ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
hakan ural'ın kızıyla dudak dudağa öpüşmesi
-
ak troll'lerce savunulabilen hareket. ne esnek omurganız varmış arkadaş, kendi öz kızını pijamalı görüp tahrik olma ihtimalinden yakınan yobazı da savunuyorsunuz, kızını dudağından öpen herifi de.
debe edit'i: yalan yalan yalan! dolan dolan dolan! 20 sene oldu, istifa ulan! (video)
hakan ural'ın dezenformasyon yasası yorumu
-
babasının: binlerce flörtüm oldu. bir gece bir bayanla beraber oldum ve bir daha da görmedim. sonra 'çocuğum var' diyerek çıktı.
bu çocuk o çocuk aq.
yaran facebook durum güncellemeleri
-
kadınlar için viagra üretilmiş. iyi de, zaten bunu lidyalılar bulmamış mıydı yüzyıllar evvel?
otomobillerde ötv'nin kaldırılması
-
(bkz: olmamış olaylar hakkında olmuş gibi başlık açmak)
“kaldırılması gerekliliği” şeklinde açılması gereken başlıktır.
emlakçı jargonu
ilkokulda statü farkı yaratan nesneler
-
arı maya desenli kokulu silgi. bunların bir çok renkten çeşidi vardı. kızların genelde kalemkutuları envai çeşit araç gereç ve aynı zamanda bu silgilerden oluşurdu. silgileri sırasıyla ona buna koklatarak "aaa, bu güzelmiş, aa bunun kokusu daha güzelmiş" tepkilerini almak gerçekten bir statü simgesiydi. yeşil olanın kokusunu ben de severdim. (bkz: #463726) bunu kızlardan katakulli ile çalıp, gizli gizli kokladığım olmuştur. haylaz ben...
getir'in röportaj veren kuryeyi işten çıkarması
-
o “bubayin telefonu var mıydı” diyen amca bu ülkenin özeti malesef.
19 ekim 2014 mark zuckerberg'in ölümü
-
aynı kazaya maalesef ünlü rapçi shaggy de karışmış, durumu ağır diyorlar, inşallah kötü bişey olmaz.
edit: arkadaşlar maalesef shaggy ölmüş
leyla ile mecnun
-
--- spoiler ---
hido: kaçırmaya değecek bir adam mı. hani ben adam kaçırsam neşet ertaş'ı kaçırırım. onu da kaçırmaya gerek yok zaten. kalender adam. çağırsan gelir. türküsünü söyler gider.
--- spoiler ---
neşet ertaş'ı son kez anmış dizidir.
allah rahmet eylesin.
cep telefonunun olmadığı zamanlardaki buluşmalar
-
sene 1997
istanbul'a yeni gitmişim.
çocukluk arkadaşım, can dostumla kadıköy postanesinin önünde saat 1'de buluşacağız.
ben avrupa yakasından iett ile geliyorum. fırtına, kar, buz. rüzgar, insanın bir kulaklarından girip diğerinden iki misli çıkıyordu. deve katarı ağır aksak ilerliyordu. hava kül ve katran kokuyordu. manzara tam benlikti. neyse dağıtmayalım konuyu.
kar, buz, trafik derken benim saat 1'de kadıköy'de olamayacağım belli oldu. başladım stresten kaşınmaya, "ya arkadaşım bekleyemez çekip giderse" diye. muhtemelen benim kar, fırtına, trafiği görüp geri döneceğimi de düşünmüş olabilirdi. ama ne olursa olsun gidecektim, geri dönmedim. saat oldu 2, daha yeni boğaz köprüsündeyiz, gıdım gıdım ilerliyor otobüs. saat oldu 2,5, sonra 3. hala varamadık amısına koduğum kadıköyü'ne. "arkadaşım şimdi çoktan gitmiştir, nasıl döneceğim bir daha aynı yolu" endişesi sardı, bitirdi beni. saat 3,5'a doğru kadıköy'de oldum, düşe kalka koşarak postaneyi buldum. "yok yok kesin gitmiştir, beklemez bu kadar saat" diyorum bir yandan. postanenin ön tarafından göremedim onu. dizlerimin bağı çözüldü. hafif diğer tarafa doğru baktığımda, karın, soğuğun ortasında tir tir beni bekleyen arkadaşımı gördüm. vazgeçip gitmemiş, it gibi titrese de beni beklemişti. koşarak sarıldım ona. garibim, 2,5-3 saate yakın beni beklemiş o soğukta.
-işte böyle buluşuluyordu.
şimdiki gibi kimse dakka başı osuruk gibi "qanka 10 dakikaya ordayım" diye birbirine mesaj atamıyordu ama insanlar bıçak gibi sertti, mertti.