hesabın var mı? giriş yap

  • utanın lan ekşiciler. elin yufkacısı 2 kadını birden ayağına kadar getiriyor, siz yıllardır buradasınız bi kız düşüremediniz hahhahahahha

    tanım: garip eltiler.

  • bir tur daha dönüşüp yeniden erkek olurdum. bu ülkede kadın olunmaz olm manyak mısınız? resmen "survival mode"da oynuyorlar hayatı.

  • sokağa indiğinizde sik gibi kalmaktır. lan milletin bir boktan haberi yok amk kemal kılıçdaroğlu gibi elimde belgeler var modunda dolaşıyorum.

    napcaz bee kamil?

  • içinde bulunduğum nesil. hem de biz bu kitabı derste işlemiştik o ızdırap haftalarca sürmüştü. artık üzüntüden derbeder olup kendimi meyve suyuna vermiştim. hatta bir tenefüs cinnet geçirip "kaç para ulan bi kaşağı!" diye sıraları yumruklayıp dağıtmıştım. üzüntüden ben de kuşpalazı olacaktım nerdeyse. bunun üstüne bir de şeker kız candy izlerken anthony'nin attan düştüğü bölümü izleyince ruhsal yönden büyük hasar almıştım o zamanlar. psikoloğa gidip çocukluğuma insek bu ikisi kabak gibi görünür. ah ulan ah bi at tarağı için değer miydi :(

  • (bkz: dublajlı film izlemek)

    şeklinde bakınız verilerek, dublajlı film izlemeyi ya da iyi dublaj yapılmasını eziklikmiş gibi gösterenlere denk gelmemizi sağlayan durum.

    yıl 2014, muhtemelen 30 yaşına yakın çoğu kişinin annesi ya da babası ingilizce bilmiyor ve gözleri belirli bir derecede bozuk. umarım bu basit örnek anlaşılması için yeterli olmuştur.

  • çok çok üzücü, ölüm haberi geldi. - people

    evdeki jakuzide boğulmuş halde bulunmuş. cardiac arrest (kalp durması) nedeniyle yardım istemiş asistanı. uyuşturucu madde vs. yokmuş etrafta.

    gerçekten çok üzüldüm. geçenlerde burada alkolizm ile ilgili söylediklerini paylaşmıştım bir söyleşisinden. bunalımlı olmadığını, alkolizmin bir beyin hastalığı olduğunu anlatıyordu.

    ve kendisinin de "neden neden" diye sorduğunu, "6 kardeşiz ama neden ben, neden ben bunu çekmek zorundayım" dediğini anlatmıştı o söyleşide.

    (bkz: alkolizm/@theriver) #156825035

    çok ağlayan bir bebek olduğunu, 30 günlük iken ailesinin kendisine doktor önerisiyle, ağlamaması ve kolay, rahat uyuması için, günümüz dünyasında verilmeyecek bağımlılık yapan bir ilaç verdiklerini, hatta o dönemde çekilmiş fotoğraflarında da sarhoş bir bebek gibi göründüğünü (verilen ilaç nedeniyle)... evdekilerin güldüğünü ama bu ilacın o dönem bebeklere verilmesinin çılgınlık olduğunu söylüyordu. yani alkolizminin başlangıcının bu olay olduğunu düşündüğünü (belli ki bünye daha 30 günlükken verilen bağımlılık yapan bir maddeye bağımlılık yapmıştı) anlatıyordu videoda. - youtube

    "zayıf bir insan değilim, çok güçlü bir insanım ama bu bir hastalık. 'sadece bırak' dediklerinde, suratlarına bir yumruk atmak istiyordum, öyle bırak demeyle bırakılmıyor, bu bir hastalık."

    anılarını yazdığı kitapta bir yerde şöyle diyormuş: "i should be dead. why am i alive?" (ölmeliydim. neden yaşıyorum?)

    soru: anılarınızı yazmak, bu sorunun cevabını bulmanıza yardım etti mi?

    matthew: hayatta olduğum için çok şanslıyım. başkalarına yardım etmek için. alkolizm ve içmem konusunda 'senin hatan değil' diyen bir doktor, bunu bana ilk kez söylediğinde çok şaşırmıştım ve bu benim içkiyi bırakmamda çok faydalı oldu. zayıf olduğum için değil, bu bir beyin hastalığı olduğu için böyleyim ve bir hastalıkla mücadele ettim hayat boyu. şimdi ben de bunu bilmeyen ve yardıma ihtiyacı olan başkalarına anlatıyorum.

    ben ne kadar kötüyü gördüysem, benim kadar kötüyü, dibi görmüş başkalarının da buradan çıkılabileceğini görmeleri için devam ediyorum, ve devam ediyorum, ve devam ediyorum. onlara bunun yapılabileceğini göstermek istiyorum.

