hesabın var mı? giriş yap

  • hep gülümse adam

    ilk önce kendisi hakkında çok bilinmeyen bir kaç hikaye paylaşmak istiyorum:

    birincisi blake griffin'in tanık olduğu bir hikayedir:

    abd basketbol takımı, basketbol kampı için las vegas'a gittikleri günün ilk gecesinde, blake griffin kobe'nin temmuz ayında ve çölün ortasında yaklaşık 64 km bisiklet sürdüğü söylentilerini duymuş ve "64 km? bir gecede? siz buna inanıyor musunuz??" diye tepki vermişti.
    daha sonra ekleyerek "bu olayı duyduktan sonra bir dahaki sefere bryant'a eşlik etmek için sormayı planladım." demişti.
    griffin'in o gün tek öğrenmek istediği kobe'nin çölde gece vakti 64 km bisiklet sürüp sürmediği gerçeğiydi.
    "şehir efsanelerini severim. kim sevmez ki?"
    fakat daha sonra blake griffin olayın doğru olduğunu öğreniyor. nasıl mı? kobe hayatı boyunca beraber çalıştığı antrenörü tim grover'a hazırladıkları yaz spor programına bisiklet antremanları da eklemek istediğini söylüyor. bunun üzerine grover bir takım araştırmalar yapıyor ve 3 tane bisiklet kiralıyor -bir tane kendisi için, bir tane kobe için ve bir tane de kobe'nin yakın koruması için- ve abd takımının ilk antreman gününden önce kafalarına ışıklı şapkalardan takarak yolculuğa başlıyorlar.
    grove: "sabaha karşı 2 sularında antrenman bitmiş ve sabah 7:30 da takımla beraber fitness salonunda yerimizi almıştık" diyor.

    bu gibi hikayeler, blake griffin ve birçok nba oyuncusuna şehir efsanesi gelirken, kobe bryant için sıradan bir salı akşamıydı.

    majesteleri'nden taktik alırken

    bir başka hikaye ise kobe'nin neredeyse her maç arasında takım arkadaşlarını bir araya toplayıp, eline laptopu alıp nasıl daha iyi hücum edebileceklerini gösterip, taktik vermesidir.

    '97 smaç yarışması'nda uçarken

    zaten kobe'nin her maç gününde ekstradan süper yoğunlukta idmanlar yaptığını bilmeyen yoktur diye umuyorum. hatta espn muhabiri rick reilly "yerde dizili olan 12 tane dubanın arasında koşup, durup, son enerjisine kadar şınav çektiğini gördüğümde kendimi hayranlıkla izlemekten alıkoyamamıştım. bir de bunu 7 set yaptığını görünce ona neden kobe dendiğini anlamıştım" demiştir.

    3 periyotta dallas mavericks gibi bir takımdan daha fazla sayı atarken

    shaq yazdığı kitapta o'nun için "salona girersiniz ve o'nu domuz gibi hırıldanarak ve top sürdüğünü görürsünüz; fakat kaçırmamanız gereken ufak bir nokta var, o da elinde top olmadan bunu yapmasıdır." demiştir.

    81 sayı sonrası bench'e alınırken

    kevin durant kendisi için: "abd basket kampında nadir, antrenman olmayan, boş günlerden biriydi. istediğimizi yapmamızı söyleyen koç, ayrıca isteyenlerin salonda çalışabileceğini söylemişti. ben ve jeff (green) biraz günün tadını çıkardıktan sonra birkaç tur atış çalışmak için salonun yolunu tutmuştuk. salona girdiğimizde kobe kan ter içinde kalmış ve çoktan çalışmasını bitirmişti. bizi gördüğünde "geç kaldınız. idman çoktan bitti" diyerek gülümsemişti. o gerçekten ilham verici bir basketbolcudur." yorumunda bulunmuştur.

