hesabın var mı? giriş yap

  • valla ligin haline bakıyorum da, perez'in örnek göstermesi küçümsemek değil, olsa olsa iltifat olur gibime geliyor. ben olsam tamamen görmezden gelir, yok gibi davranırdım.

  • mutsuzluk sebebidir.

    şimdi ben yaşını almış gencecik bir insanım. sofra hazırladığım insan sayısı üç, bilemedin beştir. onlar da arkadaş, eş dosttur. ama az çok tahmin edebiliyorum bu durumun yarattığı mutsuzluğu.

    bir anne var mesela. her gün akşam sofrası hazırlamakla mükellef. zaten sabahtan akşama kadar yalnızlığından çok sıkılıyor. kadının tek mutluluğu akşam yemeğinde ailece sofraya oturup iki çift laf etmek. oğul/kız geliyor, aç değilim diyerek odasına çekiliyor, eş desen bazen geliyor, bazen gelmiyor. gelmeyince de o üç beş tabak, çatal, bardak sofrada piç gibi kalıyor.

    annenin o sofrayı geri toplarkenki yüz ifadesi gözünüzün önüne geldi mi? hah. o işte mutsuzluk. kanımca anne ne kadar aç olursa olsun toplarken bıçak gibi kesiliyor iştahı. ama anne ya işte, ses etmiyor. bir sonraki akşam yemeğini bekliyor.

    ergenken hepimiz yapmışızdır. "yemiycem!!!" diyerek annelerimizi cezalandırmışızdır. bilin ki o cezaların en büyüğüdür.

    sahanda yumurta bile olsa, sofra sofradır sevgili arkadaşlar. siz siz olun, sizin için hazırlanan sofraya herhangi bir zıkkım yemeseniz de oturun. annenin sofrası olur, babanın olur, eşinin olur, arkadaşının olur. ama oturun.

    sofraya hazırlanan emeğin boşa gitmesi şu dünyada beni en çok üzen şeylerden biridir. o sofrayı hazırlayan aç değilseniz size çay da demler üşenmeden. yeter ki oturun.

    sofra evin direğidir.

  • sonra müfredattan evrimi kaldırıyorlar.

    var oğlum işte evrim, müfredattan kaldırsanız yüreklerden kaldıramazsınız.göz bu göz!

  • ahauejahaa sagdan soldidn ahehaxhjsbebs.
    ya arkadaş bu nasıl bir mal nesil,nasıl bir gerizekalı nesil.
    lan denyo,adamın söylediğini,aşı vurulurken hemşire söylüyor a beynini s..

    adam da haklı olarak sebebini merak etmiş,sen neden birşey hakkında fikir sahibu gibi atlıyorsun tiktokcu.

  • (bkz: pick noktası)

    daha yazılacak çok şey var da şimdi başıma iş almak istemiyorum. başlığı açan şahsın konu hakkındaki bilgisinin ne kadar sağlam (!) olduğu belli oluyor. aynen kanka, düşüş trendine girmiş dolar. her şey bitti, toparlandı ekonomi.

    edit: bir sürü mesaj aldım, "peak noktası olmasın o?" diyenler var. ulan şunu da yazdırdınız ya ne diyeyim. biz de ona dikkat çekiyoruz zaten. başlık sahibi ekonomi hakkında ahkam kesip "pick noktası" demiş, ona işaret ediyoruz.

    edit2: baslik sahibi hatasini duzeltmis. ilk actiginda "pick noktasi" yazmisti. hala bana "peak noktasi olmasin o?" diye mesaj atan gerizekalilar var. gercekten inanilmazsiniz. baslik sahibinin cakal gibi sessiz sedasiz degistirdigini haber verenlere tesekkur ederim, tek tek donemiyorum cunku ilginc bir sekilde patlamis baslik, 30-40 tane mesaj gelmis.

    edit3: hala "peak noktası olmasın o?" diye mesaj atanların ironi yahut şakaçs gülmiksliği yaptığını varsayıyorum. umarım öyledir. yoksa gidişat kötü.

    edit4: oğlum siz bela mısınız lan, üç yıl oldu hala mesaj geliyor. anladım, hata bende. hiç kızmayacaktım. şimdi inadına inadına yazıyorsunuz hehe.

  • muhtemel teoriler şöyle:

    1) 0m12s'de, asansör açılmaya başlamış ardından birden kapanmış. acaba asansörü kontrol eden bir yetkili mi var?

    2) 2m27s'de, elisa sol adımını atıyor, ardından sağ adımını atıyor. fakat işin enteresan kısmı elisa'nın sol adımının çok daha ileride olması gerekirken sanki adım atmamış gibi önde durması. zaten elisa hızla çekilmiş gibi duruyor orada. acaba son kısımda görünen şey başkasının ayağı olabilir mi? bence en güçlü teori bu.

