hesabın var mı? giriş yap

  • bulaşıkların yemekten sonra değil de yemekten önce yıkandığı tek yer öğrenci evidir..

  • bence bu konu şu an klavye başında değil de, mesela bi 10bin metrede türbülanstayken de tartışılmalı. o zaman da fazla geliyor mu görmek lazım.

  • kış aylarında sokakta müzik yapan insanların hem ellerini hem de içini ısıtabilecek, onları motive edip işlerini keyifle yapmalarına katkı sağlayacak, bahşiş bırakmaktan daha anlamlı, güzel bir davranış.

    kalabalık bir caddenin kaldırımlarında müzik yapıyorum. güneş yolu ısıtsa da kaldırımlar hep gölgede kalıyor. ben de soğuğa çözüm olarak parmak uçları kesik eldivenlerimi giyerek yapıyorum müziğimi. tabi bu önlemim kısa bir süreliğine soğuğu engelliyor.

    bir dükkanın önünde yine bir gün müziğimi yaparken, dükkan sahibi yanıma gelip ''kolay gelsin'' dedi. teşekkür etme anlamında gülümseyip başımı salladım. adam geri içeri girip, yaklaşık 2 dakika sonra geri yanıma geldi. elindeki kupayı yanıma bırakıp ''için ısınsın, hava çok soğuk'' dedi ve geri dükkanına girdi.

    hala güzel insanların olduğuna inandım.

  • (bkz: gasp)

    öyle bir yansıtılıyor ki;

    gasp ettiği kişinin 5 bin lirası olsa, 4995 lirayı bırakacaktı sanki.

  • daha kavuşamadan mevlanın ayrılık yazdığı çiftin hazin sonunu içeren video. ibretliktir, evlenecek çiftler için içerisinde şüphesiz bolca mesaj bulundurur.

  • debe editi: evet insanlarla
    konusurken agizlarina bakiyorum hala...

    2003 yazi.
    universite yillari,
    alanyada 5 sap tatil yapmis donecegiz.
    ben 1 gun erken donecegim;
    kol kola, hafif cakir donus biletini almak uzere kamilkoc yazihanesine girdik.
    sonra bizimkiler cikti ben kaldim tek yazihanede.

    eskiden ,konustugum kisilerin suratina pek bakmazdim. ne yalan soyleyeyim hala agizlarina bakiyorum, yuzyuze konusurken insanlarin...

    neyse yazihaneye girdik topluca sonra ben tek kaldim.
    bilet tarihimi netlestirmek icin yazihanenin sol duvarindaki takvime baktim. sag kolumu bankoya dayadim. omzum elemana donuk...
    yan donuk vaziyette bilet saticisiyla konusmaya basladim.

    iste su tarihte su saate istanbul’acam kenari bilet istiyorum.
    eleman tamam dedi.

    ben yine omuzum elemana donuk parayi verdim ustunu avcumun icine tutusturdu.
    bi garipsedim bu hareketini zira insanlara donukmayi daha dogrusu insanlarin bana dokunmasini da pek sevmiyorum.

    neyse dedim.
    eleman bileti kesti.
    bileti de ayni sekilde elimi tutarak icine tutusturdu.
    icimden bi tovbe cektim.
    ben tovbemi cekerken eleman bankonun arkasindan cikti koluma girdi!!!

    ben yardimci olayim size dedi.
    basamaklardan nazikce indik.
    arkadaslarimin yanina dogru ilerliyoruz...
    ben durumu anlamistim, kas goz isaretiyle arkadaslarima izah etmeye calisiyorum.

    beni yillardir taniyan arkadaslar da durumu anlamis olacak ki caktirmadilar...
    eleman beni arkadaslarimin arasina birakti.
    2 arkadas koluma girdi, tesekkur etti.
    eleman yazihaneye girince kahkahalarimizi tutamadik...

    2003 yilinda alanya merkez kamil koc calisani; sen ne kadar naif, iyi niyetli, yardim sever bir insan ki yuzune bakmayan bir düdüğün kör olabilecegini dusundun.
    bir de yardim ettin...

    ben kör degil bir hödüktüm, sayende biraz törpülendim.

    sana tesekkur ederim...

