hesabın var mı? giriş yap

  • - içkiyi içen, gazı yakan ödesin
    + o zaman toprak işleyenin, su da kullananın olsun?
    - hayır. mülk allahındır
    + siz şirketi kurmuşsunuz, size bir şey olmaz hacı

  • yok o iş öyle değil. paran varsa kız seni tavlıyor, sen de sen tavladın sanıyorsun.

    debedit: bazıları gibi ''o kadar entry'min arasından soka soka bunu mu debe'ye soktunuz'' demek isterdim ama aksi gibi diğer entry'lerim de pek bişeye benzemiyor.. neyse :/ ha unutmadan, selam kızlar.*

  • efsane geri dönmüş. yayını biraz geri alınca geldiğim ilk sahnesi:

    kadın: tekneyi de sen yaktın değil mi?
    kürşat: evet, yakhhtımm, ben yaktım. önce malını yaktım, şimdi de canını yakacağım.
    kadın: yaktın ya! daha ne yapacaksın! bana baksana sen..
    kürşat: şşşşşş.. sakin ol yenge, bilmemkimi kastetmiyorum. sen şimdi şunu düşün; kendi kanımdan birine bunu yapabildiğime göre, senin kanından birine neler yapabilirim...

    helal olsun be reyiz. 15 sene geçti ama itlikten, puştluktan bir adım kaymamışsın. adamsın adam!

  • karbonat ve kabartma tozu arasinda bocalayan cocuktur.

    + oglum bi kabartma tozu al hadi kos.
    - tamam anne. vinnnn..

    yol boyunca:

    - kabartma tozu kabartma tozu..heh he bu sefer karistirmama imkan yok..karbonat ile ne alaka ki.. karbonat mi ? lan yoksa kabartma tozu muydu ? anneme sorsam gudumlu anne terligi gelebilir her an...

    bakkalda:

    - amca bir ekmek bir de karbonat lutfen..

    (bu sahne hic abartilmadan hayatimda 20 kere gerceklesmistir)

  • tam da bugün.
    her yıl olduğu gibi bu sene de okulda törenle anılacak. 9'u 5 geçe sirenler çalacak, saygı duruşu yapılacak. yalnız bu yıl diğerlerinden bir farklı olacak sanki.
    dün bir öğrencimle yaşadığım diyalog:
    - hocam şimdi yarın okula mı geleceğiz, tören için?
    - evet, 8:20
    - ama cumartesi tatil?
    - :) yapma aziz.
    - bana ne hocam ya, kemalistler gitsin.
    - ...

    burası tekirdağ. o 17 yaşında. cumartesi okula gitmek istemeyen bir liseli tavrına tamam da...
    11 yıldır öğretmenlik yapıyorum.
    benim gördüğüm bu ülkede 29 ekim ve 10 kasımlar son bir kaç yıldır farklı sahneleniyor.
    atılan nefret tohumları büyümüş, öğrencilerim olmuş.
    ülkenin anası sikilmiş, millet hala istikrar diyor.

  • anadoludan kop gel düz git
    ankarayı geç sağdan
    bursanın biraz yukarısı
    altunizadeden sonra köprünün hemen aşağısı
    avrupa yakası

    babamın otoritesini geç
    annemin damat takıntısı
    abimin şöhret sevdası
    gençliği solla
    kariyeri fulle
    çayını da demle
    son durak
    avrupa yakası
    avrupa yakası
    avrupaaaa yakasııııııı

    velhasıl;
    (bkz: avrupa yakası)

  • suphi'yi yetiştiren insanın açıklaması oluyor nedense, çünkü yetiştirmek kadının görevi.

    türkçe'den türkçe'ye çeviri yapalım biraz, belki işe yarar. kadın diyor ki; babası sapık ve hasta ruhlu, oğlumu yetiştiren de bu adam. oğlumun böyle olmasının sebebi de bu adam. bir melekten tecavüzcü bir katil yaratıldı, kimse böyle doğmaz.

    kadının söylediklerinden (en azından şu haberdeki kadarından) hiç de öyle oğlunu hasta diye aklamaya çalışma falan yok. hem özgecan'a yapılanlara hem bunu yapanın doğduğunda melek gibi gördüğü oğlu olmasına canı yanıyor kadının. benim oğlum suçsuz demiyor, oğlumdan bu caniyi yaratan kocamdır diyor. içinde bulunduğu ruh halini de az biraz düşünmeye çalışırsanız iyi kötü ifade etmiş işte. kadının isyanı bir bebekten suphi'yi yaratan zihniyete, açıklamanın tamamı bu kadarsa fazlasını çıkarabilmek biraz vicdansızlık oluyor sanki.

