hesabın var mı? giriş yap

  • toplu taşıma araçlarında okunması durumunda sağdan soldan okuduğunuz şeylere göz ucuyla bakmaya çalışan kişileri görmeniz pek mümkündür. hayatımızdaki figüranlarla bizi bir noktada buluşturmuştur kendi çapında. yıllardır aynı çizgiyi sürdürebilmek, "nerden buluyor bu adam bunları yaaa" cümlesini bu kadar çok haketmek ne büyük bir şans kendisi için. sağolsun varolsun hayatımıza kattığı kıkırdamalar için.

    müşteri: merhaba sevgili bakkal... al sana 350 kuruş, bana ekmek ver.
    bakkal: orda dolaptan al.
    müşteri: teşekkürler.. işte bu netliği çok seviyorum. ekmeğimi alıyorum, karşılığını ödüyorum.. hayatta her şey bu kadar net olmalı..
    bakkal: üç tane alırsan dördüncüsü bedava
    müşteri: ve işte ibnelik çanları çalmaya başlıyor...

  • evlilik bir çok işlevi olan bir kurum. hukuki, sosyal ve psikolojik yönlerden insanların belirli ihtiyaçlarını karşılıyor.

    evlilikle kastım nikah değil elbette, kast ettiğim şey hayat arkadaşlığı. insan insanla yatışır, temasla, iletişimle, sevgiyle...
    insanın evlenmesindeki temel psikolojik motivasyon yatışmaktır.

    aşk evliliği de yapsanız, ömür boyu aşık kalmayacaksınız ama sağlıklı bir ilişkide sevgi devam eder. zaman zaman birbirinize tekrar aşık olursunuz. bazen uzaklaşırsınız. güvenli bağlandıysanız bunlar sizin için sorun teşkil etmez. birbirinizi yatıştırmayı bilirsiniz.

    insan yalnız ölmeyeyim diye evlenmez ancak yaşlandığınızda, çevrenizde insanlar azaldığında eşinizle yanyana olacağınızı bilmek güzel bir düşünce. iyi bir evliliğiniz varsa, zor zamanlarınızda yanınızda olacak, hastalandığınızda sizin için çorba yapacak, ameliyat olsanız kapıda bekleyecek birisi olduğunu bilirsiniz ve bu sizi yatıştırır.

    ölüme gelince...
    ölümün ne zaman ve nasıl geleceği belli olmasa bile şu kesin, yalnız öleceksiniz, siz ölürken elinizi tutan biri de olsa bu yolu yalnız yürümek zorundasınız. yine de bir ömrü birlikte geçirdiğiniz adam/kadının o sırada elinizden tutuyor olması hayatınızın son anlarında yaşamak isteyeceğiniz bir güzellik doğrusu.

  • "bir gün bir tiyatronun perde arkasında yangın çıktı.palyaço gelip izleyicileri uyardı.izleyiciler bunun bir şaka olduğunu düşünüp alkış tuttu; palyaço söylediklerini tekrarlayınca alkışlar arttı.bana sorarsanız dünya böyle sona erecek:her şeyin bir şakadan ibaret olduğunu sanan cin fikirli tiplerin tezahüratları eşliğinde. "

    ( kierkegard, ya/ya da, 1843)

  • ıstanbul'a 1990ların sonunda gelmiş idim. sanırdım ki sokaklarda her gün bir ünlü ile karşılaşacağım.

    karşılaşmadım.

    ta ki 98'in yazında namlı kebap'ta mezelerin önünde tabağı tepeleme doldururken arkamda sabırla bekleyen adamı fark edene dek.

    artık nasıl doldurduysam dakikalar sonra yerime yönelecek iken arkamdaki amca "evladım bir zeytinyağlı dolma eksik kaldı, ağlamasın sonra onu da al" dedi gülümseyerek.

    bir döndüm ki seba başkan.

    uyyy

    ne diyeceğimi bilemedim. nasıl hitap edeceğimi... bir de heyecan bastı.

    "başkanım, onu da 2. sortide alırım, bu maç öncesi ısınma, antrenman." deyiverdim.

    gülüştük..

    yerime oturdum. rakı geldi. doldurdum kadehi ve masasına gidip, şerefine kadeh kaldırdım. o da kaldırdı. gene gülümsedi.

    sarılıp bir de elini öpeydim keşke..

    bu büyük adam benim gençlik fobim beşiktaş'ın efsane başkanı idi. ne gariptir ki ergenliğimi bana zindan eden o takımın o başkanına karşı hissettiğim yegane duygu hürmet ve de saygı idi.

    beşiktaş'a gıpta etmemin ve beşiktaş'ı bi parça kıskanmamın belki de tek sebebiydi.

    ne metin'leri, ne ali ne de feyyaz'ları.

    sadece seba'larıydı. büyük başkanları süleyman seba'larıydı.

    nur içinde yat büyük başkan. huzur içinde uyu büyük insan...
    seni hepimiz çok sevdik...

  • bugün metrobüste paltolu ve robot gibi yürüyen sakallı birisi bindi araca. baktım etrafıma 2-3 kişi var. "yok az kişiyiz patlatmaz" dedim.

    geldiğim piskoloji bu.