hesabın var mı? giriş yap

  • imparator i. justinianus'un emriyle inşa edilen müthiş yapı. (bkz: kubbeli bazilika)

    justinianus tahta çıkarken böylesine muhteşem bir yapıyı inşa ettirmeyi düşünüyor muydu yahut onu bu yapıyı inşa ettirmeye iten sebep neydi? bu konuyu biraz irdeleyeyim:

    6. asra girildiğinde bizans imparatorluğu'nda iktidar uzun süredir leo hanedanının elindeydi. tarihler 9 temmuz 518'i gösterdiğinde imparator i. anastasius'un veliahtsız ölümüyle tahta kimin çıkacağı sorunu doğmuştu. bu kriz esnasında köylülükten gelip, saray muhafız komutanlığına kadar yükselen justinus tahta oturmuştu. böylelikle imparatorlukta jüstinyen hanedanının devri başlamıştı.

    alt tabakadan gelen birinin iktidarı elinde tutması bazı kesimleri fazlasıyla rahatsız etmekteydi. en başta da eski hanedan üyelerini. bu hanedan üyelerinden bir tanesi prenses anicia iuliana'ydı. kendisi batı roma imparatoru olybrius'un kızıydı. anne tarafından dedesi de iii. valentinianus idi. kendisi hem batı roma'ya hükmetmiş valentinianus hanedanına hem de doğu roma'ya hükmetmiş theodosius hanedanına mensuptu. yani devrin en önde gelen soylularından biriydi. ihtiraslı bir kişiliğe sahipti. 512 senesinde anastasius'u devirip kocasını imparator yapmaya çalışmışsa da başarılı olamamıştı. papayla olan mektuplaşmaları, devrin bir eserinde imparatoriçe gibi tasvir edilmesi siyasi gücünün en önemli göstergelerindendir. görsel

    prenses, 524 yılında gücünü ve asaletini sergilemek maksadıyla theodosius forumu civarına büyük bir bazilika inşa ettirmeye karar verdi. üç yılın sonunda da o zamana kadarki en muhteşem, en gösterişli yapı ortaya çıktı. devrin ilk kubbeli bazilikasıydı bu ve süleyman mabedi'ni örnek alarak inşa edilmişti. aziz polyeuktos kilisesi prenses bu eşsiz yapıya yazıt* da kondurmuştu. yazıtta bazilikanın inşa sürecinden, bazilikanın banisi olan kendisinden ve kendisinin soyunun gücünden, şanından, şöhretinden bahsediliyordu. yazıtta yer alan bir bölüm şu anki konumuz açısından oldukça önemli. o bölüm: ''bir tek o, tanrı'ya bir ev hediye ederek şöhret olan süleyman'ın bilgeliğini aşmış ve zeminden yıldızlara, doğudan batıya her iki taraftaki gün ışığı ile parlayarak kendini genişleten tanrı evi ile zamanın sesi olmuştur.'' görüldüğü üzere bu bölümde prensesin bu görkemli yapıyı inşa ettirerek kral süleyman'ı geçtiği vurgulanmak istenmiştir.

    bazilikanın inşasına başlandığı dönemde justinus tahttaydı. inşaatın bittiği ve bazilikanın açıldığı 527 senesindeyse i. justinianus tahta geçmişti. yani imparatorluk yönetimi artık resmen jüstinyen hanedanındaydı. prenses bunu kabullenemiyordu. itibarını, soyluluğunu vurgulamak için de böylesine muhteşem bir yapıyı inşa ettirmeye başvurmuştu. böylelikle mevcut imparatorun ve ailesinin itibarını sarsacak, tüm dünyaya yönetimde olmayı hak eden asıl ailenin kendi ailesi olduğunu gösterecekti. kısacası bu bazilika ve yazıtı justinianus'a açık bir meydan okumaydı.

