hesabın var mı? giriş yap

  • bak desen ki günümüzde et yemeye ihtiyacımız yok, çünkü tarım var, etin verdiği kaloriyi alabiliyoruz. derim ki gerzekçe bir argüman değil.

    ama ne tarih bilirsin ne biyoloji bilirsin ne bilmemne...

    bak bi özet geçelim.

    atalarımızın diyeti: ne bulurlarsa onu yemek. meyve, tohum, böcek, tavşan mantar...

    ne bulursak yiyorduk.

    sonra ateşi bulduk. ateşi bulmamızla yiyecekleri pişirerek yemeyi öğrendik. ve çiğ şekilde yememiz ve sindirmemiz saatlerce sürecek(neden? çünkü dedim ya böcek möcek yiyen hayvanlarız, sindirim sistemimiz ona göre evrimleşmişti) eti pişirerek 1 saatte "sofradan kalkar" hale geldik.

    pişmiş yiyeceklerin sayesinde bağırsaklarımız kısaldı, bağırsağa harcadığımız enerjiyi de beynimizi büyütmeye yönlendirdik.

    1 parça etin sağladığı kalori için saatlerce yerde tohum böcek arayıp yememiz lazım. böylece, etin verdiği inanılmaz kalori patlaması ve bağırsakların kısalmasının verdiği avantajla beynimiz büyüdü, sonra o oldu bu oldu işte.

    köpek dişin var, türün mamutların, dev slothların, filkuşlarının soyunu tüketmiş hala insan doğasında et yemek yok diyen adam zır cahildir.

  • + özgeçmişinizde son iki yıldır nerede çalıştığınız belirtilmemiş?
    - çok gizli bir projede çalıştığım için onu yazamadım oraya tabi.
    +ne kadar gizli?
    -çook!
    +kamuyla ilgili bir iş mi?
    -kamu vaaaar, özel sektör vaaar, amerika vaar.

    yemediler.

  • son yıllarda türk futbolunun yetiştirdiği en modern sağ bek. geçen sezondaki istatikleri parmak ısırtıyor. 0 gol 0 asist ile sezonu tamamlamış, ondan önceki sezon ise 0 gol 1 asist. umarım es es'deki performasını gs'de de sürdürür.

  • imdb top 250'de ilk 10'a girecek. bunu yazdığım tarihe iyi bakın. daha da editlemem. 2014'e kim öle kim kala ayrıca.

  • filori osmanlı imparatorluğun da avrupa menşeli altın paraların adı ve bir vergi türüdür.

    filori kelimesi italyanca filorinden gelmekte olup; bu para ilk defa floransa’da basılmıştır. 1182’den 1252’ye kadar gümüş para olan filorin; 1252 yılında altından darbedilerek kısa sürede avrupa’ya ve asyaya yayıldı. bir yüzünde floransa’nın sembolü olan zambak motifi, diğer yüzünde vaftizci yahya’nın resmi bulunan 3,5 gr. ağırlığındaki bu altın para, italyan devletlerinin türkmen beylikleriyle olan ticarî münasebetleri dolayısıyla batı anadolu’da geniş ölçüde kullanıldı. hatta menteşe ve aydınoğulları beyliği ile yapılan ticari anlaşma metinlerinde filorinin adı geçemektedir.

    filorin, fatih sultan mehmed dönemine kadar filori adıyla osmanlılar’da en çok kullanılan altın para durumundaydı. daha sonra filori, osmanlılar tarafından altın para karşılığı olarak hem kendi bastıkları hem de avrupa menşeli olanlar için kullanılmaya başlandı. fatih’in bastırmış olduğu ilk altın sikke venedik dukası veya filori ile aynı ayardaydı. osmanlılar venedik dukası için de filori adını kullanmışlardı. bazan floransa altınını “filoriyyen-i efrentiyyen” veya “efrenti filori” adıyla anmaktaydılar. böylece filori dinar, hasene gibi sadece altın para karşılığı bir anlam kazanmıştı. bu şekliyle herhangi bir ayırım yapılmaksızın kullanılışına osmanlı kroniklerinde çok sık rastlanır. filorinin gümüş olarak karşılığı ise akçenin değerindeki düşme sonucu giderek arttı. 16. yüzyıl sonlarında ve 17. yüzyılda filori adı altındaki yerli ve yabancı menşeli altınların değeri oldukça yükselmiştir.

    osmanlılar’da filori, altın karşılığı tahsil edilen bir vergi adı olarak da geçemektedir. bugüne ulaşan en eski osmanlı eflak kanunnamesine göre eflaklı her hane veya aile, yıllık bir filori miktarı resm-i filori vermekle mükellef tutulmuştu. aynı zamanda buna ek olarak her hane bir koç, bir de dişi koyun verirdi. kanunnameye göre yirmi hane “katun” veya “katuna” denilen bir vergi birimi oluşturur ve her katuna yılda bir defa bir çadır (çerge), peynir, üç urgan, altı yular, bir tulum tereyağı ve bir koyun vermekle yükümlü bulunurdu. 1468 tarihli bosna tahrir defteri’ne göre bir katun elli haneden müteşekkildi ve her katun bir çadır veya karşılık olarak 100 akçe, iki koç yahut 60 akçe öderdi.

