hesabın var mı? giriş yap

  • 10 yıldan fazla bir süredir elektronik ve mobil sektöründe çalışan birisi olarak turistik bir ilçede görevimi sürdürmekte olduğumdan telefon ve fiyatıyla ilgili bir yorum yaparsam eğer ;

    1.ülkede vergi yükü çok yüksek.bu telefonda da 2000 liraya yakın bir vergi var.satın alanlar yine devlete çalışacak.geri kalan yine amerika'ya tabi ki...
    2.işsiz,asgari ücretli,zengin farketmez bu fiyatla kredili,kredisiz,hat üzerinden,nakit yada tek çekim olarak bu yeni telefona çok alıcı gelecek.gelişmemiş yada gelişmekte olan ülkelerde mesela bizde bu ilgi çok daha fazla.ben çalıştığım yere gelen yatı,villası,lüks arabası olan tanıdığım çok fazla yerleşik yabancının elinde hala iphone 4,4s,s2 yada tuşlu telefon görüyorum.alacak güçleri var ama görüş açıları bizden farklı.bozulana kadar kullanıyorlar.tamir ettiriyorlar.yahut bu fiyatlar onlara yüksek geliyor.kendi ülkelerinde hat üzerinden neredeyse bedavaya alıyorlar.tabi bizdeki gibi fahiş ücretler çıkmıyor hat üzerinden.
    3.orta halli yada geçim sıkıntısı yaşayan dar gelirli bile zenginin arabasına,evine sahip olamadığı için en azından kompleksini böyle yeniyor.onların kullandığı telefonu kullanırım yine de geride kalmam diyor.15 yaşında çocuğa bile okulunda her arkadaşının elinde iphone x var.ben niye almayayım diyip borç harç satın alacak çok insan tanıyorum.
    4.neredeyse 3 aylık asgari ücretli maaşını geçen bu telefon cari açığımızı her ithal ürün gibi yine zıplattıracak.
    5.iphone x mükemmel bir telefon olabilir.ki her apple ürünü ve servisi gibi yine başarılı olacaktır.kronik sorunları olacak mı göreceğiz.
    6.bu telefonun maliyeti bu ülkenin insanına çok fazla.biz bu kadar zengin bir ülke değiliz(ana muhalefet partisi tarzında da bir eleştirim olsun dedim ama zaten doğrusuda bu)
    7.tablet,pc,notebook,tv,radyo,navigasyon aleti,sporcu saati,adım sayar,oyun,wi fi ve mobil internet tarayıcı ekranı,mp3 çalar,fotoğraf makinesi,e-book gibi görev yapan bu akıllı telefonu diğer bütün bu aletleri ayrı ayrı almak istemeyen her dünya vatandaşı alabilir.herkesin keyfine göre.iphone ile foto çekip fotoğraf sergisi açan,kısa film çekip ödül alanlar var.bizde böyle birşey var mı bilmiyorum fakat iphone x yine uzun bir süre konuşulacak ve android kullanıcıları tarafından eleştirilmeye devam edecek gibi...

  • günümüzde rus federasyonu’na bağlı altay dağlarını da içine alan özerk tuva cumhuriyetinde yaşayan türk boylarının, ciğerlerine doldurdukları havayı kullanarak ağız, gırtlak ve yutakta oluşturdukları rezonansla uzak mesafelere ulaştırdıkları sesler ve aynı tekniği kullanarak söyledikleri türkü ve ilahilerdir.