    tek ve eşsiz mvp'si

    ron artest ise " üçüncü antrenman bitmiştir. izin verin de size kobe "jelly bean" bryant'ı neden sevdiğimi söyliym. sabaha karşı 6:45'te salonda olurum, ama black mamba 5:30'dan beri oradadır." demiştir.

    boston finalleri 7. maç sonu

    john celestand (eski takım arkadaşı) kendisi için " onun neden açık ara en iyi olduğunu anladığım zaman sezon öncesi antrenmanlarına tekabül ediyordu. wizards'a karşı oynanan bir maçta kobe şut attığı elin dirseğini kırmıştı. o her zaman antrenmanlara bir buçuk saat önceden gelerek, hep ilk gelen isim olmuştu. fakat artık bunun bir son bulmasını ve antrenmana giden ilk ismin ben olmasını istiyordum ki new jersey'de oynarken bu hep böyle olmuştu. sakatlığa ek olarak bir de benim basket salonuna kobe'den 25 dakika daha yakın oturduğumu söylemek isterim. bunu üzülerek ve kendimden utanç duyarak söylüyorum ama o gün kobe'nin sakatlığından dolayı orada olmayacağını adım gibi biliyor ve buna seviniyordum ki zaten o sakatlığa da gelmesi imkansızdı. değil mi?
    salona ilk adımımı atıyorum ve içeriden basketbol topunun sesini duyuyorum. hayır! bu olamazdı! hayır, hayır! ya da.. evet olabilirdi... eğer söz konusu kobe ise her şey mümkün olabilirdi. aynı onu orada sağ elinin sarılı ve terli bir biçimde sol eliyle şut açmaya çalıştığını görmem gibi." demiştir.

    yıllar geçer kobe jordan'a taktik verir :)

    abd takım koçu robert'ın ağzından: "gece saat 3:30 sularında tv karşısında casablanca'yı izliyor ve uykuya dalmak üzereydim. yatağa uzandım ve o da ne? kobe gecenin köründe beni arıyor. büyük bir endişeyle telefonu açtım: - selam rob. umarım rahatsız etmiyorum?
    + hayır, hayır. noldu, merak ettim?
    - koç senden bir iyilik isticem. bana kondisyon antrenmanımda yardımcı olabilir misin? hepsi bu.

    saatimi kontrol ettim ve saat sabaha karşı 4:15'ti.

    +tabiki. o zaman tesislerde görüşürüz.
    hazırlanmam ve oraya gitmem yaklaşık 20 dakikamı aldı. tesislere vardığım ve kapıyı açtığımda kobe'yi gördüm. yalnız. öyle bir terlemişti ki sanki yüzmeden çıkıp gelmişti. ve saat sabahın 5'iydi.
    daha sonra istediği antrenmanı 1 saat 15 dakika boyunca yaptık. ordan ağırlık salonuna geçtik ve burada 45 dakika boyunca çoklu güç idmanlarından oluşan programını yaptı. daha sonra ben eşyalarımı toplamak için salona geçtim çünkü saat 11'de tekrardan bu parkede olmak zorundaydım. kobe'de diğer salona geçti ve yolları ayırdık. ertesi sabah uykulu, yorgun ve baş ağrısıyla birlikte uyku bölünmesinin bir insana yaşatabileceği her yan etkiyi yaşıyordum; teşekkürler kobe'ye. bir şeyler yedikten sonra tesislere gittim. tüm ekip oradaydı; özellikle bu kısım anılarımda hala canlıdır. lebron ile carmelo aralarında bir şeyler konuşuyor ve koç krzyzewski durant'e bir şeyler açıklamaya çalışıyordu. sağ tarafta ise kobe şut çalışıyordu. yanına gittim ve "bu sabah iyi çalıştık değil mi?" dedim.
    - anlamadım koç?
    + bu sabah diyorum. sabahın körü diyorum. iyi çalıştık.
    - evet koç. gerçekten teşekkür ederim.
    + e sen ne zaman bitirdin?
    - neyi?
    + idmanı? ne zaman çıktın tesislerden?
    - birazdan çıkarım. 800 tane daha şut çekiym de öyle.
    o an ağzım açık kalmıştı. allah'ım bu nasıl bir basketbol aşkı, bu nasıl mükemmelliyetçiliktir? ne kadar çalışkan olduğu ile ilgili her hikaye, her cümle kesinlikle doğru. kendinden 10 yaş küçük oyuncuların üstünden smaç basmayı nasıl başarıyor şimdi çok daha iyi anlıyorum."