    5 ay hastanede yattım ve ecmo makinesine bağlamışlardı beni. doktorlar aileme buradan çıkamayabileceğimi söylemişler. o makineye bağlanan kişilerin çoğu ölürmüş. o gece, benimle birlikte 5 kişi o makineye bağlandı ve sadece ben hayatta kaldım, diğerleri öldü. ailemin hastaneden sağ çıkamayabileceğimi duymalarına üzüldüm. yaşadığım için çok sevinmem gerekirdi belki, ama ben ailem bu sözleri duyduğu için çok üzgündüm, kızgındım.

    öldüğümde ilk akla gelenin friends dizisi değil, alkolizmle başa çıkmamın olmasını ve başka insanlara da bu konuda yardım etmemin hatırlanmasını istiyorum.

    soru: alkolü bırakmaya çalışanlara tavsiyeniz nedir?

    matthew: alkolik olduğunuzu saklamayın. elinizi kaldırın ve acı çektiğinizi, içtiğinizi söyleyin, yardım isteyin. hastalık her zaman geri dönebilir, ama yardım isteyin.

    soru: bu kitabı yazarken kendinizle ilgili yeni bir şey öğrendiniz mi?

    matthew: ölüme ne kadar yaklaştığımı gördüm, bunun ne kadar sık olduğunu gördüm ve tekrar asla bunun olmasını istemediğimi.

    soru: nasıl hatırlanmak isterdiniz?

    matthew: iyi yaşadı, iyi sevildi, arayışta olan ve en önemlisi başkalarına yardım etmek isteyen biriydi diye hatırlanmak isterim.
    __________
    evet beni ağlattı, uzun süre acı çekerek yaşayan herkes adına ağlattı.

    yaklaşık bir ay önce, 17 eylül'de bu söyleşiyi ilk izlediğimde bu final anlamı içeren sorulardan pek hoşlanmamıştım, 'bu insanlar da niye böyle şeyler soruyor, sanki adam ölüyor gibi' demiştim. kariyerinin zirvesini geçirmiş olabilir bir kişi, ama hayatı bitmiş gibi sorular sorulması hoşuma gitmemişti. onlar elbette, hayatını anlatan bir anı kitabı üzerine konuştukları için sormuşlardı bu soruları.

    kendisinin de söylediği gibi, iyi yaşadı, çok sevildi ve hem friends'de güldürerek, hem alkolizm konusunda aydınlatarak insanlara yardım etti.

    rest in peace, matthew.
    *
    friends dizisini matthew'ın sonradan neden hiç izlemediğini sorgulamış biri yukarıda. bu, söz ettiğim söyleşide ona da değiniyor kendisi. her sezon alkol mü, bir madde mi ne kullandığını dizide kendi görüntüsüne bakınca hatırladığını ve bundan hoşlanmadığı için, bugüne kadar izlemediğini... ama artık bu konuda da fikrini değiştirdiğini, tüm dünyayı etkilemiş ve çok sevilmiş bu diziyi kendisinin de izleyerek gülmek istediğini söylüyor.

    bağımlılıktan kurtulmak için 10 milyon dolar harcadı. #158247131
    alkole nasıl başladı, nasıl bağımlı oldu? #158274528
    dizi arkadaşlarından kısa taziye. #158293146
    (bkz: matthew perry/@theriver)

  • az once izledigim, helal olsun dedigim...

    edit: altta ak-it'in biri kadina terorist yaftasi yapistirmis bile. ulan sizden olmayinca basortulu kadini bile terorist ilan ediyorsunuz haysiyetsiz, serefsiz kopekler.

    o dagitilan ''evet'' degil de ''hayir'' bildirisi olsa siz o tokadi bildiriye mi yoksa dagitana mi atardiniz ? amk cihatci, radikal picleri...

    edit2: ironi yapmis, oyle diyor...

    edit3: entry gitmis.