    3) 2m58s'de, neden asansör ''1/5'i açılmış olarak'' başlamış açılmaya. editleme var gibi. bu işin arkasında insan eli olabilir.

  • moda'da kaybolmak.

    otuz küsur yıldır istanbul'da yaşıyorum, 2005'ten beri de adresim kadıköy istanbul. gel gör ki halen bir barlar sokağını bile sorarak buluyorum. utandığımdan bir de başka şehirden gelmiş ayağına yatıyorum. "pardon buralarda bi reks sineması mı, feks sineması mı ne varmış?..." tipim elverse hepten bristol aksanıyla excuse me diye gireceğim oysa.

    işte bu kafada biriyken hepsi birbirine benzeyen dar moda sokaklarına girince zaten güdük olan oryantasyonum hepten kayboluyor, tekerlekteki hamster gibi anlamsızca dönüp duruyorum. al bak 6 yıl olmuş, daha kadıköy'e arabayla girip, bir şekil moda'da kaybolmadan insan gibi e5 çıkışını bulup eve dönebilmişliğim yok.
    - oo saat 11 olmuş ben kalkıyım
    - acelen ne erken saat
    - daha moda'da kaybolcam çok geçe kalınca etrafta yol sorcak adam kalmıyo...

  • hala neden organize edilmedigini anlayamadigim, yillardir kanayan yaramiza bir nebze olsun dur diyecek yarisma.

    "x evet'le ugurluyoruz" formatinda olacak; 1 evet alan bir ust tura gececek.(durum cok vahim beyler)

    juri uyeleri icin aklimda olan isimler; sergen yalcin, ibrahim uzulmez ve hakan balta. zaten sergen her yarismaciya "bunda ozel bir yetenek yok yani annatabiliyo muyum? bunlar cok basit seyler" diyecegi icin deliden ya da balta'dan alinacak bir evet tur getirecek.

    programda her juri uyesinin paralelinde sirasiyla; top sektirme, ters ayakla orta acamama ve ters kanattan gelen topu tac cizgisinde bekleyip seken topun taca cikmasina engel olamama kategorileri olacak.

    yapimcilara sesleniyorum. acun'un aklina gelmez zira yabanci ulkelerde bu format yok. biri el atsin su ise. memleket meselesi.

  • pre-edit: saygıdeğer eski yazar gamsiz dansoz bu başlığın girişindeki o güzel entrylerini ne yazık ki sildiği için buraya önemli yazarları ekliyorum:

    (bkz: knut hamsun)
    (bkz: marie hamsun)
    (bkz: erik fosnes hansen)
    (bkz: maurits hansen)
    (bkz: hans nielsen hauge)
    (bkz: tormod haugen)
    (bkz: anders heger)
    (bkz: trond hegna)
    (bkz: gunnar heiberg)
    (bkz: liv heløe)
    (bkz: hans herbjørnsrud)
    (bkz: kim hiorthøy)
    (bkz: sigurd hoel)
    (bkz: tore elias hoel)
    (bkz: trygve hoff)
    (bkz: anne holt)
    (bkz: kåre holt)
    (bkz: zinken hopp)
    (bkz: sverre årnes)
    (bkz: peter christen asbjørnsen)
    (bkz: kjell aukrust)
    (bkz: olav aukrust)
    (bkz: ingvar ambjørnsen)
    (bkz: kjell askildsen)
    (bkz: bente pedersen)
    (bkz: per petterson)
    (bkz: alvilde prydz)
    (bkz: berit bertling)
    (bkz: jon bing)
    (bkz: jens bjørneboe)
    (bkz: johan bojer)
    (bkz: oskar braaten)

    esas entrye donelim:

    her ne kadar tarih içinde değişime uğradığı gözlenmişse de, bjørnstjerne bjørnson ve henrik ibsen gibi pastoral şiir tadında edebiyat anlayışıyla zamanla kendine ayrı bir çizgi olu$turmuş edebiyat türüdür. knut hamsun, burada en bilinen kişidir, ancak onun yolundan giden ingeborg kasin sansdalen, sjur bygd, inge krokann, olav berkåk, astrid hjertenaes andersen, pål brekke vs. az sayıda değiller. yine de knut hamsun'un sult'unun sonlarında görülen bir underground çaresizlik belirtileri, ingvar ambjørnsen gibi usta bir kalem oluşmasına yol açmıştır. (ingvar bunu bir röportajında belirtiyor.)

    --- spoiler ---

    nasıl ki sult'ta 10 kron için bir şeyler yazmak, yeleğin cebinde para unutmak birer ironi ise; dukken i taket'in konusu da bununla benzerliğini göstermektedir.

