hesabın var mı? giriş yap

  • suriye sınırındaki mayınlar temizlenirken sesi çıkmayanların bu sefer de sesi çıkmayacak. biz yine söylediğimizle kalacaz. fanatik bir ermeni'nin(sanki fanatik olmayanı varmış gibi) ülkenin göbeğinde canlı bomba patlatma ihtimali bir suriyeli'den fazladır. göğüsünden haç çıkan pkklılar ingiliz değillerdi. asala hiçbir zaman bitmedi, o kapıları açarsanız bunu acı tecrübeyle anlayacaksınız.

  • yurtdışında çalışırken bir rus mühendisle tanışmıştım , bir sözü vardı bu olaya benzer ;

    "cumartesi günü eşekler ve türkler çalışır , pazar günü sadece türkler çalışır ".

  • son hali sayesinde farkettim ki sozlukte ciddi oranda bir entry'yi once turkce harflerle yazip sonra turkce harfleri cikaran bir kesim mevcut. gozlerime inanamadim.

    soyle mesela: entry "şebekliğin lüzumu yok" iken "$ebekligin luzumu yok" olarak editleniyor. birden fazla yazarin bunu yaptigini gordum.

    tamamen program yazma aliskanliklari ve hitnet gibi faktorlerden dolayi ingilizce klavyeye asina olmus haliyle turkce klavyede yazmakta zorlanan bunyemin ciktisindan ibaret, sozlukte de yerini uluslararasi karakter setlerinin oturmadigi donemde bulmus olan bu tercih 10 yilda oldu mu sana turkce harflerin uncool olduguna dair sosyal bir gudum? vay be demek ki toplumlar boyle sekilleniyomus, ideolojiler alttan alttan boyle yavas yavas empoze ediliyormus. vay bana vaylar bana.

    hayir millet sozlukte basliklarda turkce harf kullanilmamasini ve ilk kusak yazarlarin ingilizce karakter setiyle entry girmesini boyle yorumladiysa, yonetimin yazar ucurmasini, caylaklik maylaklik, moderasyon gibi uygulamalari nasil yorumladi allah bilir.

    sosyal sorumluluk da boyle bir seymis tanismis oldum.

  • adam otuzsekiz yıl önceki ilkokul öğretmenini parkta görünce utanarak yanına yaklaşır ve "hocam beni tanıdınız mı?" der. ihtiyar adam, ''hayır tanımadım'' der.

    bunun üzerine adam:
    ''hocam beni nasıl tanımazsınız? ben ilkokul öğrenciniz mustafa. sınıfımızda bir arkadaşın saati kaybolmuştu, ben almıştım. siz de 'herkes kalksın ve ellerini tahtaya dayasın, arama yapacağım' demiştiniz. ben utanmış ve çok korkmuştum. sizin ve arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım diye soğuk terler döküyordum. sizden bir komut daha geldi, 'şimdi herkes gözlerini kapatsın.' ortalarda bir yerdeydim. aranma sırası bana gelmişti. saati cebimden sessizce almış, devamında aynı sessizik içinde son arkadaşa kadar aramayı sürdürmüştünüz. sonra bizi yerimize oturtup bana ve hiç kimseye hiçbir şey söylemeden saati sahibine vermiştiniz. büyüdükçe içimde büyüttüm bu davranışınızı. hocam ben şimdi elli yaşındayım. düşünüyorum da şu hayattaki en büyük dersi o gün sizden almışım. her aklıma gelişinde sarsıldım ve her aklıma gelişinde kendimi sizden kalan erdemin koruyucu gölgesinde hissettim.
    çünkü 'utancı bilerek yaşamak korkunç, daha da korkuncu bilerek yaşatmaktır.'
    der edip cansever. hocam işte siz bana o utancı yaşatmadınız. yaşasaydım unutur muydum doğrusu bilmiyorum ama beni utandırmamanızı hiç unutmadım hocam.
    şimdi hatırladınız mı beni?''

    ihtiyar öğretmen yanyana oturdukları banktaki öğrencisine yaklaşarak:
    ''o olayı ertesi gün ben de unutmuştum. şimdi sen anlatınca hatırladım. sizlere 'gözlerinizi kapatın' dediğimde ben de gözlerimi kapatmıştım. o yaştaki
    her çocuğun düşebileceği yanılgıya düşen öğrencime karşı içimde bir yargı
    oluşsun istememiştim. o sen miydin? bilmiyordum nasılsın?''