    resm-i filori osmanlı hakimiyetinden önce uygulamada bulunan mahalli bir vergiydi. stephan duşan kanununa göre her hane yöneticiye bir “hiperpiron” (careva perpera) öderdi. osmanlılar da eskiden beri özel kanuna tabi olan eflaklar için bu vergi sistemini sürdürdüler. fakat resm-i filoriyi şeriatça uygun görülen cizye ve örf bir vergi olan raiyet rüsümuna denk olarak değerlendirdiler. daha sonra bunlar her iki tür vergiden de muaf tutuldular.

    aynı şekilde osmanlılar’ın macaristan’da hane başına 1 filori karşılığı topladıkları vergi, halkın daha önce macar krallarına ödediği verginin bir devamıydı. bu vergi de cizye muadili veya karşılığı olarak düşünülmüştü. resm-i filori genellikle akçe şeklinde ödenirdi. dolayısıyla altının değerine oranla ödenen akçe miktarı da artardı. mesela 1468’de bu miktar 45 akçe iken kanuni sultan süleyman zamanında 50 akçe, 1566’da 70 akçe ve 1568’de 80 akçeye yükselmiş, altın karşılığı ise değişmemişti.

    eflaklar’a uygulanan verginin hafifliğini dikkate alan osmanlı yöneticileri bunları zorunlu askeri hizmetle yükümlü tutmuşlar. her beş hane bir voynuk (slovence voynik “asker”) verirdi. osmanlılar bazan “eflak adeti” adı altında başka gruplara da filori vergisi uygularlardı. rudnik bölgesindeki madenciler haraç ve ispençe yerine hane başına 1 filori vergi öderlerdi. 1530'da semendire sancağı çingenelerinden resm-i filori adıyla hane başına 80 akçe vergi alınıyordu.

    filori vergisi genelde “filorici” adı verilen bir görevli tarafından toplanır ve doğrudan merkezi hazineye aktarılırdı. bazı hallerde sancak beyine tahsis edildiği de olurdu. 17. yüzyılda filori vergisine tabi olanlara “filorici taifesi” veya “filoriciyan” denirdi. bu dönemin kanunlarında filorici, öşürden ve rüsum-i örfiye'den muaf bulunan ve yıllık belli bir vergi ödeyen kimseye denmekteydi. akçe cinsinden verilen resm-i filori “hıdrellez” (rüz-ı hızr) ve “kasım günü” (rüz-ı kasım) olmak üzere yılda iki taksitte ödenirdi.

  • bir cumartesi akşam üzeri, izmir'den aydın'a gideceğiz. çevreyolunda ilerliyoruz, sollamaya çıkmıştım, arkamda bir honda civic inanılmaz taciz ediyor, tecrübesiz biri olsa panikle kaza yaptırır, o kadar diyorum. sollama bitince sağ şeride geçtim, bu araç beni geçince ben de arkasından tepki gösterdim, ya korna çaldım ya selektör yaptım. bu açtı çakarları, sireni bile var ama, arsızlık resmen. iyice taciz ediyor, sıkıştırmaya çalışıyor, "sağa çek" diyor. tesadüf ya, birkaç gün önce polisin dur ihtarına uymamanın cezasının 200 lira civarında olduğunu öğrenmiştim, polis olduklarını düşünmüyorum ama öyleyse bile "en kötü cezayı öderim" diye durmadım. belli çünkü, art niyetliler, egoları zedelendi, olay çıkarmak istiyorlar.

    taciz bir süre devam etti, arabadaki grup arkadaşlarımdan geri zekalılığıyla ünlü olanı "abi kenara çek polis bak" diyor, o kafayla türkiye'de 30+ yaşa kadar nasıl yaşadı muamma. çevreyolunun buca sapağında ayrılıp gitti bunlar, en son biri elinde telsiz gösteriyordu artık, düşünün. ücretli yolun özellikle aydın çıkışında mutlaka polis olur, en kötü "arabayı durdurup ceza yazarlar" diye düşünüyorum, o kadar da arsız olamayacaklarına ihtimal veriyorum çünkü. polisin önünden geçip gittik tabii, kimse bir şey demedi, bizimkiler de plakayı almadığı için şikayet de edemedik ama muhtemelen etsek de bir şey çıkmayacaktı.

    bizim aklı evvele uyup arabayı kenara çeksek biz de ertesi gün sosyal medyada haber olurduk en fazla, yeterince tepki çekilirse failler karakola çağrılır, ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılırdı. türkiye'de ölmek bu kadar kolay ne yazık ki, başım sıkışınca polisin, adaletin yanımda olacağına inanmıyorum çünkü şahsi tecrübelerimde asla yanımda olmadılar. mahallenin orta yerinde yer alan evimize güpegündüz hırsız girip elinde torbalarla çıktığında da, beş kişi tek başıma bana saldırdığında da, sokağa çıkma yasağı varken apartmanımın önünde tüm gün bağırıp sağa sola küfredenleri şikayet ettiğimde de polisin cevabı hep "bundan bir şey çıkmaz" ve "biz bir şey yapamıyoruz" oldu.

    kaçanın anası ağlamaz arkadaşlar, böyle şeyler gördüğünüzde kaçmaya bakın. türkiye artık eşkıyaların, mafyaların, kabadayıların ülkesi. onlardan olmaya özenmeyin, zira o yolun sonu hep b*k. kendi hayatınızı korumaya bakın, "korkak" durumuna düşmek böyle magandanın birinin kurşunuyla, bıçak darbesiyle ölmekten çok daha iyidir, unutmayın.