hesabın var mı? giriş yap

  • bak desen ki günümüzde et yemeye ihtiyacımız yok, çünkü tarım var, etin verdiği kaloriyi alabiliyoruz. derim ki gerzekçe bir argüman değil.

    ama ne tarih bilirsin ne biyoloji bilirsin ne bilmemne...

    bak bi özet geçelim.

    atalarımızın diyeti: ne bulurlarsa onu yemek. meyve, tohum, böcek, tavşan mantar...

    ne bulursak yiyorduk.

    sonra ateşi bulduk. ateşi bulmamızla yiyecekleri pişirerek yemeyi öğrendik. ve çiğ şekilde yememiz ve sindirmemiz saatlerce sürecek(neden? çünkü dedim ya böcek möcek yiyen hayvanlarız, sindirim sistemimiz ona göre evrimleşmişti) eti pişirerek 1 saatte "sofradan kalkar" hale geldik.

    pişmiş yiyeceklerin sayesinde bağırsaklarımız kısaldı, bağırsağa harcadığımız enerjiyi de beynimizi büyütmeye yönlendirdik.

    1 parça etin sağladığı kalori için saatlerce yerde tohum böcek arayıp yememiz lazım. böylece, etin verdiği inanılmaz kalori patlaması ve bağırsakların kısalmasının verdiği avantajla beynimiz büyüdü, sonra o oldu bu oldu işte.

    köpek dişin var, türün mamutların, dev slothların, filkuşlarının soyunu tüketmiş hala insan doğasında et yemek yok diyen adam zır cahildir.

  • çok çok üzücü, ölüm haberi geldi. - people

    evdeki jakuzide boğulmuş halde bulunmuş. cardiac arrest (kalp durması) nedeniyle yardım istemiş asistanı. uyuşturucu madde vs. yokmuş etrafta.

    gerçekten çok üzüldüm. geçenlerde burada alkolizm ile ilgili söylediklerini paylaşmıştım bir söyleşisinden. bunalımlı olmadığını, alkolizmin bir beyin hastalığı olduğunu anlatıyordu.

    ve kendisinin de "neden neden" diye sorduğunu, "6 kardeşiz ama neden ben, neden ben bunu çekmek zorundayım" dediğini anlatmıştı o söyleşide.

    (bkz: alkolizm/@theriver) #156825035

    çok ağlayan bir bebek olduğunu, 30 günlük iken ailesinin kendisine doktor önerisiyle, ağlamaması ve kolay, rahat uyuması için, günümüz dünyasında verilmeyecek bağımlılık yapan bir ilaç verdiklerini, hatta o dönemde çekilmiş fotoğraflarında da sarhoş bir bebek gibi göründüğünü (verilen ilaç nedeniyle)... evdekilerin güldüğünü ama bu ilacın o dönem bebeklere verilmesinin çılgınlık olduğunu söylüyordu. yani alkolizminin başlangıcının bu olay olduğunu düşündüğünü (belli ki bünye daha 30 günlükken verilen bağımlılık yapan bir maddeye bağımlılık yapmıştı) anlatıyordu videoda. - youtube

    "zayıf bir insan değilim, çok güçlü bir insanım ama bu bir hastalık. 'sadece bırak' dediklerinde, suratlarına bir yumruk atmak istiyordum, öyle bırak demeyle bırakılmıyor, bu bir hastalık."

    anılarını yazdığı kitapta bir yerde şöyle diyormuş: "i should be dead. why am i alive?" (ölmeliydim. neden yaşıyorum?)

    soru: anılarınızı yazmak, bu sorunun cevabını bulmanıza yardım etti mi?

    matthew: hayatta olduğum için çok şanslıyım. başkalarına yardım etmek için. alkolizm ve içmem konusunda 'senin hatan değil' diyen bir doktor, bunu bana ilk kez söylediğinde çok şaşırmıştım ve bu benim içkiyi bırakmamda çok faydalı oldu. zayıf olduğum için değil, bu bir beyin hastalığı olduğu için böyleyim ve bir hastalıkla mücadele ettim hayat boyu. şimdi ben de bunu bilmeyen ve yardıma ihtiyacı olan başkalarına anlatıyorum.

    ben ne kadar kötüyü gördüysem, benim kadar kötüyü, dibi görmüş başkalarının da buradan çıkılabileceğini görmeleri için devam ediyorum, ve devam ediyorum, ve devam ediyorum. onlara bunun yapılabileceğini göstermek istiyorum.