    biri smaç mı dedi?

    yine shaq'in otobiyografisinden: "çok genç ve bazı yönlerden tam anlamıyla gelişmemiş bir çocuktu, fakat şunu söyleyebilirim ki kobe'nin şu an yaptıklarını, kendisi bana çok önce yapacağını söylemişti. bir gün takım otobüsünde otururken bana "bir gün lakers'ta en çok sayı atan oyuncu olacağım, 5 ya da 6 şampiyonluk yüzüğüm olacak ve nba'in en iyi oyuncusu olacağım" demişti. bunu duyduğumda "he tabi tabi" diye tepki vermiştim. daha sonra gözümün içine bakıp bana "nba'in will smith'i olacağım" demişti".

    o günler güzeldi

    2007 yılında kobe basketbol akademisi'ne katılan ve ülkenin o dönemdeki en gözde genç oyuncularından olan o.j. mayo kobe'nin yanına giderek, ondan kendisiyle birebir antrenman yapması için ricada bulunuyor. kobe mayo'nun bu isteğini kırmayarak, "tabiki yaparız. saat 3'te görüşmek üzere o zaman" der.
    saat 3 olur, geçer. ertesi gün mayo kobe'ye öğleden önce nerede olduğunu sorar çünkü kobe antrenmana gelmemiştir. kobe ise buna cevap olarak "gece 3 demiştim, öğlen 3 değil." diyerek mayo'yu dumura uğratmıştır.

    https://www.youtube.com/watch?v=d1d5ahyvlru

    kimi zaman babası, kimi zaman belalı sevgilisi phil ile

    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    kariyer boyunca atılan toplam sayıda jordan'ı geçtiği zaman the player's tribune için yazdığı yazı:

    "zero (sıfır)"

    sıfır. 12 yaşında philadelphia'nın sonny hill yıldız liginde oynarken tüm sezonda attığım sayının toplamı. sayı üretemedim. ne tek bir serbest atış, ne tek bir turnike, ne de yanlışlıkla potaya giren bir sayı.

    babam "jellybean" bryant ve amcam john bu ligin efsaneleri arasındaydı. 2.08'lik uzun forvet babam ve 1.93'lük oyun kurucu amcam...

    tüm ailemi rezil ediyordum!

    http://i.hizliresim.com/v8zr7r.jpg

    o zamanlar belki de basketbolu bırakmalıyım diye düşünmüş ve futbol üzerine yoğunlaşmanın daha mantıklı olduğu kanısına varmıştım. işte tam bu noktada majesteleri'ne duyduğum saygı ve hayranlığım filizlenmeye başladı. çünkü jordan'ın lisede okul takımından daha birinci sınıfta çıkarıldığını; utanmanın ve yenilginin ne demek olduğunu bildiğini öğrenmiştim. fakat o, bu durumu kendisi için bir start noktası olarak görmüş, daha da güçlenmiş ve pes etmemişti. aynısını yapabilirdim ve bunu kendime bir görev olarak bildim. ben de başarısızlıklarımı kendimi ateşlemek için kullanmalıydım ve aileme-daha da önemlisini kendime- kendimi kanıtlama konusunda takıntılı hale gelmiştim. bunu yapabilirdim!

    bir kere takıntılı hale gelmiştim. basketbol hakkında her şeyi; tarihini, oyuncularını, temel noktalarını öğrenmiştim. sadece bir daha herhangi bir maçı sıfır sayı ile bitirme konusunda değil, aynı zamanda kaybetmenin verdiği acıyı bir daha yaşamama konusunda da kararlıydım. sayı üretebilmek için öldürücü içgüdülerim o gün doğmuştu.