    justinianus'un bu gelişmelere ne denli öfkelendiğini tahmin etmemek mümkün değil. bir imparatorun dışında, özellikle de bir kadın, nasıl devrin en büyük bazilikasını inşa ettirebilirdi? prenses bazilikanın açılışından bir sene sonra hayatını kaybetti. fakat oğlu nika ayaklanması (532) esnasında suçlu bulunup sürgüne gönderildi. bu sürgün justinianus'un intikam için attığı ilk adımdı. prensesin ailesinin itibarını zedelemeyi başarmıştı. ayaklanma esnasında prensesin bazilikası da şehrin ikinci ayasofya kilisesi de fazlasıyla hasar görmüştü. bu gelişmeler justinianus'u ayasofya'nın inşası kararını almaya iten gelişmeler oldu. ayaklanma sona erdikten kısa bir süre sonra, imparatorluğun en önemli mimarlarını daha önce görülmemiş büyüklükte bir bazilika yapmaları için görevlendirdi.

    5 yıllık bir inşaatın sonunda ayasofya ortaya çıkmış oldu. açılışı büyük bir törenle yapıldı. bu açılış esnasında imparatorun; ''süleyman seni geçtim'' diye bağırdığı söylenir. fakat imparator burada sahiden süleyman'a mı seslendi, yoksa kendisine süleyman üzerinden meydan okuyan anicia iuliana'ya mı seslendi? kim bilir? :)

    son olarak;
    aziz polyeuktos kilisesi varlığını 13. asra kadar sürdürebildi. kalıntıları için: link
    ayasofya ise tüm ihtişamıyla yıllara meydan okumaya ediyor.

    kaynaklar:
    + dilek maktal canko - ''bizans prensesi anikia ıuliana'nın baniliği ve aziz polyeuktos kilisesi'' - mimarlık ve yaşam dergisi - cilt: 2, sayı: 1.
    + nevra necipoğlu - ''anikia ıuliana'' - dünden bugüne istanbul ansiklopedisi - kültür bakanlığı ve tarih vakfı yayını.
    + elif naz şengün - ''anicia iuliana'' - gorgon dergisi - sayı: 2.

  • istanbul ahl'den yurtdışına gitmek üzere havalanındayım. sırada hemen önümde kara çarşaflı bir kadın ve bir adam, kabindeki polisle aralarında bişeyler oluyor, konuşmalar falan, neyse sonra geçiyorlar. sıra bende pasaportu uzatıyorum.
    kabindeki memur başlıyor söylenmeye.
    - heryerini kapatmış sadece gözleri var, yüzünü görmem lazım, kontrol için, uğraştırdılar bir sürü.
    - açtı mı sonra?
    - müslim falan bişeyler dedi, e ben de müslümanım dedim, açtı sonra.
    - nerelilermiş?
    - türkmenistan*, ya ben çok meraklıyım sanki senin karının yüzünü görmeye. zaten buradan ne ruslar, ne ukraynalılar geçiyor!!!!
    - ee evet siz de haklısınız tabi.

  • maalesef büyük ihtimalle ceza dahi almadan kurtulacak sürücüdür. 2001 yılında babamı levent ışıklarda çarpıp kaçan bir sürücü yüzünden kaybettim.sürücü 4 yada 5 gün sonra teslim oldu.kaza sırasında plakası düşmese büyük ihtimalle teslim dahi olmazdı.oldukça varlıklı bir ailenin oğlu.arayıp başınız sağolsun bile demedi.görgü tanığı olmadığı için ve davalı avukatının çeşitli hukuk cambazlıklarıyla dava 11 sene sürdü ve zaman aşımından düştü. sonucunda fail ceza almadı ve 3 kardeş babasız büyüdük.sonra birisi gelip bana adalet hak hukuk desin.