    5 ay hastanede yattım ve ecmo makinesine bağlamışlardı beni. doktorlar aileme buradan çıkamayabileceğimi söylemişler. o makineye bağlanan kişilerin çoğu ölürmüş. o gece, benimle birlikte 5 kişi o makineye bağlandı ve sadece ben hayatta kaldım, diğerleri öldü. ailemin hastaneden sağ çıkamayabileceğimi duymalarına üzüldüm. yaşadığım için çok sevinmem gerekirdi belki, ama ben ailem bu sözleri duyduğu için çok üzgündüm, kızgındım.

    öldüğümde ilk akla gelenin friends dizisi değil, alkolizmle başa çıkmamın olmasını ve başka insanlara da bu konuda yardım etmemin hatırlanmasını istiyorum.

    soru: alkolü bırakmaya çalışanlara tavsiyeniz nedir?

    matthew: alkolik olduğunuzu saklamayın. elinizi kaldırın ve acı çektiğinizi, içtiğinizi söyleyin, yardım isteyin. hastalık her zaman geri dönebilir, ama yardım isteyin.

    soru: bu kitabı yazarken kendinizle ilgili yeni bir şey öğrendiniz mi?

    matthew: ölüme ne kadar yaklaştığımı gördüm, bunun ne kadar sık olduğunu gördüm ve tekrar asla bunun olmasını istemediğimi.

    soru: nasıl hatırlanmak isterdiniz?

    matthew: iyi yaşadı, iyi sevildi, arayışta olan ve en önemlisi başkalarına yardım etmek isteyen biriydi diye hatırlanmak isterim.
    __________
    evet beni ağlattı, uzun süre acı çekerek yaşayan herkes adına ağlattı.

    yaklaşık bir ay önce, 17 eylül'de bu söyleşiyi ilk izlediğimde bu final anlamı içeren sorulardan pek hoşlanmamıştım, 'bu insanlar da niye böyle şeyler soruyor, sanki adam ölüyor gibi' demiştim. kariyerinin zirvesini geçirmiş olabilir bir kişi, ama hayatı bitmiş gibi sorular sorulması hoşuma gitmemişti. onlar elbette, hayatını anlatan bir anı kitabı üzerine konuştukları için sormuşlardı bu soruları.

    kendisinin de söylediği gibi, iyi yaşadı, çok sevildi ve hem friends'de güldürerek, hem alkolizm konusunda aydınlatarak insanlara yardım etti.

    rest in peace, matthew.
    *
    friends dizisini matthew'ın sonradan neden hiç izlemediğini sorgulamış biri yukarıda. bu, söz ettiğim söyleşide ona da değiniyor kendisi. her sezon alkol mü, bir madde mi ne kullandığını dizide kendi görüntüsüne bakınca hatırladığını ve bundan hoşlanmadığı için, bugüne kadar izlemediğini... ama artık bu konuda da fikrini değiştirdiğini, tüm dünyayı etkilemiş ve çok sevilmiş bu diziyi kendisinin de izleyerek gülmek istediğini söylüyor.

    bağımlılıktan kurtulmak için 10 milyon dolar harcadı. #158247131
    alkole nasıl başladı, nasıl bağımlı oldu? #158274528
    dizi arkadaşlarından kısa taziye. #158293146
    (bkz: matthew perry/@theriver)

  • küçükken yalan söylediğimiz zaman "atma recep din kardeşiyiz" derdik ya hani; neden ahmet, mehmet değil de recep denildiğini şerefsizim yeni anladım.

