hesabın var mı? giriş yap

  • edip cansever'in siiri..

    adam yaşama sevinci içinde
    masaya anahtarlarını koydu
    bakır kaseye çiçekleri koydu
    sütünü yumurtasını koydu
    pencereden gelen ışığı koydu
    bisiklet sesini çıkrık sesini
    ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
    adam masaya
    aklında olup bitenleri koydu
    ne yapmak istiyordu hayatta
    işte onu koydu
    üç ker üç dokuz ederdi
    adam koydu masaya dokuzu
    pencere yanındaydı gökyüzü yanında
    uzandı masaya sonsuzu koydu
    bir bira içmek istiyordu kaç gündür
    masaya biranın dökülüşünü koydu
    uykusunu koydu uyanıklığını koydu
    tokluğunu açlığını koydu.

    masa da masaymış ha
    bana mısın demedi bu kadar yüke
    bir iki sallandu durdu
    adam ha babam koyuyordu.

  • alışılagelmişin dışında bir yöntemdir.

    talebeyim, bir hastanın tansiyonunu ölçtüm, biraz yüksekti. hocaya durumu anlattım, tuz verelim dedi. “ama hocam” diyecek oldum, tuz ver oğlum benden daha mı iyi bileceksin dedi.
    hemşireler bir kaşık tuz yalattı. 10 dakika sonra bir daha ölçtüm. hocam tansiyon daha yükselmiş dedim. bir daha tuz verelim dedi. ama hocam bütün kitaplarda diyecek oldum, en iyi ben bilirim bu işi dedi ve hastaya tekrar tuz verildi. hasta kıpkırmızı oldu, artık hastanın gözlerine bakamıyorum bile ama dayanamadım bir daha ölçtüm tansiyonu. tansiyon tavan. .
    hocam hasta gidiyor dedim. artık eminim tansiyon ilacı verecek ya da en azından tuz vermeyecek. hayır bu benim yöntemim dedi. dünyada ilk kez ben uyguluyorum. daha çok tuz verin. gözlerime inanamadım. ama yine tuz verdiler. hastanın bilinci gitti, acilen bir şeyler yapmak lazımdı..

  • insanların bir olaya farklı bakabileceğini gösteren düşünce tekniğidir..
    düşünme becerileri gelişimi için de önemli bir düşünme tekniğidir..

    --- spoiler ---

    kant'a göre; düşünme ve tartışma olgularının gelişimi için kritik yaş 15'tir.. insanların olay ve olgulara ne denli farklı bakabileceğini gösteren ve içerisinde empati kurabilmeyi de barındıran tekniktir.. bu sebeple 15 yaşı kritik dönem olarak kabul edebiliriz..

    --- spoiler ---

    çocuklara tartışma kültürünü kazandırmaya çalışırken, baktıkları açıların farklı olabileceğini de gösterirsek, daha nitelikli ve doyurucu ortamlar oluşturmada bir adım atmış oluruz..

    esasında hepimiz dönem dönem olay ve olgulara karamsar, iyimser, objektif ya da yaratıcı bakış açılarıyla bakabiliyoruz.. *** tabi bu bakışımızın biyolojik, psikolojik ve sosyokültürel faktörler de bulunmakta.. aynı olayı çok benzer biçimlerde yaşasak bile olaylar hepimizi farklı etkileyebiliyor ve birbirimizi anlayabilmenin bir yolu da farklı bakışları toleranstan geçiyor..
    nasıl mı?

    mavi düşünmek ile başlayalım..
    siz mavi düşünce nasıl olabilir diye düşünürken ben size başka bir algı oyunundan bahsedeyim..
    maviyi düşünme!
    burada kast edilen durum "mavi rengi" akla getirme eylemi değil, mavi rengi akla getirmeye yönelik yasak koyma durumudur.. beden dili kullanılmadığında ek bir açıklama yapmak gerekecektir.. belki basit bir mastar eki getirilmesiyle çözülebilecek bir durum, semantik bir kargaşaya neden olabilir..
    algı yönetimi olarak karşımıza çıkan bu durumda olduğu gibi algısal farklılıklarımız algılarımızı yönetilmeye mi mahkum kılıyor?

    peki olay ve olguları bu kadar farklı biyolojik, psikolojik ve sosyo-kültürel varlıklar olan insanlar nasıl benzer biçimlerde olsa da tam olarak aynı biçimde algılamıyor?

    nörofizyolojik açıdan duruma; beyin, öğrenme, algılama, iq ve nörotransmiter maddelerin neden olduğu biyo-kimyasal süreç olarak bakabilirsiniz elbet..
    ancak burada bir kavramdan daha bahsetmek istiyorum..