  • sokakta çöp karıştıran dalmaçyalıları, husk'yleri, terier'leri görünce içimi bir hüzün kaplıyor...

    sokak köpeği doğuştan "alfa". çöpten yemeye alışmış. çomar doğmuş, çomar ölecek. işini biliyor, fırsatçı, uyanık, açgözlü. hayatında hiç sevgi görmemiş, onun için kendinden başkasını sevmiyor.

    ama sen asil bir köpeksin, kuru mamalarla beslenmişsin, yıkanmışsın, bakılmışsın, sevilmiş, şımartılmışsın. sonra birden bire sokakta tek başına bırakılmış, "başının çaresine bak" denmişsin.

    allah hiçbir canlıyı gördüğünden geri koymasın... çok zor çok...

  • olayın travmatik olduğu ortada ve kimse böyle bir olay yaşamak istemez. ancak haberden anladığımız kadarıyla doktor bebeğin ters geldiğini görüp erken doğumun risklerini hesaba katıp sezaryen ameliyat önermiş, aile kabul etmeyip normal doğum istemiş. normal doğum sırasında da bebek ölü doğduğu için gerekli manevralar yapılarak bebeğin kafası kesilip içeride bırakılmış ve sonra ameliyatla alınmış. çünkü bebeğin ölü olduğu anlaşıldığı anda öncelik tamamen annenin sağlığını korumaya yöneltilir.

    annenin o sırada bebeği çırpınıyor görmesi anlaşılabilir bir yanılgı olabilir. böyle riskler bütün doğumlarda malesef vardır ve bu durum otomatikman birilerini suçlu yapmaz.
    burada gördüğüm tek suçlu üç beş tık fazla almak için soruşturmalardan aklanmış olmalarına rağmen doktoru ve hastaneyi karalayan habercilerdir. öyle bir anlatmışlar ki okuyanlar lego parçası gibi kafanın löp diye yanlışlıkla kopuverdiğini düşünecek.

    bu gibi haberlerde "habercilerin" yapması gereken iki tarafı da dinleyip objektif bir şekilde bilgileri sunmaktır. etik olan yaklaşım budur.

  • çilemin çilesine sıçayım. içim cayır cayır yandı öyküsünü okurken...

    kadına sahip çıkmayan, arkasında durmayan ailesine de sıçayım!

    yeni evlilik, gebelik, loğusalık, bu dönemlerde insanın kafası karışık olur. bilirim, yaşadım.
    gencecik bi kız, evlendiği şerefsizden hamile kalmış. belli ki kafa gitmiş, insiyatif kullanıp ayrılık kararı vermekten; arkasında durmaktan aciz...
    şikayetçi oluyor, terkediyor, ama bi şekilde hep geri dönüyor... belli ki ayrılığıyla ilgili aile desteği de görememiş...

    "kızım bu şerefsizden adam olmaz, gel dön evine. torunumuzun da senin de başımızın üstünde yeriniz var" deselerdi böyle mi olurdu?

    sanmam...

    eşinden dayak yiyen arkadaşım oldu benim. eve kitleyip evire çevire dövdü kızı adam... kız karakola gittiğinde "kocanı çağıralım, barışın. evlilikte olur böyle şeyler" cevabını aldı. ısrarla adli tıbba sevkini istediğinde (darp raporu alacaktı) gene aynı cevapla karşılaştı...

    eve döndü, ailesi fiske vurmadıkları kızlarının dövülmesinden rahatsız; ama boşanırsa toplum önünde yiyeceği "yollu" damgasından daha bi rahatsızdı.. önce ses etmediler, sonra onlar da başladı goygoya...

    bi de izmirli bu aile. olay izmirde oluyor yani, kırsalda bi yerde değil.

    çilem'in çilesine sıçayım hasılı. sanki toplum, aileler, kolluk kuvvetleri, yargı filan topluca kadının alehine işbirliği içindeler.. sıçtımının düzeni, hep kadınların ümüğüne çöküyor!

    ha bi de aklıma gelmişken;
    (bkz: yıkayınca çıkmıyor nevin size bakıyor)

    duruşmada ceket giy kız çilem. ceketin düğmesini ilikleyene iyi hal indirimi yapıyolar