  • son görülme tarihi değişmesin diye her attığı mesaj için internet bağlantısını kesip, mesajı yazıp, whatsapptan çıkıp interneti açıp bunu defalarca kere tekrarlayan insanların olduğunu gösteren program.

    daha iyi bir yöntem biliyorum: kız arkadaşınız/erkek arkadaşınız saat kaçta online olduğunuza takıyorsa ondan ayrılın. kavga çıkarıyorsa ondan ayrılın. bu kadar salaksa ondan ayrılın. bu tarz şeyleri dert eden bir adamla/kızla ne işiniz var? kılıbık mısınız nesiniz anlamıyorum. ona ne abi? istersem 06:00 da bakarım istersem 18:00'de. milletin bu kadar kölesi olmayın lan. özel hayatınıza saygı duymuyorsa basın tekmeyi gitsin.

    hep siz yüz veriyorsunuz diye böyle yapıyorlar, benden söylemesi.

  • hep gülümse adam

    ilk önce kendisi hakkında çok bilinmeyen bir kaç hikaye paylaşmak istiyorum:

    birincisi blake griffin'in tanık olduğu bir hikayedir:

    abd basketbol takımı, basketbol kampı için las vegas'a gittikleri günün ilk gecesinde, blake griffin kobe'nin temmuz ayında ve çölün ortasında yaklaşık 64 km bisiklet sürdüğü söylentilerini duymuş ve "64 km? bir gecede? siz buna inanıyor musunuz??" diye tepki vermişti.
    daha sonra ekleyerek "bu olayı duyduktan sonra bir dahaki sefere bryant'a eşlik etmek için sormayı planladım." demişti.
    griffin'in o gün tek öğrenmek istediği kobe'nin çölde gece vakti 64 km bisiklet sürüp sürmediği gerçeğiydi.
    "şehir efsanelerini severim. kim sevmez ki?"
    fakat daha sonra blake griffin olayın doğru olduğunu öğreniyor. nasıl mı? kobe hayatı boyunca beraber çalıştığı antrenörü tim grover'a hazırladıkları yaz spor programına bisiklet antremanları da eklemek istediğini söylüyor. bunun üzerine grover bir takım araştırmalar yapıyor ve 3 tane bisiklet kiralıyor -bir tane kendisi için, bir tane kobe için ve bir tane de kobe'nin yakın koruması için- ve abd takımının ilk antreman gününden önce kafalarına ışıklı şapkalardan takarak yolculuğa başlıyorlar.
    grove: "sabaha karşı 2 sularında antrenman bitmiş ve sabah 7:30 da takımla beraber fitness salonunda yerimizi almıştık" diyor.

    bu gibi hikayeler, blake griffin ve birçok nba oyuncusuna şehir efsanesi gelirken, kobe bryant için sıradan bir salı akşamıydı.

    majesteleri'nden taktik alırken

    bir başka hikaye ise kobe'nin neredeyse her maç arasında takım arkadaşlarını bir araya toplayıp, eline laptopu alıp nasıl daha iyi hücum edebileceklerini gösterip, taktik vermesidir.

    '97 smaç yarışması'nda uçarken

    zaten kobe'nin her maç gününde ekstradan süper yoğunlukta idmanlar yaptığını bilmeyen yoktur diye umuyorum. hatta espn muhabiri rick reilly "yerde dizili olan 12 tane dubanın arasında koşup, durup, son enerjisine kadar şınav çektiğini gördüğümde kendimi hayranlıkla izlemekten alıkoyamamıştım. bir de bunu 7 set yaptığını görünce ona neden kobe dendiğini anlamıştım" demiştir.

    3 periyotta dallas mavericks gibi bir takımdan daha fazla sayı atarken

    shaq yazdığı kitapta o'nun için "salona girersiniz ve o'nu domuz gibi hırıldanarak ve top sürdüğünü görürsünüz; fakat kaçırmamanız gereken ufak bir nokta var, o da elinde top olmadan bunu yapmasıdır." demiştir.

