hesabın var mı? giriş yap

  • insanlık tarihinde en uzun süredir kullanılan alet el baltasıdır.

    günümüz için olmasa da iki asır önce insanların dünyasını değiştirecek kadar şaşırtıcı bir bilgiydi. ilk el baltalarından biri jeolog joseph prestwich ve arkeolog john evans tarafından 1859'da fransa'nın kuzeyinde bulundu. aynı yıl charles darwin türlerin kökeni'ni yayınladı. o sıralar insanların sadece birkaç bin yıl önce yeryüzünde belirdiğine inanılıyordu. prestwich ve evans, royal society'deki bir konferansta 400.000 yıllık baltayı sunduklarında, insanların sanılandan binlerce yıl önce yeryüzünde dolaştığı kabul edilmeye başladı.

    o zamandan bu yana çok daha eski numuneler, afrika'da arkeologlar tarafından bulundu. ilk insanların küçük topluluklar halinde bir araya gelip ot toplayarak ve avcılık yaparak veya vahşi hayvanların leşlerini yiyerek yaşadıkları paleolitik döneme yontulmuş taş aletler damgasını vurdu. bu aletlerin etiyopya'da bulunan en eskisi 2,6 milyon yıl öncesine dayanmaktadır. oldowan aletleri adıyla bilinen bu aletler arasında küçük baltalar, spatulalar, tokmaklar vardı ve bunlar el baltasına giden yolu açtı.

    1,5 milyon yıl önce afrika'da yapılan el baltasında, her iki yandan yontulan taş iki keskin kenara sahipti. küçük baltaya benzeyen ilkel aletlerden daha ince bir işçilikle yapılmış iki yüzlü baltalara geçiş teknoloji tarihinde önemli bir kilometre taşı olmuş ve onları kullanan ilk insanlara kavgada hayatta kalma avantajı kazandırmıştı.

    el baltaları esasen afrika, avrupa ve asya'nın kuzeyinde bulunmuştur. en eski avrupa örneklerine 1970'lerde ispanya'da iki yerde rastlanır. dünya'nın manyetik alanının periyodik değişimine dayanan manyetostratigrafi tekniğiyle yapılan tarih ölçümü, bu örneklerin 760.000 ila 900.000 yıl öncesine dayandığını ortaya koymuştur.

    el baltaları büyük ölçüde değişmeden 50.000 yıl öncesine kadar kullanıldı. ondan sonra arkeolojik kayıtlarda yeni alet türlerine rastlandı: kurşun uçlar, oyma aletleri, kesici ve delici aletler. üst paleolitik devrim olarak bilinen alet teknolojisindeki bu gelişme, modern insan nüfusunun patlamasına yol açtı. gerek bu olay gerekse avrupa'nın iklim koşullarının soğuktan sıcağa geçmesi, neandertallerin sonunu getirmiş olabilir. insanlar kadar çevik olmayan neandertallerin pusu stratejisi, ormanlar yok olup avlanma alanları daralınca ciddi bir darbe aldı ve sonunda neslin tükenmesi kaçınılmaz oldu.

  • geçen hafta nikolay çavuşesku'nun son konuşmasını izledim. hani peşinden halkın hükümet binasını basıp çavukesku'yu helikopterle kaçmak zorunda bıraktığı ve üç gün sonra da yakalayıp kurşuna dizdiği.

    çavuşesku son konuşmasında hala ısrarla "bunlar emperyalist güçlerin, dış mihrakların oyunu" diyor.

    güzel kardeşim, halktan binlerce kişi ölmüş. halk kendisinden binlerce kişi öldüğü halde dış mihrak oyununa gelmek istiyorsa, bu oyuna razıysa, senin görevin o ülkenin yönetimini senden daha iyi yaptığı, halkla daha iyi iletişim kurduğu ortada olan dış mihraka devretmektir.

    düşünsene önünde 10 kişi var 9'unu ölüme yolluyorsun ve kalan bir tane diyor ki "ben sana hala inanıyorum abi". böyle gücü ve karizması olan bir mihraka karşı senin diyeceğin ne olabilir? eğer dış mihrak bu kadar güçlüyse bu mücadeleyi sürdürmek sadece daha çok insanın ölmesine sebep olur.

    diyor ki çavuşesku: "bunlar halkı fakirleştirmek, işsiz bırakmak, ekonomik gücümüzü kırmak, romanya'yı bölmek isteyenlerdir". e halk ikna olmuş sana ne ki? sana ne? madem "dış mihrak" adında bir sorumlu var, ve bütün olan bitenin sorumluluğunu üstüne alıyor, bırak gerisini onlar düşünsün. sen niye ısrar ediyorsun senden güçlü olduğunu kanıtlamış mihraklarla mücadele etmeye?

    eğer halkının özgürlüğünün tehdit altında olduğunu düşünüyorsan o zaman o mihrak kimse ona savaş açarsın, "ama bazı mihraklar" deyip durmazsın. mihrak bir ülke değilse o mihrakın olduğu ülkeyi uyarır ultimatom çeker yine ülkeye savaş açarsın. yok savaş açacak kadar elinde hangi mihrak olduğuna dair net bir bilgi yoksa da o zaman o "mihrak" lafını ağzına almazsın. hayret bişi ya.

