hesabın var mı? giriş yap

  • bu entry’de ise maddeler halinde yaşadıklarımı anlatacağım.

    1- 2016 mart'da kızılay’da medikal direktör'e ulusal kan ürünleri rehberiyle ilgili mail attım. sorduğum soruların cevabından çok ulusal kan ürünleri rehberinde yazılanların kopyası vardı.

    2- 19 eylül 2016'da rehberin düzeltilmesi ile ilgili resmi olarak memnuniyet eleştiri şikayet(meş) formu açtım. [normalde 1 haftada kapatılması gerekiyordu fakat ankara’ya gidip olanları basına anlatacağım diyene kadar yani 23 ay açık kaldı]

    3- 21 eylül 2016'da kızılay'da üst düzey bir yöneticiye whatsapp'tan rehberin düzeltilmesi ve güncellenmesi ile ilgili meş'de yazdıklarımı pdf dosyası yapıp gönderdim.

    4- meş'den bir süre sonra tüm türkiye'de, kızılay kan hizmetleri yönetiminde çalışan bir doktor ve mikrobiyoloji uzmanı tarafından eğitim verildi. bu eğitime gelen hocalarımıza rehberin kesinlikle güncellenmesi gerektiğini söyledim. cevap olarak rehberin red kriterlerinden memnun olunduğunu aldım.

    5-6 mayıs 2017'de sunum hazırlayıp kızılay'da yönetici olarak çalışan bir doktora whatsapp üzerinden gönderdim.

    6- 7 mayıs 2017 tarihinde düzeltici önleyici faaliyet açıp rehberin güncellenmesi gerektiğini bir kez daha belirttim.

    7- www.kanvercanver.net sitesini kurdum. dünya'daki belli başlı rehberlerin red kriterlerini elimden geldiğince çevirdim. ekipte çalışan doktorlara siteyi ulaştırabilir miyiz yazılı mailime medikal koordinatör tarafından maalesef cevap verilmedi.

    8- aralık 2017 tarihinde kızılay'ın düzenlediği ekip liderleri toplantısının son gününde tüm sorunlu gördüğüm konularla ilgili bir konuşma yaptım. tüm yöneticilerin önünde noktasına virgülüne dokunmadan şu cümleyi kurdum. "bakın kızılay’ın şu an ivedilikle tüm gücüyle gerekirse cumhurbaşkanı danışmanlarının kapısında yatıp bir an önce rehberi güncellemeye başlaması gerekir. bu rehber yüzünden günde yüzlerce belki de binlerce kişiden kan alınamıyor yine yanı sayılarda alınmaması gereken kişilerden kan alınıyor. bunun vebalini ödeyemeyiz." aynı toplantının değişik günlerinde "detaylı bir ilaç listesi hazırlıyoruz. yakında elinizde olacak" "ankara'da komisyona çağrılacaksınız" cümlelerini benimle beraber toplantıya katılan tüm doktor arkadaşlarla beraber duydum.

    9- resmi yazı ve kongrede uyarmama rağmen 18 temmuz’da suriyelilerden kan alımının önü açıldı ve iyi niyetli mücadelemin bir sonuç getirmediğini anlayınca 20 temmuz 2018 tarihinde rehberin güncellenmesi ile ilgili hiç bir gelişme olmayacağından emin olunca göreve başlayışımın 3. yılında 30 sayfalık "kızılay yıllardır güvensiz kan mı alıyor?" başlıklı bir günde yazdığım yazıyı sadece rehberin düzeltilmesine yönelik bir garanti olması açısından sosyal medya ve medya ile paylaşacağımı söyleyen bir maili yöneticilere gönderdim.

    10- kızılay kan hizmetleri'nde üst düzey bir yönetici ile görüştüm. derdimi anlatamadım. anlatamadıkça sinirlendim.

    11-daha sonra yaptığımız görüşmeyi gözden geçirip yöneticiden özür dileyip kızılay'da gördüğüm sorunları anlattım ve rehberin bir an önce güncellenmesi gerektiğini söyleyen bir mail attım.

    12- eylül 2016'da açtığım şikayet formuna anlamsız bir cevap geldi. normalde 1 haftada kapatılması gereken meş 2 yıl aradan sonra kapatılmıştı. bu cevaba yapılması gerekenleri anlattığım bir mail daha yazdım. ardından 5 ağustos'ta aldığınız kararların bilimsel dayanağını görmek istiyorum şeklinde mail attım cevap alamadım.