    kadın adamı suçluyor açık açık siz sanki o ailede doğmuş büyümüş gibi suphi'yi yetiştiren o ama o suçlu diyorsunuz. bu annenin eşinden şiddet gördüğüne dair haberleri de hatırlatalım bu arada. (kadın niye adamı suçluyorun cevabı bu haberlerde)

    editasyon: kadının konuşmasının tamamı da yayınlandı, hala merak ediyor musunuz kadın niye adamı suçluyor diye? hala düşünebiliyor musunuz kadın oğlunu aklamaya çalışıyor diye? hala inanabiliyor musunuz bu kadının da bu erk'in kurbanı olmayıp bilerek, isteyerek bir cani yarattığına?

  • 18. yüzyılın ilk yarısında londra'da bir 'olağanüstü sarhoşluk epidemisi' yaratan, türkçeye 'cin çılgınlığı' olarak çevrilebilecek ve sebebinin mezhep çatışmalarına dayanması nedeniyle oldukça ilginç bulduğum bir sosyal vaka.

    efendim olaylar şöyle cereyan ediyor; william of orange bey ingiltere kralı olduğu zaman, ingiltere-fransa arasındaki politik ve dini çatışmalardan nedeniyle fransız brendisine alternatif bir içecek olarak cini ingiltere'de, bilhassa londra'da popülerleştiriyor. tabi o dönemde brendi ticareti yapan tüccarlar için de bir alternatif yaratılmış oluyor. lakin bir noktadan sonra iş çığırından çıkıyor ve londra'da on binlerce cin üreticisi ve satış noktası türemeye başlıyor. insanlar çoluk çocuk bebek demeden su gibi cin içiyorlar. konu hakkında araştırma yaparken bir videoda şöyle bir açıklamaya denk geldim, ancak kaynak gösterilmediği için ne kadar doğrudur bilemiyorum: bahsettiğimiz dönemlerden önce cinin medikal olarak iyileştirici bir içecek olarak kullanılması, erkek ve kadınların aynı ortamda rahatça içebilmesi ve o dönemin londra'sında sosyalleşme adına cin içmenin çok önemli bir yeri olması, insanların cini 'ale' gibi hızlı ve sık tüketmesi, insanların kötü çalışma koşulları, kötü beslenmeleri, ani şehirleşen londra'da hobi edinememeleri* gibi sebepler; onları hayat gerçeklerinden uzaklaştırmaya iter ve cin bu senaryoda baş rolü üstlenir.

    şöyle anlatalım, o dönemde (1743) ingiltere'de kişi başına düşen yıllık cin tüketiminin 10 litre olduğu söyleniyor. 2019 verilerinde ise en çok cin tüketen ülke olan ispanya liderliği kişi başı yıllık 1.07 litre olarak elde etmiş, ingiltere ise 0.55 litrede dördüncü sırada. * e hal böyleyken çoluk çocuk bebek demeden bir cin çılgınlığı dönüyor şehirde, haliyle ekonomi çöküyor, suç oranları artıyor, insanlar kontrol edilemez hale geliyor. çözüm ise vergilerde aranıyor. 'gin act'ler çıkıyor sırayla (1736, 1743, 1751). baya yarım yüzyıl insanlar sarhoş geziyor, şaka gibi. hatta propoganda amaçlı, oldukça meşhur bir baskı da bulunuyor: william hogarth'a ait gin lane. aslında bu, beer street and gin lane adında bira öven ve cin yeren, insanları biraya teşvik eden, cinden uzaklaştırmaya çalışan, biraz komik biraz da trajik bir propoganda. parasızlıktan sokak köpeğinin kemiğini kemiren adam biraz korkunç ama, kabul ediyorum.

    velhasıl, bu vergilendirmeler de tabi merdiven altı üreticilerini engellemiyor. kontrolsüz alkol tüketimi nedeniyle kör olan insan sayısı olağanüstü artıyor o dönemlerde. şöyle tatlı bir link de buldum, ilgisini çekenler bir göz atabilir.

    "bradstreet had unwittingly created one of the earliest vending machines - for the distribution of illegal gin. ıngenious. an innovation that was soon copied across the capital. people would stand outside houses, call 'puss' and when the voice within said 'mew' they would know that they could buy bootleg gin inside. very soon old tom became an affectionate nickname for gin."