  • bugün -bowie'nin 69 olduğu yaşgününde- çıkmış albümdür. öncelikle dinlediğim bu müziğin neredeyse 70 yaşında bir adam tarafından yapıldığını idrak etmekte zorlanıyorum. evirip çevirip dinliyorum ve hala inanamıyorum. kendi yaşıt müzisyenleri kanepesinde uzanıp değişen dünyayı anlamlandırmaya bile çalışmazken, bowie oldukça yaşlı kaldığı bu zamanın jenerasyonundan bir isim gibi. üstelik bu dönemi ustalıkla özümsemiş bir isim. müzisyenler kendi gençlik zamanlarında sıkışıp kalmış tekdüze, sıradan albümler çıkartırken bu adam hala zamanın ötesinde, çok farklı şeyler söylüyor. bowie'nin beynindeki yaratım ve üretim bölgesi yıllanmakta olan bir şarap gibi işliyor. 65-70 yaşlarında harika albümler yapmış, zamane genç müzisyenlerden çok daha farklı bir müzik yapan kim var tarihte? tarihteki cazcıları ve klasik müzisyenleri bir kenara koyarsak pop ve rock alanında böyle bir isim yok. bana kalırsa bowie türünün ilk ve tek örneği. bana 70 yaşında içinde bulunduğu senenin en heyecan verici ve müzikalitesi yüksek albümlerinden birine imza atan bir müzisyen söyleyin? benim aklıma gelmiyor. daha senenin başındayız nereden biliyorsun diyeceksin. şimdiden söyleyim bu albüm bu senenin en başarılı albümlerindendir. ileride çıkacak başka albümlerle kıyasa gerek kalmayacak bir seviyede iş yapmış bowie. bu üstün vizyon ve yaratım bowie'nin her döneme damga vurmasını sağlıyor. bu özelliğiyle belki de tarihin en sıradışı müzisyenlerinden biri olarak anılması gerekiyor. hatta kabul etmeliyim ki bowie'nin 2010'ları -90'ları ve 2000'leri geçtim- 80'lerinden bile daha güzel. blackstar da daha önceki hiçbir bowie albümüne benzemiyor, hiçbir tarza yakın durmuyor, günümüzdeki hiçbir müzikal eğilimi, hiçbir grubu, şarkıyı, albümü çağrıştırmıyor. ortak nokta bowie'nin vokali ve arka planda kullandığı zengin orkestra. bir önceki albüm the next day gibi kendine has ve ondan çok daha sıradışı. the next day için scary monsters'dan beri gelen en iyi bowie albümü demiştim şu an bu koltuk blackstar'dadır. blackstar belki de ancak 2039'da 28 yaşındaki bir müzisyenin çıkarabileceği bir albümdü fakat bowie dünyaya geldi ve 70 yaşında bir müzisyenin 2016'da çıkardığı bir albüm olmuş oldu. adam resmen zamanı gelecekten takip ediyor. zaman makinası icat edip, herkesten gizlediğini düşünmekteyim.

    şu da var bowie soğuk savaşın en sert geçtiği dönemlerde yaşamış, 20. yüzyılı iliklerine kadar solumuş bir adam. kafası fütürist bir mantıkla çalışan 20. yüzyıl insanı bu zamanki teknolojiyle karşılaşınca çok garip sonuçlar verebiliyor belki de. bowie resmen bu zamanın gençlerine şunu diyor: müziğiniz bu kadar sığ olmak zorunda değil. bir başka deyişle müzik algısının sınırsız olduğunu ve 21. yüzyılda müzik teknolojisi ne kadar ilerlese de insan yaratımının belli çerçeveler içinde hapsolduğunu anlatmak istiyor.