    13- ardından 17 ağustos'ta blöf olarak attığım maile kızılay tarafından resmi olarak skandal bir cevap verildi. bu resmi cevapta olanların duyulması halinde tarafıma dava açılacağı söyleniyordu.

    14- 18 ağustos'ta gönderilen yazıya ne kadar sinirlensem de güzelce bir kez daha kanıtlarımla cevap verip amacımın daha iyi bir rehber hazırlanması olduğunu bir kez daha anlattım. daha iyi hazırlanmış bir rehberin hiç kimsenin zararına olmayacağını belki de yirminci kez söyledim.

    15- ardından doktorların hepsine anket ve test soruları gönderdim. doktorlara gönderdiğim mail'de yöneticilerin istifasını talep ettim.

    16- medikal koordinatör tarafından arandım. komisyon kuralım düzeltelim cümlesini sonunda duydum. fakat 2 saat geçtikten sonra iptal olduğunu öğrendim. doktorların test ve anket sonuçlarını yayınladım.

    17- personeli kışkırttığımdan dolayı tazminatlı olarak iş sözleşmemin feshi nedeniyle son savunmamı yazdım.

    18- türk kızılayı çalışanı sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunduğum iddia edilerek tazminatsız olarak iş sözleşmemin fesih edildiğini tebliğ ettim.

    19- 15:35'de tebliğ ettiğim yazıdan yarım saat sonra rehberin revizyon haberini mail üzerinden aldım. bu rehber öyle ya da böyle bir şekilde düzeltilecek diyerek verdiğim sözü tuttum.

    20- yüzüm ak, başım dik, onurlu bir şekilde hakkımı helal etmeyerek kurumdan ayrıldım.

    21- aradan geçen süreye rağmen kan bağışcısı seçim kriterleriyle ilgili herhangi bir düzeltilme yapılmadığını öğrendim. işe dönüş davamı kazandım ve bu yanlışlıkların bir an önce düzeltilmesi amacıyla yardımınızı dileniyorum.

    okuyan, paylaşan, destek olan herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. emile zola’nın dediği gibi “gerçek yürüyor ve onu hiçbir şey durduramaz”

    #haketmiyoruz

  • döviz alırken ödeyeceğimiz vergidir. elimizdeki tl'yi dövizde tutmaya karar verip 1 mio eur almak istesek 1.000 eur canımız devletimize aktarılacak. yetiştirilecek bunca okçu, yapılacak onca ihtişamlı camii, içilecek şunca ejderli smoothie varken sorun etmememiz gerekir bunu.

  • türkiye'den yeni çıkıp henüz avrupa yasalarını unutmuş olacak ki nerede olduğunu hatırlatmışlar.

    üzülmedim.

  • tercümesi "esirleri kurtarmaya gittik, kurtaramadık. üstüne rütbeli personel kaybettik ama başarılı olduk." olan açıklamadır.

    gerçekten çok başarılı olmuşsunuz, tebrikler. keşke bu büyük başarıyı çarşamba günü müjdeleseydiniz.

  • demin instagram keşfet'te önüme düştü de, sayfasına girdim bi. hesap onun mu diye baktım evvela. daha ikinci paylaşımında, yeni behzat ç. dizisi/filmi setinde, oyuncularla çektiği fotoyu gördüm. iki gün önce paylaşmış. fotoda erdal beşikçioğlu, hayalet, akbaba, evliya aykan vs. var. en son olarak da güven kıraç ile bir foto paylaşmış.

    insta 1 - görsel 1
    insta 2 - görsel 2

    ya ben anlamıyorum. bu adam, sarhoş halde araba kullanıp bir baba ile kızın ölümüne sebep olmadı mı? suçu arkadaşının üstüne atıp, yakalanacağını anlayınca teslim olmadı mı? sonrasında da iki yıl mı üç yıl mı ne yatıp tahliye olmadı mı? nasıl tahliye ettilerse orası da büyük bir muamma. bu, güya ahlâk ve hak hukuk timsali olan bir polisi canlandıran erdal beşikçioğlu, güven kıraç ve diğerleri; nasıl bu adamla tekrar iş yapmayı içlerine sindirebiliyorlar; nasıl hiçbir şey olmamış gibi güle eğlene film çekiyorlar?? bu nasıl bir iğrençliktir, nasıl bir akıl tutulmasıdır. üç kuruş için değiyor mu gerçekten?