  • - karinizla bir gece icin bir milyon dolar veririm
    - peki beş yüz bin lira farkla buyuk secim ister misiniz?
    - nasıl büyük seçim anlamadım?!
    - dur şu pantolonumu bi indireyim anlarsın şerefsizin evladı seni

  • 1 sırp, 1 ispanyol, 2 türk, bir dağ evindeyiz. sırp ile ispanyol bir kurusıkı bulmuşlar, uzaktaki bir elmayı vurmaya çalışıyorlar. ben ise sandalyede oturmuş olacakları izliyorum.

    (ortamdaki 2. türk koşarak gelir)

    t: give it to the master. i can shoot anything you show me. [ver bakayım o silahı abine]

    (ispanyolda tepki yok, silahı verir)

    t: i've been to turkish army for one year [ben 1 yıl aztektim orduda]

    (tepki yok, izliyorlar)

    t: look. (çömeldi nişan aldı, yalnız kıç çatalı açıldı adamın, dolunay gibi çıktı ortaya)

    t: yeees **silahpatla** (elmada tık yok)

    (ispanyolla sırp bir çatala, bir de elmaya bakarlar. )

    sırp: that's why they lost whole empire... [işte koca imparatorluğu böyle kaybettiler]

  • telefonunu yer atması gözlerden kaçmamıştır.

    nice insanlar tanıyorum ki ; ekranı çizildi diye depresyona girip psikolağa giden, telefon yere düşerken onunla beraber uçuruma atlayan ve belki de telefonu için canını veren...

    helal olsun diyoruz...

  • en fenasını guitar hero oyununda yediğim ayar. oyunda pek tecrübem yok, bir elin parmaklarını geçmez oynamam. neyse arkadaşlarla gidiyoruz arada bu oyuna, yalnız gittiğimiz mekanda müthiş güzel bir kız çalışıyor. sadece bu kızı görmek için oynamaya gelen var aramızda o derece. ben bi önceki gün easy'den medium'a geçtim diye kendi gitarımın zorluk derecesini medium'a çıkardım nasıl olsa çalıyorum diye, neyime güveniyorsam artık. başladık oynamaya arkadaşlar takır takır çalarken ben batırıyorum sürekli. 4-5 notadan bir tanesine basabiliyorum sadece. en sonunda her başarısız oyuncunun verdiği tepkiyi verdim: '' bu bozuk ya, çalışmıyor !'' değiştirelim bu gitarı dedim. arkadaş seslendi stüdyodan, derken o müthiş güzel kız geldi: "buyrun sorun nedir?" dedik 'bu gitar çalışmıyor değiştirmek istiyoruz.' 'ben bi bakayım' dedi. aldı eline gitarı, zorluğu en yüksek seviyeye getirdi. tam olarak hatırlamıyorum ama benim çalamadığımdan oldukça zor bi parçayı açtı başladı çalmaya. ama nasıl çalmak. tek bir nota kaçırmıyor. arkadaşlar bi bana bakıyor bir de ekrana. ben boncuk boncuk terliyorum. kız da durmuyor hala çalıyor; o çaldıkça ben terliyorum ben terledikçe o döktürüyor. kız şarkıyı bitirene kadar hatasız çaldı. gitarı uzattı bana kayıtsız bir ifadeyle: "ben bunda bir sorun göremedim?" benim artık kafamdan duman çıkıyor, yüzüm kızarmış domates gibi. sessizce aldım gitarı. o günden sonra bi daha gidemedim oraya. masa tenisi oynuyorum artık, daha eğlenceli zaten.

  • 2014'te bir memur maaşı 2000 lira yoktu. insanlar o paraya 1 ay geçiniyordu. bölüm başına 2450 lira para, aylık 10 bin liraya yakın para ediyor. bugüne uyarlarsak ayda 35-40 bin lira para.

    bu da az bir para değil bence..

  • 45 bölüm izle 1 ay bekle, nasıl dayanacağız bilmiyorum.

    en iyisi spoiler manyağı olmadan kitaplarını bitirmek bir an önce.

  • “mars’taki araştırma üssü n’oldu yiğenim? bak tarih verdik, mahçup olmayalım!?”

    ahaha vizyonunu yediklerim. uzayda bile inşaat ve esnaf karışımına devam.