hesabın var mı? giriş yap

  • • pazar sabahları bakkala gidip taze ekmek ve kahvaltılık bir şeyler alırdı. yanında da mutlaka bir dünya eki olan gazeteler.. kahvaltıdan sonra tüm günümüz gazeteleri okumakla geçerdi diyebilirim.

    • birlikte çalıştığı firmalardan getirdiği ürünler. örneğin; kutu kutu yumuşak şeker, sakız, kıyafet, ajanda, kalem vs.

    meyve. annem pazardan alışveriş yapardı babam ise pazara gidemediği için manavdan. bu nedenle babamın aldığı meyveler daha gösterişli olurdu.

    kestane. kışın en sevdiğimiz faaliyetlerden biriydi. kestaneler hemen ocağa atılır, sonrasında yere sofra bezi serer etrafında oturup yerdik.

    nur içinde yatsın.

  • entelektüel, aydın ve münevver... acaba bu üç kavram bize aynı şeyi mi anlatıyor? ben öncelikle entelektüel kavramı üzerinde düşünmek istiyorum. bunun için burada farklı entelektüel tanımlarına işaret edeyeceğim.

    şimdi... "manuel/manual" kavramını bilirsiniz. kabaca "el işiyle ilgili" diyebiliriz manuel için. "intelellectuel" ise "kafa işiyle ilgili" olarak çevrilebilir. entelellektüel'in fransızca'dan gelen bir sözcük olduğunu söylüyor oğuz demiralp. saint-simon bu kavramı 1821'de, stendhal 1835'te, renan 1845'te kullanmış. genelde kastedilen ise "düşün ve sanat işçileri". kavramın kültür hayatına yerleşmesi ünlü dreyfus olayı ile olmuş. maurice barres; 14 ocak 1898'de davayı protesto eden bir bildiriye imza atanları kastederek, durumu "entelektüellerin protestosu" olarak nitelemiş.

    bir de "entelijansiya" kavramı var tabi. 19. yüzyılın ikinci yarısında rusya'da ortaya çıkan çarlık despotizmine, ortodoks kilisesine karşı duran okumuşlar sınıfı. entelektüel öznel tanımlara çok açık bir kategori ve hemen her tanım bizim için anlamlı ve önemli. bakalım:

    sartre'a göre entelektüel, onu ilgilendirmeyen işlere karışan kişidir. jacques le goff'a göre; entelektüel, kentlerin ürünüdür. gramsci'ye göre, herkes entelektüeldir. ama herkes toplumda entelektüelin gördüğü işlevi göremez.

    entelektüel, turhan ılgaz'ın tespitiyle, aklını kullanmayı meslek edinmiş kişidir. buradaki anlamıyla intellectus, ratio'dan farklı bir şeye işaret eder. intellectus; bir düşünümsellik içerir. ratio ise hesaplamaya ve bağlantı kurmaya yöneliktir sadece. yani rasyonel bir adam olmak, entelektüel olmak değildir.

    şunu da belirtmiş olayım: entelektüel kavramının, bizdeki aydın ve münevver kavramlarından farklı olduğunu düşünüyorum. bunu da söz konusu kavramlar temelinde tartışmayı umuyorum sonra...

    kaynaklar: turhan ılgaz, "heidegger entelektüel miydi?", s. 108-119, cogito: sayı 31, bahar 2002.

    oğuz demiralp, "entelektüeller ve aydınlar", s. 121-132., cogito: sayı 31, bahar 2002.

  • ateşli bir köy çocuğu, şehrin en büyük marketinde işe başvurur. dünyanın bu en büyük alışveriş merkezinde her şey satılmaktadır. patron sorar:

    - daha önce hiç satıcılık yaptın mı?
    - evet, köyümde bu işi yaptım.

    patronun gözü çocuğu tutar:

    - iyi, yarın başlıyorsun o halde.

    ertesi gün akşam olur ve patron çocuğu karşısına alır:

    - evet, bugün kaç satış yaptın?
    - bir.
    - ne, bir mi? diğerleri 20-30 satış yaptılar, nasıl bir? kaç dolar tuttu peki?
    - 320.334 dolar.

    patron şaşırır ve sorar:

    - nasıl becerdin bunu?
    - adama başta küçük boy bir olta, sonra orta boy ve sonra da büyük boy bir olta sattım. nerede balık tutacağını sordum. kıyıda deyince bir tekneye ihtiyacı olduğunu söyledim. tekne bölümüne indik ve çift motorlu, yelkenli, lüks bir yat sattım. vosvosuyla bunu çekemeyeceğini söyleyince son model 4x4 bir jeep sattım.

    patron kendinden geçer:

    - ne diyorsun, bütün bunları sadece küçük bir olta almaya gelen adama mı sattın?

    genç çocuk cevap verir:

    - yoo, aslında karısı için bir tane orkid istemişti. ben de ona şöyle dedim:

    - hafta sonun mahvolmuş, sen en iyisi balığa git.

  • türkan şoray 'ı sevilesi kılan şey salt güzelliği değildir. bu toprakların gördüğü en mütevazi insanlardan biridir.

    birkaç yıl önce kendisini bodrum'da gördüm. bildiğin gördüm dibindeydim çünkü. 3 günlük "şöhretler" koruma ordusuyla gezerken türkan hanım çıkmış sokağa sevenleriyle (ki sanırım sevenleri tüm türkiye oluyor) hasret gideriyordu.

    kendisine birşeyler söyleyen herkese cevap verdi, sarıldı, öpüştü, gözlerinin içi gülüyordu. demek gerçekten varmış böyle birşey insanın içinin güzelliğinin dışına vurması.

    türkan şoray bu toprakların en güzel kadınıdır, en güzel insanıdır. ilelebed de öyle kalacaktır.