  • saat 23.30 civarı,dolmus duragına gidilir.yabancı bi şehirde olmanın verdigi endişe,korku vardır.uzaktan dolmusta başka hatun kişilerin oldugu görülür sevinilir.dolmusun yanına gelindiginde sevinc gursakta kalır.geri dönülmek icin hamle yapılır;
    -ay nereye gidiyosun anam binsene
    -yok ben ee seyy
    -aaa bin hadi de dolsun,kalkalım
    -ee ben yok sey
    -hadi ama kocalarım bekliyor
    -ee ben sey tamam o zaman
    (söförün yanına oturulur)
    -ahaha sen bizden mi korkuyosun
    -ee ben sey hayır
    -bizden zarar gelmez anam sana,sen yanındakinden kork.
    (haklısın valla)

  • bir tek bizim eve mi mahsus olduğunu merak ettiğim gerilim.

    baş sorumlusu
    -sütlacı evdeki insan sayısına kalansız bölünecek şekilde hazırlamayan kişi mi?
    -süd ürünlerine meraklı obur ev halkı mı?
    -ya da eve ortalama üstü bir lezzet/lüks girdi diye aniden beliriveren orta sınıf hırsı, daha fazlasına sahip olmalıyım tümörü mü?

    sırf bu gerilim yüzünden aile dağılma noktasına her seferinde.
    şaka gibi, sorunları çözen kurum bolulu hasan usta oldu.
    gizli gizli oraya gidip süd ürünü yiyorum evdeki gerilime katlanamadım için.
    evet gizli gizli! çünkü isterse aylık gelirim 10.000 dolar olsun fark etmez, kadın anam bir kase sütlaca o kadar para verdiğimi duysa yine ağzıma sıçacak.
    kadın huzur içinde istediğim kadar sütlaç yemeyi yasakladı arkadaş bana...

    kadın anam ne zaman evdeki südü fazla bulur, sütlaç yaparsa eve bir gerilim çöküyor.
    buzdolabındaki 10 kase sütlaç sinirlerimi bozuyor.
    gidip yiyorum, on dakika sonra yine yiyorum. sonra "lan ya herkes benim gibi ayıysa ve yarım saat sonra kalmazsa" diye üçüncüyü yemeye niyetlenmiş mutfağa gidiyorken abim "hepsini yeme" diye kükrüyor.
    "sen kaç tane yidin?" deyince 2 tane diyor.
    "e sen de çok yeme" deyince kadın anam "tartışmasanıza ya" diye ünlüyor.
    bi gidiyorum 4 tane kalmış. abim doğru söylediyse kadın anam da 2 tane yemiş.

    kalan 4 taneyi hane halkı sayısına bölünce 1,3 çıktığını görüyor, iyice geriliyorum.
    "2 tane yersem nasıl kendimi adil biçimde savunabilirim?" diye oturup düşünüyorum.
    ciddiyetimi gören de sokrat'ın savunmasını yazıyorum sanır mına koyim.

    sonuç olarak o sütlaçlar birkaç saat içinde bitmeden evdeki soğuk savaş da bitmiyor.

    tabii buzdolabından muz, nutella, fanta 2,5 litrelik eksik olmamış 90 sonrası doğumlu gençler ne demek istediğimi pek anlayamazlar.

    not: bu gerilime dayanamadığım için vakti zamanında yaptığım büyük bir hayvanlığı yazmak istiyorum:
    10 yaşında falandım. ertesi gün misafir gelecekti. annem 15 kase sütlaç yaptı. yarına kadar dokunmamamı özellikle rica etti.
    sinsice mutfağa girip tezgahtaki sütlaçlara baktım ve henüz sıcak olduklarını fark ettim.
    "henüz çorba gibiler, 1 kaşık alsam belli olmaz. şekli tam oturmamış zaten." diye düşünüp hepsinden birer kaşık aldım.
    odama gittim, uyudum.
    bir saat kadar sonra annemin bağırmasıyla uyandım. birer kaşık aldığım tüm sütlaçlar, birer kaşıklık boşluklarıyla donmuşlardı. 15 kasenin hepsinin ortasında büyükçe bir çukur... insan gibi de kaşıklamamışım.
    annem delirdi, bağıra çağıra hepsini alıp çöp poşetine attı ve beni gece yarısı çöp poşetini atmaya dışarı yolladı.
    yolda birkaç tanesini de avuçlayıp yemiştim, ellerimi de cami avlusunda yıkamıştım. bazı kaseler hunharca poşede konduğu için kırılmıştı, kesilmiş poşetten yere sütlaç damlıyordu.
    olan 15 cam kaseye oldu, harçlığımdan kesildi.