    --- spoiler ---

    çeşitli uyarlamalarla iyice serpilen, zamanla kendini aşmış, devinmiştir. henrik anker bjerregaard'ın yazdığı "bir dağ masalı", norveç tiyatro tarihinin, en önemli eserlerindendir. ulusal konuları içeren ilk dramatik oyundur. bu komedi, moliere ve holberg sentezi gibidir. yani, bir avrupa sentezi. bir tür şarkılı oyun olan bu eserde; konu yalın, karakterler oldukça güçlüdür. birkaç özel norvec atasözü ve deyimi dışında, son derece basit ve gündelik konuşma diliyle yazılmıştır. müziklerini, waldemar thrane'nin yaptığı bir dağ masalı, once oslo'da, sonra da trondheim'da sahnelenir. oslo'da sahnelendiğinde wergeland oldukça heyecanlanmıştır. 1861 yılına kadar, djurgaards tiyatrosu'nda sahnelenir. böylelikle, yazıldığı yuzyılın, en çok sahnelenen oyunlarından biri olmuştur. henrik ibsen ve bjørnstjerne bjørnson bu oyunu tiyatronun en görkemli eseri olarak kabul etmişlerdir.

    okuyan bilir, dorothea engelbretsdatter ise biraz daha dini boyutta duyguları körükler desem yalan olmaz. bir başka deyişle henrik ibsen'in doğa edebiyatını sindirerek okuyan sözlukçüler "evet, anladım" diyecekler, bunun biraz daha kilise etrafından düzenlenmiş şeklidir. tabi, on sekizinci yüzyıl olduğunu da unutmayalım. ancak engelbretsdatter bir lutheristtir, yani önce pişmanlığı idea olarak ele alır, ardından bunları istiareyle besler. bizeyse alegorik kırıntılar kalır. abartı unsurlar dikkatinizi çekecektir. (dag og tid'de okudum bunu.) engebret hougen ise tamamen coğrafi bilgilerle süsler eserlerini. yani, henrik ibsen sait faik abasıyanık olsa, bu adam da halikarnas balıkçısı'nin romanlarında kendine rahat rahat yer bulabilir. bununla birlikte kraliyet soyundan geldiği için şiire de ayrı merakı vardır. norveç şiirleri genelde pastoraldir, eglogdur. kanımca doğa tasvirleri pek başarılıdır. ancak tarlaları da emekçi bakış açısıyla övmektedir.

    yine de, ne olursa olsun norvec edebiyatını norvec edebiyatı yapan esas adam pram'dir.* tamam, çoğunlukla danimarkalı olarak kabul edilir. ancak norveç edebiyatının temel taşlarındandır bu adam. tasvirleri olağanüstüdür. (kendi de deneyüstücülük hayallerinin peşinde kıvranmıştır.)

    hatta izninizle, rus edebiyatı açısından değerlendirmek lazım bu adamı. nasıl şolohov* tihi don'da kızıl emeği -yani bir ereği- tasvir ediyorsa, bu adam da aynı şekilde istiare olayını aşmıştır. pram'in sanatında ön plana çıkan şey, belki de iskandinav ruhunu gerçekten yakalamış olmasıdır. ancak, zamanla bu özelliginin azalması onun şiirini sıradanlaştırmıştır. daha çok edebiyat tarihi açısından incelenmektedir. şiirlerin konusu, kendi zamanına göre yenilikler içerir. bir nevi soru yanıtlamak üzerine kuruludur hayat bu yazınlarda. eğlence şiirinin önemini kavramasına rağmen, seçtigi bazı konular halkı ilgilendirmediğinden başarılı olamamıştır. (aslında bu da kendi aklı için yaratici olduğuna işarettir.) içten ve duygusaldır, sıcaktir norveç soğuğunda. danimarka ve norveç masallarının ve 18. yüzyıl norvec kısa oyku türünün öncüsüdür.

    pram demisken, poetik üçlünün diger iki esas adamı jonas rein ve jens zetlitz'den bahsetmeden olur mu? olmaz. bu ikisi daha vatansever eserlerle ön plana çıkmayı başarmış, itiraf ederek brun'dan etkilendiklerini belirtmişlerdir. vatanseverliği kesin sınırlarla değil, daha çok öğretici şekillerde açıklamışlardır. bu süreçte en büyük destekçileri de yine büyü edebiyatçılardan ole bjornsen'dir. şiir kurallarını kendilerine öğreten bu adamdır, ve unutulmayacaktır.

    (kaynaklar: dikterpresten jens zetlitz og klubselskabet ve dansk biografisk lexikon)