  • şu yemek talebi konusunda söyleyeceklerim var.

    yemek yapabilen erkek normal zekada bir insandır. çünkü yemek yapmak ''ben beceremem ya'' denilecek kadar komplike bir olay değil. bunu gerçekten deneyip de başaramayanın zekasından şüphe ediyorum şahsen. kendisini bir kadından her daim daha akıllı gören erkeklerimizin iş yemek yapmaya gelince gerizekalıya bağlaması çok komik. bir soğan ya da domates doğramak ne kadar zor olabilir? kabuğunu soy, tahtaya yatır, ufak parçalara böl. ''pembeleşinceye kadar ne demek lan asfdhajsfha'' falan filan... arkadaşlar niye hayatınızda hiç çiğ soğan görmemiş gibi davranıyorsunuz? rengi beyaz. ateşin üzerinde durdukça rengi koyulaşıyor, bu kadar basit. einstein olmak gerekmiyor yani.

    önüne bir bidon koysak, içine tuz atsak, eline de bi sopa versek, şunu bi karıştır bakalım desek, ay ben hiç yapamam beceremem mi diyeceksiniz? tenceredeki şeyleri karıştırmak bundan zor değil. kaldı ki internet çağı, bin tane yemek tarifi veren site var. satır satır yazmışlar. iki domates, üç soğan, bir kaşık salça bilmem ne. okumanız mı yok yoksa okuduğunuzu anlamak mı zor? e videolar da var? izle öğren kardeşim. bi havalar bi tripler, sanki evde asrın buluşunu yapacak da izin vermiyorlar gibi bir kaf dağından bakmalar... ama daha iş saçma sapan bir taze fasulye yemeği yapmaya gelince topuk. hangi malzemeden ne kadar, nasıl ve ne zaman kullanacağın yazıyor, neresini anlayamıyorsun hayret ya. ''bir su bardağı su ekleyin'' mesela, harbiden de çok anlaşılmaz bir cümle değil mi?

    şahsen ''o kadar çalışıp bi de erkeğe yemek mi yapıcam'' gibi tripleri saçma bulurum. evde başka bir insan olmasa da zaten yapacaksın. tek kişilik değil, iki kişilik yapacaksın yani çok öyle aman aman bir zorluk yaşamayacaksın. fakat karşındaki tip ''vaktim olsa bile ben elimi sürmem yemek işine, o senin görevin, burası amerika mı?'' gibi şeyler söylüyorsa, ''erkeğin yemek yapması kültürümüzde yok'' ayağı çekiyorsa, üzerine bir de ''kadın da çalışmalı, hayat müşterek'' diyorsa işte kardeşim onun önüne bayat ekmeği ıslatıp koyacaksın. hayvan evladına bak. işine gelince hayat müşterek, işine gelince örfümüz töremiz... e o zaman bu toprakların diliyle konuşayım, sen ne biçim bi errrrkeksin? nasıl yetersizsin ki eşini çalıştırıyorsun, kadının eline bakıyorsun maddi olarak? kadın çalışıp eve para getirmek zorunda mı? babandan böyle mi gördün? tamam annen evi harika çekip çeviriyordu da harbiden çalışıyor muydu bir de dışarda? hem işyerinde çalışıyordu, hem evde çalışıyordu, her şeye de yetişiyordu, al bu da sana kapak olsun diyorsan da babadan oğula nesilsiniz galiba. o zaman da annene acımıyordun muhtemelen. neyse... madem kültürümüz, sen hem karına hem çocuklarına bakmakla yükümlüsün. sen dışarı işlerini halledersin, kadın da ev işlerini. hayat böyle müşterek olur.

    evde iki kişi de çalışıyorsa, yani toplumda senin görevin olarak görülen eve para getirme işinin altına kadın elini koymuşsa, senin görevini paylaşıyorsa, sen de toplumda kadının görevi olarak görülen yemek, temizlik, çocuk bakımı vs. gibi şeyleri kadınla paylaşacaksın. ha iş haftanın üç günü yemeği sen yap, dört günü ben yapayım gibi ev arkadaşlığına dökülmez de ne olur işte sen de süpürüp silme işlerini alırsın üzerine. ne bileyim bulaşıkları makineye yerleştirirsin falan. sofrayı kurarsın vs. mutlaka yapabileceğin bir şey vardır. daha bunlar için ''yapamıyorum, anlamıyorum'' diyorsan da merak ediyorum, aptal mısın, vicdansız mı, yoksa uyanık mı? ağzını açınca cak cak türk kızı şöyle, türk kızı böyle... sen nesin? sen önce bi kendine bak, kadın seni ne yapsın? böyle olmana rağmen bir kadın seni el üstünde tutuyorsa öp başına koy. daha da tatava yapma bir şeylere. elin işlemiyor bari çenen kapalı dursun. yıldık senin sonu gelmeyen beklentilerinden, komplekslerinden, dırdırından. iki dakika huzur ver.