  • --- spoiler ---

    adamımız bence tiyatroda, kendini vurdugunda ölüyor. son uçuyor mu acaba diye tartışılan sahne ve öncesi adamın ölmeden önceki hayali. daha dogrusu ölerek başardıgını umdugu seylerin hayali diyelim. gazeteye çıkması, kızının istedigi cicekleri getirmesi, birdman'den kurtulusu, sanatıyla ilgi odagı olması, ailesini toparlaması ve sonunda gercekten uctugunu gormek hatta kendiyle hic gurur duymayan, sevmeyen kızının buna şahit olması... hepsi adamın icindeki uktelerdi. siren sesleri de tiyatroya gelip kahramanımıza mudahale etmeye calısan ambulans falan işte. o siren sesleri bitmiyor film bitince, cast donerken de suruyor.yani emma stone yukarı bakıp guluyor ama o anda siren seslerinin bitmeyişinden bi terslik oldugunu anlıyoruz. bu benim fikrim tabi quorada falan bu hala tartışılıyor. yani bu bir muamma. o yuzden kesin şudur demek hata gibime geliyor.

    ek olarak:film, o kendini vurma sahnesi dışında hic kesintiye ugramıyor. bir tek hastane sahnesine gecerken o geciş karartısını goruyoruz. sanki karakterin gercek hayatıyla baglantımız kopmuş da hayalıne girmişiz gibi.
    --- spoiler ---

  • tr. aktör/fail ağ kuramı.
    bruno latour'un öncülüğünü yaptığı bu kuram, doğa bilimleri ile sosyal bilimler arasındaki ilişkileri farklı bir perspektiften sorgulamayı dert edinmekte. bu perspektif iki kavrama yaslanıyor: heterojen ağ ve sosyo-teknik asamblaj.
    latour diyor ki toplum heterojen bir yapıdır ve içinde bir sürü aktör bulunur. buraya kadar söylediği yeni bir şey yok aslında. lakin aktöre yüklediği anlam, insanmerkezcilikten uzaklaşarak insan olmayan varlıkları da kapsamına alıyor. böylece egemen bağış, saç kurutma makinesi, rende, tavuk, çekiç ali, paspas, demokratik kongo cumhuriyeti, rimel, deniz tarağı, sedir, çam, kaya, çocuk bezi vb. bütün varlıklar toplumsala etkileri olan failler olarak dikkate alınır. latour, böylece bugüne kadar failliği söz konusu bile edilmeyen insandışı (non-humans) varlıkları da "hetorejen ağ"a katarak aktörler arasında demokratik bir birliktelik sağlamış olur ve insan olmayan varlıkların, en az insanlar kadar toplumu şekillendirip dönüştürme gücüne vurgu yapar.
    dahası latour, bir adım daha atarak actor kavramını da aşarak actant kavramını üretir. böylesi yeni bir kavrama ihtiyaç duymasının nedeni, aktör/fail kavramının eylemin (fiilin) sahibine odaklanması,oysa latour'un bu yeni perspektifinde binlerce, yüzmilyonlarca, milyarlarca farklı failin fiilinini, yani hangi fiilin hangi faile ait olduğunu bilmenin mümkün olmamasıdır.
    sonuç olarak, bu kurama göre bütün fiiller, insan ve insan olmayan actant'ların yekûnunun oluşturduğu ilişkilerden tebarüz eder. genel olarak bu kuram ve özelde de latour, iktidar ilişkilerini sulandırdığı için hayli eleştirilir. yeri gelmişken ben de eleştireyim: eyyy latour efendi, o bahsettiğin hetorejen ağ içinde egeboy'un failliği ile rendenin faillliği nasıl aynı ontolojik düzlemde incelenebilir, sen bunu açıkla bi bana önce. yok actantmış, yok failmiş. laflara bak!!!!

    not-1) ayrıntılar için latour'un şu kitaplarına bakılabilir:
    - we have never been modern, 1993.
    - reassembling the social, 2005.
    2) ilaveten callon, mol ve law ile feminist teknobilimci haraway'in de bu kuramın oluşturulmasında payı olduğunu hatırlatır, ukteci ruz'a selamlarımı iletirim.
    3) bu kuramı istanbul depremi üzerinden "yeryüzü" nün failliğini dikkate alarak inceleyen türkçe bir çalışma için bkz. ebru kayaalp, onur aslan, "belirsizliğin bilimi: beklenen istanbul depremi ve uzmanlar antropolojisi", toplum ve bilim, sayı 144, 2018, s.124-146.
    4) (bkz: sosyal konstrüktivizm)