    o zaman, ozan güven neden iki senedir ekranlarda yok? üstelik onunki darp idi, cinayet de değil. ya da, bir adamı öldürdüğü için yılmaz güney'i neden eleştiriyorsunuz o halde? leyla ile mecnun setinde ezgi asaroğlu'nu darp eden, ama yine de her dizide ve filmde yer almaya devam eden ushan çakır'ı neden konuşuyoruz o zaman? veyahut ahmet kural'ı? hı?

    herkesin yaptığı yanına kâr kalacaksa, doğru düzgün bir yaptırımı olmayacaksa; o zaman biz neyi konuşuyoruz? ya hiç konuşmayalım kimin ne yaptığını, ya da konuşacaksak herkesi konuşalım. en sevdiğimiz dizinin yazarı bile olsa. vince gilligan de olsa!

    ben hiçbir zaman behzat ç. izleyicisi olmadım ama, bu herif breaking bad bile yazsa; açıp bir saniye dahi bakmam. izleyecek olanlar da, neye onay verdiklerini tekrar bir düşünsün isterim.

    meramım bu kadar. herkese iyi geceler.

  • kettle'a bile bu kadar mutlu olan zavallı bir kadına amma iğrenç tepkiler gelmiş.
    bela okuyan olmuş, kocan ölsün diyen olmuş.
    dahi anlamındaki de'yi ayıramayan moronlar vurmuş da vurmuş.
    kötüsünüz lan. geberin.

  • haberi okumadan önce anneye saçını taraması için tarak hediye etmek istemiştim ama annenin açıklamalarını okuyunca;

    "ne derdin var rezil, terbiyesiz. ne derdin var hayvan. en iyi okullarda okuyorsun. en iyi şeyleri yiyor içiyorsun hayvan. 40 yıllık devlet memuruyum rezil ettin bizi. "

    fikrim değişti.

    kadın muslukları açıp bütün imkanları sağlamış. kız ilgi beklemiş anne de, kızına en iyi şeyleri sunmakla ergen kızının mutlu olacağını düşünmüş.

    anneye 8 de 4, kıza da atlarken, denize atlar gibi burnunu eliyle tıkadigi için 8 de 1 kusur veriyorum.

    8 de 3 kusur ise buraya yazdığım için bana.

  • - gerektigi zaman aksamlari da kalabilir misiniz?
    - tabi, download'larim bitmeden cikmam..

  • cep telefonu ile konuştuğu ve emniyet kemeri takmadığı için öğretmenin ceza aldığı yer alıyor basında.

    ayrıca ben hocayım sizin gibi öğrenciler yetiştirdim bana saygı da kusur etmezler açıklaması da böyle durumlarda ayrıcalık istemek olarak algılanır ve açıkçası beni ayar ederdi herhalde.

    neticede bu görüntüyü basına vermek hiç hoş olmamış ama bir akademisyen olarak polis arabasına vurup çığlık atmak da çok yakışıksız ve komik olmuş.

  • birinin hayatının değişmesine vesile olduğunuzu görmek bu detaylardan biridir;

    bundan yıllar önce, ben henüz 18 yaşında bir üniversite öğrencisiyken, her zaman gittiğim kuaföre saçlarımı boyatmaya gittim. kuaförüm dünya tatlısı bir insandı, saçımı boyadı ve "sen dur burda ben bir markete gidip geleceğim" dedi ve gitti. birkaç dakika sonra içeri orta yaşlı bir kadın ve genç bir kız girdi, maddi durumlarının çok kötü olduğu her hallerinden belliydi. genç kızın annesi bozuk türkçesi ile bana; "bütün çevre kuaförleri gezdik, çırak lazım mı diye soruyoruz tek tek, kızım iş öğrensin istiyorum, kendini kurtarsın istiyorum ama hiçbirine lazım değilmiş son olarak buraya geldik, inşallah artık bu kapıda yüzümüze kapanmaz" dedi. biraz daha sohbet ettik, kadının en büyük çocuğu buraya getirdiği 16 yaşındaki kızıymış, 3 çocuğu daha varmış ve eşi iki yıl önce vefat etmiş, eşi vefat ettikten sonra kızı okulu bırakıp açıktan devam etmiş ve çeşitli işlerle para kazanmaya çalışmış.

    hikayeleri beni oldukça üzdü ve "yarın sabah gelip başlasın" dedim. onların gözlerindeki o sevinç yıllar geçmesine rağmen hafızamdan hiç silinmedi. ama bir sorun vardı, bir başkasının iş yerine ondan habersiz bir eleman almıştım, sonuçta kuaförüm beni ne kadar severse sevsin onun sadece müşterisiydim. eğer kuaförüm kabul etmezse yarın o genç kız geldiğinde çok daha fazla üzülecekti. bu yüzden o gelmeden planlar yapıp gerekirse ailemden aldığım harçlığın bir kısmını düzenli olarak ona verip, çırağına harçlık olarak vermesini teklif edecektim.