    çocukluğumuza inecek olursak temelde bizi şekillendiren unsurlar genlerimiz, temel fizyolojik ihtiyaçlarımızı karşılayan kişiler ve onların sosyoekonomik imkanları ile yaşam kültürleri, içerisinde bulunduğumuz çevre ve en önemlisi de bireysel tecrübelerimizdir.. farklı düşünme yolculuğunun önemini vurgulayan ve adını koyan bu tekniği tanıyalım mı?

    bu tekniğin kaşifi edward de bono'dur ve 1985 yılında kitabını yayınlamıştır..
    hala bu tekniğin üzerine alternatif bir teknik bulunmamaktadır kanımca..
    örnek olay yöntemiyle birlikte kullanıldığında, eleştirel düşünmenin kapısını aralayacak yegane tekniktir ancak eğitimde kullanılması mevcut sistemde zaman alıcı olduğundan pek tercih edilmemektedir.. neden mi? düşünmeden öğrenmek daha değerli çünkü!

    renklerin bir ruhu var mıdır o konuya girmeyelim ancak renklerin insan psikolojisi üzerine etkileri malumunuz.. gelelim şapkalara ve hangi bakış açısını yansıttıklarına:

    beyaz şapka: objektif olmanızı gerektirir..
    olay ve olguları haber spikeri gibi algılamanız gerektiğini vurgular..

    siyah şapka: karamsar olmanızı gerektirir..
    yerine göre kurtarıcı şapkadır.. sizin bir problemin farkında olmayacağınız risklerine karşı uyarır..

    sarı şapka: iyimser olmanızı gerektiren şapkadır..
    ortamı yumuşatmak ve risk almaya açık hale getirmesi bakımından önemlidir..

    kırmızı şapka: duygusal bakmanız gereken durumları ifade eder..
    duygu gelişimi için önemli bu bakış açısında karar verme süreci ile duygusal seçimlerimiz arasındaki ilişkiyi görmemizi sağlar..

    yeşil şapka: yenilikçi bakıştır..
    ucu açıktır.. olumlu olumsuz yanlara bakmadan üretmeyi hedeflediğiniz durumlarda kullanılır..

    mavi şapka: temkinli yaklaşılması gereken durumların rengidir..
    bir nevi değerlendirici, toparlayıcı şapkadır.. sonuç kısımları için biçilmiş kaftandır..

    ve son söz: maviyi düşünme! desem de düşüneceksiniz ve hatta aklınıza ilk mavi renkteki size mavi rengi çağrıştıran bir nesne gelecek zihninize.. bu öğrencilere konuşma! deme komutuyla aynı işlevselliğe sahip bir durumdur..
    bırakın konuşsunlar, hatta her düşüncenin birlikte anlamlı olacağını ve aslında birbirlerine pek çok şey kattığını fark etsinler.. bir görüşe sıkı sıkıya bağlanmanın ve farklı bakamamanın kendi gelişimlerini nasıl etkilediğini görsünler.. farklı kişiler farklı dünyalar demektir hatta bunu monolingual olarak değil, bilingual yapsınlar..
    6 şapkalı düşünme tekniği en çok sosyo-bilimsel konuları konuşurken işe yarayan ya da bilim tarihi öğretiminde kullanılan bir tekniktir.. umarım yaygınlaşır..

    özet geç hiç diyenlere not: evet ben yeşil şapkamı taktım ve bilim konuşan çocukları hayal ediyorum.. hayali bile güzel iken, siyah şapkamı saklıyorum elbet..