    24 sene sonra ilham perimi geçtim.

    unutulmaz bir yolculuktu benim için. aynı zamanda büyük bir şerefti. babaların sokağa çıkma yasağını uyguladığının farkındayım ve babam gece üstümü örtmeden önce beni odama dişlerimi fırçalaması için gönderdiğinde lavaboya yavaş adımlarla gitmeseydim, diş macununun yerini birileri değiştirmiş gibi yapmasaydım, her bir dişimi 2 kere, dilimi de 3 kere fırçalamasaydım, diş etlerim kanayana kadar diş ipiyle oynamasaydım, ağzımın içi uyuşana ve yanana kadar gargara suyu ile çalkalamasaydım, bugün ben kobe bryant olamazdım.

    bunları yapmasaydım, sıfır sayı attıktan sonra kendimi toparlayamazdım ve bana ilham veren o adamı gururlandıramazdım.

    bütün desteğiniz ve sevginiz, dahası da içimdeki hırçın çocuğun bunu(sona geldiğimi) kabullenmeyi reddettiğini bile bile beni yalnız bırakmadığınız için sonsuz teşekkür ederim.

    sevgilerimle,

    mamba gider

    http://i.hizliresim.com/gvxepn.jpg
    ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    ve o an geldi çattı.

    biliyorum hayal ama bana sorsaydın fikrimi, kesinlikle tek cevabım olurdu: "yapılacak her şeyi yaptın". karşına geçip verdiğin kararın erken ya da geç olduğunu sana söylemezdim. çünkü biliyorum, geçerli sebeplerin var. fakat şunu bil ki bu sezon sonunda forman hiç olmadığı kadar değerli olacak.

    platonik aşkı nicholson

    biliyorum bu kobe'nin hayatının en zor anı. oynayabileceği en yüksek düzeyde basketbol oynamak istiyor ama artık vücudu buna izin vermiyor. profesyonel bir sporcu olmanın en zor yanı da bu olsa gerek diye düşünüyorum. ve yine eminim ki şu noktada, basketbolu en mükemmel şekilde bırakabilmek için her şeyini vermeye hazırdır. fakat o günler geride kaldı ve o her şeyini verme arzusu ölene kadar peşini bırakmayacak. aynısı bird'e de, jordan'a da ve daha nice bu spor için ölebilecek efsane isimlere de olmuştur. fakat o tükenme anına gelindiğinde, her şey bitiyor ve elinizden hiçbir şey gelemiyor. o'nu sevin veya ondan nefret edin fakat şunu unutmayın ki kobe'nin basketbola verdiği değer çoğu kişinin herhangi bir konuya verdiği önemden daha fazla olacaktır.

    ilk all-star mvp'si

    özellikle bu sezon onu her izlediğimde gözlerinde gördüğüm tek şey var: bu gece, her şeyin tekrardan iyiye gideceği günün başlangıcı olan gece. ama takım arkadaşları o kadar kötü ve o kadar kötü bir sistem içinde oynuyorlar ki, sanırım böyle kapanacak bu sezon.

    kobe ve jordan basketbol tanrısıydı benim için. tanrılar yorulur mu? pes eder mi? küçükken o duvarımda duran posterimdeki gibi olmasını istiyordum hep. bana basketbolu kobe ve jordan sevdirdi. şimdi kobe de gidiyor ve kimleri izleyecek bu gözler bilemiyorum? o estetikliği, o fade-away şutları, estetik turnikeleri, smaçları, üçlükleri, stop-jam shotları, fake'leri nerede bulcam?