    kuaförüm geldiğinde, nasıl bir tepki vereceğini tahayyül edemeden, konuya direkt "ben buraya bir çırak aldım" diye girdim. şaka yaptığımı düşündü ve gülmeye başladı, ciddi olduğumu anlayınca "olmaz! hırlı mıdır hırsız mıdır bilemem" dedi. ben yalvarmaya ve durumlarının çok kötü olduğundan bahsetmeye devam ettim. sonunda orta yol olarak en azından 15 gün benim hatrım için denemesini teklif ettim. kabul etti ve boynuna sarıldım. sonra elemanından inanılmaz memnun kaldı ve onu kuaförlük okullarına gönderip, bütün sertifikaları almasını sağladı. 3 sene daha o kuaföre gitmeye devam ettim. o kız orada inanılmaz güzel işler başarıyordu ve ben gördükçe mutlu oluyordum. sonra oradan ayrıldım ve bir daha gidemedim.

    bugün fön çektirmek için bilmediğim bir semtte alelade bir kuaför aramaya başladım ve büyük güzel bir kuaför salonu gördüm. kapıdan içeri girdiğimde o yıllar önce gördüğüm küçük kız karşımda duruyordu, durup bana bakakaldı, ben tanıdı mı acaba diye düşünürken boynuma sarıldı ve "sayende" dedi. gözlerim doldu, kuaför salonu onunmuş, iki kardeşini üniversitede okutuyormuş. bütün gün ağzım kulaklarımda gezdim. hayır efendim! fönü beleşe getirdiğim için değil tabi, küçük bir çabamın güzel şeylere vesile olduğunu gördüğüm için.

  • babamın mezar taşına koyduk biz. henüz qr kodunun açtığı linki aktif etmedik lakin o linkin domainini satın alıp rezerve ettik. bu siteye babamın hayatından kesitlerden oluşan hoş bir kolaj yapacağız, onu tam olarak hatırlatayamayan tanıyamamış torunları yıllar sonra bile kabrinin başına geldiğinde onun hakkında biraz da olsa görsel olarak anımsayabileceği bir şey olsun istedik.

    görsel

    edit : isimler mozaiklendi.

    debe editi: o kadar güzel mesajlar ve temenniler aldım, beni, babamı hiç tanımamış insanlar içtenlikleriyle samimiyetleriyle yazdılar, yüreğime dokundular, acımı paylaştılar. aradan kaçan bir kaç çürük çarık nezaketsiz insanı dahi görmezden gelircesine okudum yanıtladım hepsini.. her ne kadar "sözlük çok bozdu" dense de, burada halen yürekleri güzel yüzlerce, binlerce insan var, biliyordum tekrar gördüm tecrübe ettim ve bu beni çok mutlu etti, siz de bunun farkında olun isterim, kötülükleri negatiflikleri değil pozitif, samimi-içten insanları görün isterim çünkü tahmin edilenden çoklar ve içten iyi insanlar.. saolun varolun dostlar, iyi ki varsınız..

    babamın mezar taşında yazan şu sözü de yazmak yerinde olur diye düşünüyorum;

    "dürüstlük ve iyiliği hayat felsefesi edinmiş canımız babamız, "her şeyden önce iyi insan olun" öğüdün senden bize en büyük mirastır."

    huzur içinde uyu canım babam..

  • o isikli yildizlar yok mu hala ıstiklal'e gidince bize maziyi hatirlatan o yildizlar. o yildizlarin ustunde de selocanli turkcell reklami olmali tabii, yilbasindan once alisveris yapilmaya gidilmis. kar yagiyor, kalabalik ama insanlar bir birine carpmiyor. arap turistler vara vara diye cocuk kovalamiyor, sonra tramvay agaclarin arasindan yavasca geliyor, farlari acik. daha sonra yukari dogru cikiyorsun, kizilkayalar var, hemen 2 tane islak atiyim diyorsun sonra dolmusa gecerim ya da akm onunden otobuslere... kizilkayalar'a geldiginde bu adamlar gezi'de bize hamburger vermedi demiyorsun, otobuste bu soforler bizi sopayla kovaladi demiyorsun, biniyorsun kirmizi beyaz korukluye geliyorsun eve, yilbasi programinda huysuz virjin varmis, hadi bakalim...

    edit: cadde patates oldu, ne kasmışım yazarken. püü