  • izin günümde yapmayı en çok sevdiğim şey; eski türk filmi seyretmek. zaten hava is pas içinde oturdum paso türk filmi seyrediyorum. şimdi sabah bu neşeli günler filmini 107. kez tekrar seyrettim. daha önce de sinirlerimi bozan bir husus iyice gözüme battı. aslında şener şen'in kült karakteri ziya bu filmin yıldızı ve kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyorum. filmde yan karakter gibi görünmesine rağmen filmin ana karakterlerinden biri. filmde haksız yere sürekli ezildiğini düşünüyorum.

    ziya’nın abisi kazım dönmez cihangir’de bulunan ve uzun süredir faaliyet gösteren turşucu dükkanını eşi ile birlikte işletmektedir. kazım agresif bir yapıya sahip, sürekli sorun çıkaran bir insan. uyduruk bahanelerle eşi ile sürekli kavga çıkartıyor. hatta eşine hitap ederken “karı” gibi kaba ifadeler de kullanmakta. eşi saadet üzerinde sürekli baskı yapıyor, psikolojik şiddet uyguluyor. fakat saadet bu tarz lafları yemeyerek gerekeni yapıyor, hiç altta kalmıyor. kazım, turşunun limon suyu ile daha iyi kurulacağını iddia etmesine rağmen saadet sirke ile kurulması gerektiğini düşündüğünden sürekli kavga ediyorlar.

    filmde anladığım kadarıyla, kazım eften püften bahanelerle kavga çıkarıp kadından ayrılmak istiyor, bu durum net bir şekilde hissediliyor. kazım dönmez’in turşucu dükkanına nasıl sahip olduğu filmde belirtilmiyor ama sanırım turşucu dükkânı kazım’ın babasından veya saadet’in babasından miras yolu ile gelmiş.

    ziya ise abisi gibi aksi yapıya sahip biri değil, aksine çok neşeli. o sıralarda almanya’da bulunan ziya türkiye’ye dönüyor. (vatan hasreti çekmesinden dolayı türkiye’ye kesin dönüş yaptığını söylemesine rağmen aslında alman polisi tarafından sınır dışı edilmiştir.) döner dönmez hasret gidermek için abisinin turşucu dükkanına gidiyor. fakat abisi bunu görünce sinirleniyor yine ve “palavracı” diyerek karşılıyor. tonton saadet ise ziya’yı görünce çok seviniyor. aynı günün akşamı ziya abisinin evine misafirliğe gidiyor, yemeğe davetli olarak gitmiş. çocuklara hikayeler anlatıyor. ziya çocukların dilinden çok iyi anlayan bir insan. almanya’da aslan avına gittiğini ve 10 metrelik aslanı çakı ile avladığını tam bir komedyen edasında anlatırken abisi sürekli ziya’yı engellemeye çalışıyor. ziya 10 metrelik aslan olmayacağını bilmiyor mu sanki? çocukları eğlendirmek için uyduruyor bunları. kazım ziya’yı çocukların gözünde küçük düşürmeye çalışıyor. fakat çocuklar babalarının aksi halinden fersah fersah uzak ziya amcalarını görünce ve anlattığı hikayeleri dinledikleri zaman gülmekten karınlarına ağrılar giriyor. bu arada kazım saadet ile gündüz başlattığı kavgayı devam ettirme niyetinde. kavgayı ateşlemek için fırsat kolluyor. bunun için de ziya’nın çocuklara anlattığı hikâyeyi bahane gösterme derdinde. saadet’e olan kızgınlığını ziya’dan çıkarmaya çalışıyor.

    kazım, gündüz başlayan kavganın devamında ziya’yı hakem göstererek limon suyunun mu sirkenin mi daha iyi olduğunu söylemesini istiyor. ziya da iki turşu suyunun tadına bakarak ve arada kalarak ikisinin de “harika” olduğunu söylüyor. abisi bu durumda ziya’ya hakaretler yağdırıyor. ağza alınmayacak laflar ediyor. kendisini evine aldığı için hata ettiğini söylüyor ve evden kovuyor. ziya saygısından dolayı abisine en ufak bir hakaret etmiyor. ziya çok saygılı ve efendi bir insan. kavgayı sonlandırmak için “bak giderim” gibi laflar etmesine rağmen abisi “defol” diyor ve işsiz, gurbetten dönmüş, gidecek bir yeri olmayan ziya’yı turşu suyu gibi uyduruk bir bahane ile evden kovuyor. o an yaşanan kavgadan sonra kazım’ın istediği en sonunda oluyor, kendisi evden ayrılıyor ve boşanıyorlar. daha sonra kazım, samatya’da turşucu dükkânı açıyor ve işletmesine orda devam ediyor. saadet ise sarıyer’de turşucu dükkânı açıp hayatına orda devam ediyor. cihangir’de bulunan turşucu dükkânın akıbeti belli değil. tabii kazım ileride çok zorlanıyor. tek başına 3 çocuk, bütün her şeyi ve ev işlerini kendisi yapmak zorunda kalıyor. bu durumu hakkediyor sanrım.