    time-out'ta çizilen oyundan sonra zafere 1 adım kala kobe ve "pal" gasol

    basketbol seçmelerine gittiğimde giydiğim kobe forması, bana seçilmemi sağlayan o hırsı, o enerjiyi, o inatçılığı, o mükemmelliyetçiliği vermişti. tabii onunkiler yanında sıfır kalırdı.

    mvp-mvp-mvp diye bağırdıklarında seyirciyi alkışlaman, aşil tendonun koptuğunda bile o son serbest atışı atıp gitmen, her hırslandığında mamba dişlerini çıkarmanı nasıl unuturum?

    aşkı vanessa ve çocukları

    o 81 sayı attığın gece ve ekranın alev alıp, tepkilerimin gece bizimkileri uyandıracak kıvama geldiği an hala aklımda.

    ya peki redemption klibini izleyip gaza geldigimiz günler?

    ya peki "i told ya, i told ya" diye bizi kandırdığın videon?

    sürekli lebron ile karşılaştırılman ama buna rağmen, birlikte bütün açıklamaları tiye alır bir şekilde röportaj vermen?

    bunlari da unutamam.

    buzzer-beater ve winning shotlarin var ama, şu maçı hiçbir buzzer-beater'a değişmem.

    bir de, orlando final serisi bittiğinde çocuk gibi sevinmeni hiçbir zaman unutmıcam.

    http://www.rantsports.com/…nals-ronald-martinez.jpg

    seninle büyüdük. lakers seninle anlam kazandı. seni hep o sarı-mor forman ve dişlerini göstermenle hatırlıcaz.

    http://i.hizliresim.com/3ja0lr.jpg

    5-4-3-2-1.

    http://i.imgur.com/zxwexdv.gif

    http://i.imgur.com/kq3sepi.jpg

    http://i.imgur.com/kdtrb4q.gifv

    http://i.imgur.com/c6hypsy.gif

    http://i.imgur.com/2xu68ra.gifv

    http://i.imgur.com/frdniuq.gifv

    https://i.imgur.com/6wfccff.gif

    https://i.imgur.com/adibpro.jpg

    http://i.imgur.com/j6lfqyk.png

  • muazzam bir saha gorusu ve cok iyi bir sag ayagi vardi. ancak benim gibi pek cok kisi popularitesi yuzunden bunlari pek goremedi zamaninda. bu popularitesi futbolunun onune o kadar cok gecti ki, en sonunda manchester united'in tapu sahibi sir alex ferguson bile buna dayanamadi.

    ferguson kitabinda beckham'in yeteneginden surekli ovgu ile bahsediyor. daha 16 yasindan itibaren ne kadar olgun ve caliskan oldugunu, ingilizlerin modasi gecmis "topu al ve uzun oynayip sisir" mentalitesine kendisini hapsetmeyip ustune futbol bilgisi katmasini ve inanilmaz dinamizmini surekli overek anlatiyor. ozellikle 38 yasina kadar bu dinamizm ile mls sonrasi ac milan ve psg gunlerinde bile insanlari sasirtmasi aslinda beckham'in ne kadar ust duzey oldugunu tek basina gosteren detaylar. (bunlari da ben degil sir soyluyor bu arada).

    ancak iste o basta bahsettigim sinir bozucu derece futbolunun onune gecen egosu ve sohreti kendisine para ve un katarken, bazi seyleri de goturdu.

    once egosundan bahsedecek olursak, bir kere kendisi asla ve asla kotu oynadigini ve hata yaptigini kabul etmezmis. sir, takimi kaybettikten sonra oyunculara ozguvenlerini tekrar asilamak zorunda oldugunda bunun yalnizca beckham icin gerekmedigini soyluyor. cunku ne kadar kotu oynarsa oynasin, her zaman topu ister ve sucunu asla kabul etmezmis. dusunun ki bu adam eric cantona ile calisti ve o bile zaman zaman kendini sorgularmis. ferguson - beckham arasinda bu konunun zirve noktasi zaten benim gibi 30+ futbol severlerin hatirlayacagi krampon olayidir. bir arsenal maci sonrasi ferguson soyunma odasinda kendisiyle tartisirken yerdeki bir krampona tekme atiyor ve o da gidip beckham'in kasinin ustune carpip acilmaya neden oluyor. sonrasi da zaten medyada patlama ve ayrilik surecinin baslangici...

