küsür paund, kaba hesap 20 bin lira. türkiyede içki fiyatlarının 2'ye katlandığını düşünürsek evde 40 bin liraya içerler. türkiyede istanbulda öğrenci barlarının bile içkileri etiket fiyatının 2 katına sattığını düşünürsek bodrumda, barda, hem de yabancı içki, iyi içmişler bence. grup indirimi almış olabilirler

  • deniz kenarında tatil yapma, deniz manzarasına bakma veya denize bakıp huzur bulma fikrinin son birkaç yüzyılda çıkmış olması.

    edit: birileri deniz-nehir farkını bilmeden kendince ayar vermeye çalışmış. bu yazıda nehirlerden değil denizden bahsediyor. nehirler tarih boyunca tarımsal sulamada kullanıldığı ve içme suyu sağladığı için için zaten kutsal bir yere sahipti. denizlerle nehirler aynı şey değil. daha en basit coğrafya bilmeden ve okuduğunuzu anlamadan başkalarına ayar vermeye çalışmayın.

    100-150 yıl öncesine kadar yazılmış neredeyse hiçbir eserde ve anlatılmış hiçbir hikayede denizden "huzur veren" bir şey olarak bahsedilmez ve deniz manzarası neredeyse hiç övülmez. genelde insanlar için deniz 2 anlam ifade etmiştir. ya ticaret ürünlerinin ve su ürünü yiyeceklerin geldiği bir kaynak ya da düşman askerlerin, işgalcilerin, korsanların, sellerin ve tsunamilerin geldiği felaketler kaynağı.

    tarih boyunca insanlar denizi iyilik veya kötülüklerin geldiği tanrısal bir kaynak olarak görmüşler ama hiçbir zaman huzur veren bir manzara veya tatil yapılacak bir şey olarak görmemişler. aynı zamanda deniz kenarındaki araziler tuzlu olduğu için fazla verim vermediğinden köylüler deniz kenarında yaşamayı tercih etmemişler. tarih boyunca krallar ve padişahlar sevmedikleri şahısları ceza olarak hep deniz kenarlarına veya adalara sürgün etmişler.

    mesela robinson crusoe ıssız adaya düştüğünde hikaye boyunca hiç deniz manzarasına hayranlıkla bakıp huzur bulmaz. 2 yıl okul tatili kitabında çocuklar hiçbir zaman deniz manzarasının güzelliğinden bahsetmez. ıssız adalarda geçen hikayelerde bile deniz ya felaket kaynağı ya da kurtuluşun geldiği yerdir ama hiçbir zaman manzarasına bakılıp da huzur duyulan bir şey değildir. eski mısır yazıtlarında nil nehrinden bir bereket kaynağı olarak bahsedilir ama akdeniz'den hiç övgüyle bahsedilmez. antik yunan yazılarında dağlar taşlar bile övülür ama denizin verdiği huzurdan hiç bahsedilmez. eski şiirlerde, ilahilerde ve kutsal metinlerde hiç denizin huzur verdiğinden bahsedilmez.

    1800'lerden sonra avrupa ve amerika'da zengin kesim deniz kenarlarında arazi satın alıp buralara yazlık villalar ve tatil köyleri kurmaya başlayınca deniz manzaraları kıymete binmeye başlamış. eğlence için plaja gitme kavramı da bundan sonra başlayan bir şey.

    kaynak soran olmus.

    https://www.smithsonianmag.com/…al-place-180959538/

    https://www.washingtonpost.com/…going-to-the-beach/

    https://dailyhistory.org/…ory_of_going_to_the_beach

    https://www.theatlantic.com/…r-of-the-beach/279175/

  • bugün gerçekleştirdiğim eylem.

    ülkemizde home office mantığı 7/24 çalışmak olarak anlaşılıyor sanırım.
    3 kişinin yapması gereken işi tek kişiye yaptır,
    asgari ücretin biraz üstünü üniversite mezunu bir insana öde.(50-100tl kadar) hem de 7/24 hafta içi/haftasonu çalışmasını bekle çünkü zaten evdesin. hazır yasaklarda var. ne yapıyor olabilirsin ki?
    üstün sana istediği saatte yazsın, senden dosya istesin cevap vermezsen arasın. yaptığın işi küçümsesin. bu kadar manyaklıkla uğraşmanın sağlığıma vereceği zararı düşünerek, bugün istifamı vermiş bulunmaktayım. mutluyum.