    ziya bir gün yine neşeli bir şekilde abisini itfaiyeci kıyafeti ile samatya’daki turşucu dükkânında ziyaret ediyor. izmit itfaiyesi'nde işe başladığını ve izmit itfaiye şefliğinin kendisi ile gurur duyduğundan bahsediyor. yaşanan bir yangın olayı esnasında kaza sonucu ateşe benzin döktüğünü ifade ediyor ve kendisini kovduklarını anlatıyor.

    ziya’nın sevgilisi de kazım’ın komşusu sıdıka hanım’ın kızı nilgün. nilgün’ü çok seviyor ve evlenmek için işlerini yola koymaya çalışıyor, fakat işleri bir türlü istediği gibi gitmiyor. hatta politikaya bile atılmak istediğini ifade ediyor ama hangi partinin teklifini kabul edeceğini bilemiyor. kendisine bakanlık teklifi bile edildiğini söylüyor. ben filmi izlerken ziya’ya teklif edilen bakanlık görevine gerçekten çok inandım, filmde kimse inanmamış olabilir ama bakanlık yapacak kalitede ve yetkinlikte bir insan. tabii kazım yine her zamanki gibi kıskanıyor ziya’yı, sürekli palavracı olarak nitelendiriyor. başarılı olmasını istemiyor. o esnada ziya paraya ihtiyacı olduğunu ve işportada tıraş bıçağı satacağını abisine söylüyor. fakat abisi kesinlikle para vermeyeceğini ifade ediyor. ziya çok zor durumda, istediği parada da bir şey yok ama abisi yardım etmiyor, kalbi kırılıyor. kavga ediyorlar. ziya yine kavgayı sonlandırmak istemesine rağmen, “bak sonra pişman olma” demesine rağmen kazım yine evden kovuyor. ziya para bulmak için yengesi saadet’e gidiyor. tonton saadet çok yufka yürekli bir insan. ziya’nın zor durumda olduğunu anladığı için çıkarıp ziya’ya istediği parayı veriyor.

    ziya elde ettiği sermaye ile tıraş bıçağı işine giriyor. kahvede tıraş bıçağı tanıtımı yapıyor. satış artırmak için ünlü kişiler “ingiltere kralı, rahmetli başkan kennedy, taçsız kral pele, beckenbauer, kaleci mayer, nadia komanaçi, brigitte bardot, fenerbahçeli cemil” in de aynı tıraş bıçağı kullandığından bahsediyor. ziya daha sonraları farklı iş girişimlerinde de bulunsa da hep başarısız oluyor. hatta en son nikah şekeri işine girdi. o iş projesi de başarısız oldu(farklı kıyafetler ve yüzler ile nikah şekeri toplamak bana göre çok akılcı bir projeydi.)

    sonuç olarak ziya’nın hayatta başarısız olma sebeplerinden birisi abisi kazım’dır. sürekli ziya’ya köstek olmuştur. kendisi turşucu dükkanı ile paraya para demezken kardeşine gel beraber yapalım dememiştir hiçbir zaman. hiçbir şekilde destekleyici olmamıştır.

    ziya herkes tarafından “ziyaaa” veya “atma ziyaaaa” sloganı ile meşhur olmasına rağmen bu slogan da haksız bir slogandır. espriden ve halden anlamayan düz adam kazım’ın ziya için kullandığı saçma bir laftır.

    debe editi 1: filme ismi veren kişi ziya arkadaşlar. neşeli günler ismi bence ziya'dan dolayı. ziya'dan başka neşeli insan yok filmde.

    debe editi 2: ekşi şeyler'e teşekkürler. mavi damla'm yoktu.

    10 kasım özel edit: bir türk kadını olarak sahip olduğum tüm hak ve özgürlüklerimi borçlu olduğum, bu coğrafyada yaşayan tüm toplulukların başına gelen -belki de yegane iyi şey- atamızı saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. “büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.”