hesabın var mı? giriş yap

  • daha birinci sınıfın ikinci haftasında önündeki kıza "sevgilim" diyen çocuğu kızın öğretmene şikayet etmesi, öğretmenin öğrenciyi çok feci dövmesi akabinde çocuğun "sevmek günah mı?" diye bağırarak ağlaması.

  • 1960 ve 1970'lerde george harrison ve eric clapton'ın gönlünü çalan model pattie boyd, yaşadığı aşk üçgenini ifşa edecek mektupları vs satmaya karar vermiş. pattie, harrison'ın klasik şarkısı something'e ve eric clapton'ın hit şarkıları wonderful tonight ve layla'ya ilham kaynağı olmuş kadın diye bilinir.

    ve şimdi 80 yaşına girecek pattie, her iki adamın mektuplarını diğer eşyalarıyla birlikte açık artırmada satacakmış. pattie, harrison'la 1964 yapımı a hard day's night filminde rol aldığında tanışmış ve hemen ısınmış ona karşı; bir röportajda "o da benim gibi oldukça utangaçtı. sanırım bu yüzden anlaştık" diyor.

    1966'da evlenmeden önce iki yıl birlikte olan çift bibirinden uzakta iken birbirlerine sıkça yazarlarmış. satışa çıkan mektuplardan birinde harrison şöyle yazıyor: "umarım iyisindir. seni özledim. açlıktan ölüyorum - bir sürü ızgara peynirli sandviç. seni seviyorum."

    görsel; pattie boyd ve george harrison.

    bu arada eric clapton, çiftin surrey'deki evine sık sık misafir oluyormuş ama harrison'ın haberi olmadan pattie'ye karşı hisler besliyormuş. clapton 1970'de bir mektup göndermiş;

    "bu mektubu sana ikimizin de çok iyi bildiği bir konuya ilişkin duygularını öğrenmek amacıyla yazıyorum. sana sormak istediğim şey, kocanı hâlâ sevip sevmediğin? tüm bu soruların çok küstahça olduğunu biliyorum ama eğer kalbinde hâlâ bana karşı bir his varsa bana haber vermelisin! telefon etme! mektup gönder... bu çok daha güvenli."

    pattie, başlangıçta mektubun bir hayrandan geldiğini düşünmüş ancak gerçeği ancak o gün clapton onu aradığında anlamış. birkaç ay sonra, clapton'ın john steinbeck'in fareler ve insanlar romanının bir kopyasından kopardığı bir sayfaya ikinci bir mektup yazmış;

    "sevgili layla, neden tereddüt ediyorsun, zavallı bir aşık mıyım, çirkin miyim, çok mu zayıfım, çok mu güçlüyüm, nedenini biliyor musun? beni istiyorsan al beni, ben seninim... eğer beni istemiyorsan, lütfen beni bağlayan büyüyü boz. vahşi bir hayvanı kafese koymak günahtır, onu evcilleştirmek ilahidir. aşkım senin."

    daha sonra clapton, layla şarksını bestelemiş.

    pattie, "çok güzel ve çok büyülüydü" diye hatırlıyor. "çok gurur duydum ama aynı zamanda george'un eric'in bu şarkıyı neden yazdığını anlayacağından da çok endişeliydim."

    görsel; pattie boyd ve eric clapton.

    pattie başlangıçta clapton'ın teklifini geri çevirmiş ancak 1970'lerin başında evliliği bozulunca müzisyen pattie'yi turneye davet etmiş ve 1979'da evlenmişler ancak clapton'ın alkolizmi ve sadakatsizliği evliliklerinin sonunu getirmiş.

    pattie boyd, the telegraph'a şunları söylemiş;

    "bunların hepsine uzun yıllardır sahibim, çok uzun süredir. düşündüm ki, neden her şeyi satıp herkesin bundan keyif almasına izin vermiyorum?"

    kaynak

  • bütün aile gün içinde aranır. mümkünse akşam erken gelin, konuşmamız lazım gerek denir.

    kızım söyle işte diye baskılar gelirken, öyle telefonda söylenecek gibi değil denir, gözden iki üç damla yaş düşer.
    akşam herkes geldiğinde "boşanmaya karar verdim" denir.
    derin bir sessizlik yerini yavaş yavaş dozu artan bir gürültüye bırakır.

    son sözüm "sizden bu konuda izin istemiyorum, bilgi veriyorum" olmuştu. sağlam durun. ailenizin "millet ne der" baskısına aldırmayın. sizi mutlu görünce, onlar boşanmanın ne kadar normal ve aslında mutlu eden bir şey olduğunu görecekler.

    sabredin ve aileniz hayatta olduğu için şükredin...