    tabii daha bir de ikonlasma sureci var.

    bir gun ferguson antreman sahasina giderken kapida 20'ye yakin gazeteci gorup merak etmis haliyle. sebebini sordugunda cevap olarak "david beckham yeni sac modelini tanitacak" diye yanit alinca da tabii kizginlik ve saskinlik hissetmis. o gun takim yemegine beckham'in bere ile katilmasi olay olmus ve ikili bir gerginlik yasamis. sir "cikar su bereyi, restoranttasin" dese de beckham kendisini hic takmamis ve devam etmis. sir baya sinirlenmis ancak elinde cezalik bir sebep de yok. fakat olay burada bitmiyor da.

    ertesi gun (yani mac gunu) beckham yine bereyle gelip, cikarmayi reddedince "ya bunu cikarirsin ya da seni oynatmam" diye cikisyor ferguson ve beckham ancak o sekilde cikartiyor kafasindakini. adamin amaci sahaya bile oyle cikip tam baslama dudugunden once cikartmakmis bereyi. show'a bak yani...

    tabii milyon dolarlarin dondugu bir pazarda yakisikli, anglosakson ve yetenekli biri olunca islerin bu taraflara kaymasi da bir acidan kacinilmaz; daha dogrusu aksi cok zor bir tercih meselesi. zaten ferguson da "su anda sahip oldugu zenginlige bakarsak yanlis karar verdigini soylemek de dogru olmaz" diyor kendisinin kariyer yoluyla alakali olarak. daha avrupa'da oynayabilecegi pek cok ust duzey takim varken mls'e gitmesi de bunun en buyuk ornegi.

    sahsen bir sporsever olarak oyuncularin bu kadar spor disina cikmalarini sevmiyorum. ancak ferguson'in da dedigi gibi sonucta bu bir kariyer ve neticede milyonlar kazaniyor bu insanlar. beckham da bunu secti ve izledigi yol "kariyer" acisindan pek yanlis gozukmuyor. ben sadece kendisi gibi bir yetenegi daha fazla izlemek isterdim.

  • tayyip'in edebini aşacak kadar ne hareket yaptıklarını merak ettiğim kadınlardır. gerçekten merak edilesi bir hareket yapmış olmalılar.

  • devletin kaynaklarının temelini ne oluşturuyor biliyor musunuz? ülkede fakir zengin tüm vatandaşlardan, hemen hemen her vesileyle (telefon konuşması, ekmek almak vb.) toplanan vergiler.

    ne diyordu bu hükümet? kaynaklarımız kısıtlı, devletin malını çarçur edemeyiz, tasarruf etmemiz gerekli demiyor muydu? bu sebeple bir çok kamu kurumunda insanların maaşları donduruldu. hükümet kaynak sağlayabilmek için bir çok önemli kamu kurumunu, kit'leri satışa çıkardı. hatta satmaması gereken şeyleri bile (telekom gibi). gerekçe ne? kaynaklarımız kısıtlı.

    bu ülkede hastaların hatta kanser hastalarının bile ilaç masraflarının devlet tarafından karşılanmadığının haberlerini izledik tv'lerde. devlet kendisine düzenli prim ödeyen vergi mükelleflerine üç kuruşluk ilacı bile alırken kurban pazarlığına girmiyor mu? sebebi ne? devletin kaynakları kısıtlı.