  • hakk'ın rahmetine kavuşan tümamiral soner polat'ın cenaze yürüyüşünde, şanlı türk ordusunun komutanlarına son veda yürüyüşündeki disiplinsiz ve düzensiz görüntüleridir.

    inanılmaz derecede üzüldüm. dünyaya nam salmış bir ordunun, böyle bir duruma getirilmesine sebep olan/göz yuman her kim varsa allah hesabını sorsun.

    video

    edit 2:
    ısrarla bu ayıbı örtmek için "acemi askerler yeaa, bedelli askerler yeaaa" diyen gevşekler var.
    arkadaşlar, bir "tümamiral" rütbesindeki komutanın cezane yürüyüşü bu. yürüyenler de eğitimi almış askerler. keza, askerliğin ilk başında bu yürüyüşleri öğretirler.
    tümamiral'imize ve vatana yapılan bir ihanettir bu görüntü. hesap soracak olanlar da vicdanlı türk milletidir. gevşekleşmeyin.

  • kendi karısının başına bardak koyup ateş eden şiddet bağımlısı biridir yılmaz güney. 1974'te ülkemin bir hakimini öldürerek zaten katil olmuştur. çocuk katilliği meselesi tartışılsa dahi katil olduğu tartışmaya kapalı bir gerçektir.

  • (pazartesi)
    - anneeeaaa alikerem benim oyunumu aldi serviste, geri isteyince de vurduuu
    - oglum, yarin guzelce iste, baskasinin malini almak hirsizliktir diye anlat, isterse paylasacagini da soyle, eminim geri verir.

    (sali)
    - aneeaaaa alikereme soyledim, paylasirim da dedim, bu sefer tekme atti
    - oglucum, sen uzulme, eminim alikerem'le ortada bir yol bulursunuz, anlasirsiniz, oyunu aldin mi?
    - alamadim, kafani servis kapisina takar suruklene suruklene okula kadar gidersin dedi (ne manyak cocukmus lan bu da, alt tarafi 8 yasinda).
    - tamam, kendi aranizda cozemiyorsaniz servis ablasindan yardim isteyin o zaman.

    (carsamba)
    - anneeeaaa alikerem kolumu isirdi, gozume de yumruk atti, oyunu da alamadim. bi daha istersem tenefuste beni lise binasinin bahcesine goturup dovecekmis, oyle dedi.
    - yarin git sen de ona vur o zaman

    (persembe)
    - anne, oyunumu aldim.
    - hmm... iyi oglum. (irdelemiycem, allahim naaptim ben?)

    (persembe saat 19:30, telefon calar)
    - aloo, ben alikerem'in annesi bilmemne, oglunuz alikerem'i dovmus. (ahanda!)
    - allah allah, cok ilginc. ne olmus, neden kavga etmisler?
    - bilmiyorum valla, anlatmadi alikerem.
    - bi sorun bakalim.
    (on dakika sonra)
    - alo, sizin oglan durup dururken vurmus, servise biner binmez yumruk atmis.
    - hanfendi, ben aralarinda halletsinler diye uc gundur ugrasiyorum (olayi bildigim kadariyla anlatirim), oglunuzla uzlasmasmaya calistigina eminim oglumun, ama sonunda boyle halletmisler iste.
    - nesi hallolmus? kaba kuvvetle mi hallolurmus. ne bicim annesiniz siz, ne bicim cocuk yetistiriyorsunuz? mudure sikayet edecegim oglunuzu.
    - buyrun edin. bu arada, alikerem kac yasindaydi pardon?
    - 8
    - benimki 6 oldu, cuma gunu. (ne diyorum ben? bu ben olamam? ama nasi da dovmus kendinden buyuk cocugu) iyi aksamlar (nezaketin batsin zkurmus, kari suratina kapadi telefonu)

    (cuma)
    - anneee mudurun odasina gittim yine
    - (bilmezden gel zkurmus, sakin ol) aaa neden?
    - bilmiyorum ki, birinin koltugunu tekmelemisim galiba serviste
    - hmm, alikerem'e vurdun diye olmasin?
    - yok ya, vurmadim bile, oyunumu ver yoksa seni bayiltana kadar doverim dedim, odu koptu.
    - aaa baak koca bir karga gecti disarda. (naaptim ben, naaptim?)