  • -alo aşkım napıyosun
    +sağol hayatım iyiyim, evde televizyon seyrediyorum. sen napıosun?
    -sen de karı gibi ne oturuyorsun evde anlamıyorum ki...
    +birazdan çıkacam zaten arkadaşlarla ya
    -kim kim?
    +ercan, kamil, ufuk, behzat...
    -kesin bi bok yiyeceksiniz erkek erkeğe siz. ne yapmaya nereye gidiyorsunuz bu saatte?
    +kızlar da var hayatım
    -ne işin var ben yokken kızların arasında senin ha???
    +yok öyle değil hayatım, yani bizim arkadaşların sevgilileri falan, boşta kız yok yani
    -o daha kötü ya, ne işin var onlar çift sen tek..
    +onlar sorun etmiyor ki...
    -sen niye etmiyorsun?
    +lan ben niye edeyim?
    -hoşuna gidiyor galiba...
    +sende gel...
    -ben gelemem!
    +lan o zaman ne yapayım.. manyak mısın?!
    -ne biçim konuşuyorsun sen yaaa? kavga çıkarmakta üstüne yok! nereye gidersen git, beni ilgilendirmez...
    +tamam o zaman
    -nereye gidiyorsun?
    +allah belamı versin, bi yere gitmiyorum evde oturacam..
    -otur zaten evde karı gibi
    +.....
    -sana diyorum orda mısın?

  • ekmek almaya giderken ya yetmezse diye bozuk paraları devamlı saydığınızı anladığınız anlar bütünüdür.

  • amerikalı olsa daha ünlü olurdu diye düşündüğüm pedagog.

    bu adama dr. frankestein suçlaması yaparlar. tam bir bilimadamı gibi soğukkanlılıkla hareket etmiştir, teorisini kanıtlamak için.

    home-schooling dedikleri okuldan bağımsız evde kendi imkanlarıyla eğitim verirken, çocuklarının sosyal bakımdan geri kalacağı suçlamasıyla karşılaşmış. zamanın macar otoriteleri epey üzerine gitmiş.

    fakat o sosyal bakımdan geri kalacak dediği çocuklar, 12 yaşına geldiğinde farklı ülkelerden davet alıp bir çok yetişkinin alanda ancak hayal edeceği başarıları kazanıyordu. ihtiyaçlar hiyerarşisinde, önemsenmek, saygı görmek kısmı tavandı anlayacağınız.

    zira çocukları da her fırsatta baskıcı değil, tam aksine son derece sağlıklı ve destekleyici ortamlarda büyüdüğünü dile getirir.

    kızkardeşlerden özellikle judit polgar en iyi zamanlarında canavar gibi bir şeye dönüştü oyun gücü olarak. taktiksel kuvveti müthiş seviyelerdeydi.

    ortanca kendi keyfinden bırakmış hadi onu geçelim de, susan ve judit, macaristan'ı aşan ünleriyle, eğitim cdleri, okuları, profesyonel destekleriyle dünyada ekol alanlarında.

    olayı satranç değil herhangi bir aktivite olarak düşünelim, sıradan bir okul hayatı geçirseler ve böyle vizyoner bir baba olmasa, bu şöhrete ve güce ulaşacaklarını düşünebilir miyiz?

    imkansız.

  • dayının tekstil sektöründe olması ve alüminyum folyodan takım elbise giymesi tekstil ürünlerinin durumunun ne kadar vahim olduğunun göstergesi aq.

  • büyük sıçrayışı gerçekleştirmek isteyen, birkaç adım geriye gitmek zorundadır. bugün, yarına, dünle beslenerek yol alır. - bertolt brecht

  • çok güzel bir kız arkadaşım, harika arkadaşlarım, kocaman bir evim ve milyonlarca dolar param var. teşekkürler sims..

  • asi ve atarlı bir oğlu olduğunu bilen annemden gelen öğüt:

    - aman oğlum, komutanların kızıp da bana söverse sakın ola bi'şey deme; onlar ordaaa ben burda!

    (bkz: anne tipi realizm)

  • aslında müteahhitten önce sıfat olarak o'lu kelime kullanacaktım da , gg olmasın durduk yere diye koymadım. hala sinirden elim ayağım titriyor.

    haysiyetsiz herif, evini vermeyen 82 yaşında ki kadının kapısının önünü 5 metre kazıp hapsediyor, elektriğini suyunu kesiyor. peki belediye ne yapıyor ? ne yapacak ki,teyzenin parası mı var da onu korusun,savunsun .

    not : yer sivas, sözde yiğidin harman olduğu yer,hadi oradan.

    link