    ülkemiz gelişmekte olan bir ülke, yani tam anlamıyla müreffeh değil. tam olarak batılı toplumların ulaştığı refah seviyesine ulaşamadık. batılı bir ülkede öğrenciye, hastaya, muhtaç durumda olanlara harcanan para miktarı ülkemizde harcanamıyor. bunun sebebi ne? ülkemizin yeterince zengin olmaması. arkadaşlar ülkenin kaynakları çok kısıtlı.

    hükümet zaten kaynak kısıtlılığından bir çok tedbir almadı mı? belli kesimlerden (özellikle ücretlilerden) alması gerekenin çok üzerinde vergi almıyor mu (gelir vergisi + dolaylı vergiler) ? bunun sebebi kaynakların kısıtlı olması.

    şimdi tüm bu kısıtlar altında iken ve ülke olarak maddi durumumuz kötü iken hiç de ihtiyaç olmayan böyle şaşaalı bir yapının inşa edilmesi hükümetin ve rte'nin samimiyetine gölge düşürmez mi?

    ak-saray'ın yapımı bana aylık geliri 3000 bin tl olan 5 çocuklu orta halli bir ailenin babasının sırf keyif için altındaki kendisine her halükarda yetecek olan arabasını (örneğin linea) satıp yerine yığınla kredi borcuna girerek yepyeni üst orta sınıf bir araba (audi a4 veya passat gibi) almasına benziyor. şimdi babaya böyle bir harcamayı neden yaptığını sorduklarında "aileyi daha iyi temsil etmem lazım, ben bu arabaya binerek ailenin itibarını koruyacağım" derse ne kadar aptalca ve bencilce bir açıklama olduğu anlaşılır. bu adama aklı başında her insan "yahu arkadaş senin daha küçücük bir sürü çocuğun (genç nüfus) var. sen halihazırda bunların eğitim, beslenme gibi temel ihtiyaçlarını sağlayamıyorsun. bu arabayı alarak onlara harcayabileceğin ve onların hakkı olan büyük bir miktar parayı kendi keyfin dışında hiçbir anlam ifade etmeyen bir şeye yatırmaya hakkın yok". diye sormaz mı?

    aklım almıyor vallahi aklım almıyor. bencilliklerini, kıroca-çocukça heveslerini bile ülkeye hizmet diye yutturmaya çalışıyorlar ya bir şey diyemiyorum.

    allah aşkına çankaya'nın ne problemi vardı da milyar dolarlık yeri yapma ihtiyacı hissettiler.

    bu ülkede kanuna, hukuka, mahkeme kararlarına en çok uyması gereken hükümet değil mi? neden mahkemenin durdurma kararına rağmen hukuk sistemini ayaklar altına alırcasına, göstere göstere mahkeme kararlarına uymadı? başbakanın, hükümetin mahkeme kararlarını uygulamama gibi bir hakkı var mı? yok kesinlikle ama kesinlikle yok. burası bir hukuk ülkesi olsa adamı öttürürlerdi. inşaatın sahibi olan şahıs da çıkıp tv'den çatır çatır özür dilerdi. ama maalsef ne ülkemiz ülke ne de halkımız halk.

    not: belki anlatım basitçe ve örnekler biraz aptala anlatır gibi oldu ama kusura bakmayın. aklıma geldiği gibi hışımla yazdım.

    edit: muaviye yeni yaptırdığı sarayı nasıl bulduğunu ebu zerr'e sormuş. ebu zerr: eğer kendi paranla yaptırdıysan israf, devletin parasını kullandıysan haramdır demiş. rte çok dindar ya, hep dinden referans alıyor ya burada da muaviyeyi örnek almış anlaşılan.

    edit2: imla

  • sadece sosyal medyadan paylasabilmek için yapılmış etkinliktir. black mirror dizisinin içindeyiz. büyük çaplı bir sosyal deneyin kobaylariyiz bence. artık ikna oldum.

    size, ateist olmama rağmen islam peygamberi muhammed'in cok sevdiğim bir sözünü hatırlatmak istiyorum: "komşusu aç iken tok yatan bizden değildir."