  • son zamanlarda artık iyice midemi bulandırmaya başladı bu dikey mimari. yeni bir ofis arıyorum maliyet düşürmek için, malum devir tasarruf devri artık, çok para dönemi bitti.

    markalarıda vererek konuşacağım, şehrin göbeğine 30 katın üzerinde binalar yapıp insanları sardalya kutularına yerleştirip, milyon tl lere bu daireleri satmak... gördükçe üzülüyorum. ritim istanbulda 1+0, 30 metre kare daire var. kirası 1100 tl. 30 metre kare arkadaşlar, bu dairenin içinde fırın var ocak var tuvalet var. yani yatak koyduğunuzda yürüyecek yeriniz yok ve yaşam alanı diye nerdeyse asgari ücret fiyatına kiralanıyor. projedeki havuzlar terasta, aşağıya full avm yapmışlar, havuzlar ondan terastaymış, yer kalmamış... binden fazla daire yapıyorsun, yeşil alan sıfır, havuza yer kalmıyor...

    yeni nesil liseler... e-5 kenarındalar, basket sahaları terasta. çocuklar camlardan e-5 i izliyor, koşup oynayacakları bir bahçeleri yok.

    balkon dönemi bitti. zaten 40. katta balkon olsa ne olur, olmasa ne olur? hayır koca türkiyede arazimi bitti? singapurda yer yok da dikey çıktı adamlar, çinde nüfus fazlada istiflediler insanları... bizim derdimiz neydi? neden 2 katlı evler, 5 katlı binalar yapmadık? ne bu para hırsı?

    yaşam kalitemizin inanılmaz düştüğü kanaatindeyim. bir binada 500 insan 1000 insan yaşamaz abicim. olmamalı böyle birşey. asansörde geçiyor günlerimiz. 19 katlı bir plazadayım, hani çok yüksek değil. az önce -2 de aracımı park ettim, ofise çıkmam 2 dakika sürdü. 9. kattayım. her katta in binlerle tam 2 dakika. günde 2 kere aşağı inip çıksam, beklediğim asansör zamanını da kat her gün 20 dakikam asansörde geçiyor. ofise evim 3 km mesafede 25-30 dakikada anca geliyorum trafikten.

    biz artık yaşamıyoruz bana kalırsa. sadece hayatta kalma mücadelesi içerisindeyiz. tiksiniyorum, midem bulanıyor.

  • devletin yeni facebook projesi. mesai bitince kapanan, yapılan paylaşımların evrak kayıttan geçtikten sonra ertesi gün yayına girdiği bir deli oğlan.

    boğazda kahve keyfi için gereğini arz ederim.

  • bunların vatan hainliği ile yargılandığı günü görmeden ölürsem gözüm açık gidecek.

  • futbol yorumcusu 3 aralık 2011 fenerbahçe ankaragücü maçından sonra şöyle yazmış.

    "...fenerbahçe’nin galibiyetine eskisi kadar yardım edemeyenler de vardı tabii. yobo’da bir düşüş var ve afrika kupası’na 1 ay kala kötü sinyaller vermeye başladı yine. everton’da her afrika kupası dönüşü formasını kaptırır, sezonu yedek kulübesinde bitirirdi. fenerbahçe’de de gabon dönüşü formasını serdar’a kaptırırsa şaşırtmayabilir..."

    http://spor.milliyet.com.tr/…11/1470847/default.htm

    afrika kupası, everton, gabon, serdar... hepsi iyi güzel de nijerya, afrika kupasına katılamadı.

  • bos istir.

    sma ilacina kafa yormaktansa sma'nin erken teshisle onlenmesine kafa yorarak her yil yaklasik 200 bebek ve milyonlarca dolar kurtulabilir.

    ama psikolojisi sallantida halkimizin vicdani bu sekilde rahatlar mi bilemem.