  • volvo öncelikle hem sağlamlığı hem de güvenlik teknolojileriyle ünlüdür.

    otomobilleri gerçekten kaporta olarak sağlamdır (bkz: isveç çeliği) ki zaten önceki entrylerde kaporta sağlamlığı değerlendirilmiş.

    ayrıca başta emniyet kemeri olmak üzere, günümüzde güvenlik üzerine euro ncap in onayladığı çoğu teknolojinin mucidi olan firmadır. son olarak 2009'dan beri üzerinde çalıştıkları city safety teknolojisini dünyaya sunan firma olmaları bile güvenlik üzerine ayırdıkları zaman ve bütçenin göstergesidir.

    öte yandan 2020 mottosunun "hiçbir volvo ölümlü kazaya sebep olmayacak" -cümle tam doğru olmayabilir- olduğu doğrudur.

    bu değerlendirmeyi yaparken öncelikle içinde bulunduğunuz aracın sizi güvende hissettirmesi gerektiğine inanıyorum. ayrıca volvo alan adam zaten hız yapmaz, kurallara dikkat eder vb. önermeleri çürütmüş bir babaya da sahibim ki; kendisi zamanında 2001 model bir volvo s40 ile bariyerlere girmiş, 6 hava yastığı bulunan aracın ön iki 2 hava yastığı açılmış ve çok şükür ki babam içinden burnu dahi kanamadan çıkmıştır. onun dışında aracın kaporta hasarı çok net olmasına rağmen şasesinde göçük yok denecek kadar azdı.

    demem o ki; kendi çarpışma test merkezlerini kurup, ulaşabildikleri ciddi volvo kazalarını inceleyen bir markanın güvenliğine "geyik" demek mantıksızdır.

    not: volvo şirketiyle hiçbir bağlantım yok. bizimkisi sadece tutku..

  • tavsiye gibi tavsiyeler beklediğimiz başlıktır.

    "ömrümde hiç olmadığım kadar dinamiğim. hiç olmadığım kadar enerjiğim, ultra sosyalim, özgüvenim nirvana seviyesinde, mesleğime ilave şeyler kattım donanımıma, çok az uyku ile enerjik kalabiliyor ertesi ertesi güne bile yetecek şekilde bitmeyen enerjim olarak kullanabiliyorum."

    arkadaş bu cümleyle "artık çocuğun tüm bakım, ilgi ve alakası annesinde ve ben zihnim ve bedenim kesintiye uğramadan maksimum verimle dinlenebiliyorum." demek istiyor.

    "herhangi bir dişi ile göz temasına girdikten sonra flört aşamasına geçebiliyorum." derken de;

    "çoluktan çocuktan oynaşmaya vakit kaldı neyseki. zaten velayeti de anneye verdim, aman sabahlar olmasın..."

    bu tavsiyeler bana bir avukat virali gibi geldi açıkçası. allayıp pullayıp cahillerin ağzının suyunu akıta akıta kendisine getirme çabası sanki :) bunları yazan kişi belki iyi niyetiyle yazdı ama sorumluluğu anneye iteleyip "hayat çok güzel lan boşanın" demek tam bir ergen kafası.

    şahsen ben daha kullanılabilir, hayata geçirilebilir tavsiyeler beklerdim.

  • ekonomik zorluk yaşayan ve uçuşları bir ay durduran bir firmanın basın açıklaması yaparken bile yalakalık peşinde koşması. neymiş darbe girişiminden olumsuz etkilenmişler.
    tabii başka ne olacak yoksa kriz falan yok, ekonomi tıkırında.

    edit: açıklamanın odağına darbe girişimini koyarsanız, sadece bir cümlede yeni havalimanına değinirseniz, sadece bir cümlede dalgalanma oldu falan derseniz kimilerinin aklında ve manşetlerinde neden olarak sadece darbe konusu kalır. firma hükümete yakın olduğu için bu şekilde bir açıklama yapılmış, paralel bir dil kullanılmış; eleştirdiğim nokta bu.