    81 sayı sonrası bench'e alınırken

    kevin durant kendisi için: "abd basket kampında nadir, antrenman olmayan, boş günlerden biriydi. istediğimizi yapmamızı söyleyen koç, ayrıca isteyenlerin salonda çalışabileceğini söylemişti. ben ve jeff (green) biraz günün tadını çıkardıktan sonra birkaç tur atış çalışmak için salonun yolunu tutmuştuk. salona girdiğimizde kobe kan ter içinde kalmış ve çoktan çalışmasını bitirmişti. bizi gördüğünde "geç kaldınız. idman çoktan bitti" diyerek gülümsemişti. o gerçekten ilham verici bir basketbolcudur." yorumunda bulunmuştur.

    tek ve eşsiz mvp'si

    ron artest ise " üçüncü antrenman bitmiştir. izin verin de size kobe "jelly bean" bryant'ı neden sevdiğimi söyliym. sabaha karşı 6:45'te salonda olurum, ama black mamba 5:30'dan beri oradadır." demiştir.

    boston finalleri 7. maç sonu

    john celestand (eski takım arkadaşı) kendisi için " onun neden açık ara en iyi olduğunu anladığım zaman sezon öncesi antrenmanlarına tekabül ediyordu. wizards'a karşı oynanan bir maçta kobe şut attığı elin dirseğini kırmıştı. o her zaman antrenmanlara bir buçuk saat önceden gelerek, hep ilk gelen isim olmuştu. fakat artık bunun bir son bulmasını ve antrenmana giden ilk ismin ben olmasını istiyordum ki new jersey'de oynarken bu hep böyle olmuştu. sakatlığa ek olarak bir de benim basket salonuna kobe'den 25 dakika daha yakın oturduğumu söylemek isterim. bunu üzülerek ve kendimden utanç duyarak söylüyorum ama o gün kobe'nin sakatlığından dolayı orada olmayacağını adım gibi biliyor ve buna seviniyordum ki zaten o sakatlığa da gelmesi imkansızdı. değil mi?
    salona ilk adımımı atıyorum ve içeriden basketbol topunun sesini duyuyorum. hayır! bu olamazdı! hayır, hayır! ya da.. evet olabilirdi... eğer söz konusu kobe ise her şey mümkün olabilirdi. aynı onu orada sağ elinin sarılı ve terli bir biçimde sol eliyle şut açmaya çalıştığını görmem gibi." demiştir.

    yıllar geçer kobe jordan'a taktik verir :)

    abd takım koçu robert'ın ağzından: "gece saat 3:30 sularında tv karşısında casablanca'yı izliyor ve uykuya dalmak üzereydim. yatağa uzandım ve o da ne? kobe gecenin köründe beni arıyor. büyük bir endişeyle telefonu açtım: - selam rob. umarım rahatsız etmiyorum?
    + hayır, hayır. noldu, merak ettim?
    - koç senden bir iyilik isticem. bana kondisyon antrenmanımda yardımcı olabilir misin? hepsi bu.

    saatimi kontrol ettim ve saat sabaha karşı 4:15'ti.

    +tabiki. o zaman tesislerde görüşürüz.
    hazırlanmam ve oraya gitmem yaklaşık 20 dakikamı aldı. tesislere vardığım ve kapıyı açtığımda kobe'yi gördüm. yalnız. öyle bir terlemişti ki sanki yüzmeden çıkıp gelmişti. ve saat sabahın 5'iydi.
    daha sonra istediği antrenmanı 1 saat 15 dakika boyunca yaptık. ordan ağırlık salonuna geçtik ve burada 45 dakika boyunca çoklu güç idmanlarından oluşan programını yaptı. daha sonra ben eşyalarımı toplamak için salona geçtim çünkü saat 11'de tekrardan bu parkede olmak zorundaydım. kobe'de diğer salona geçti ve yolları ayırdık. ertesi sabah uykulu, yorgun ve baş ağrısıyla birlikte uyku bölünmesinin bir insana yaşatabileceği her yan etkiyi yaşıyordum; teşekkürler kobe'ye. bir şeyler yedikten sonra tesislere gittim. tüm ekip oradaydı; özellikle bu kısım anılarımda hala canlıdır. lebron ile carmelo aralarında bir şeyler konuşuyor ve koç krzyzewski durant'e bir şeyler açıklamaya çalışıyordu. sağ tarafta ise kobe şut çalışıyordu. yanına gittim ve "bu sabah iyi çalıştık değil mi?" dedim.
    - anlamadım koç?
    + bu sabah diyorum. sabahın körü diyorum. iyi çalıştık.
    - evet koç. gerçekten teşekkür ederim.
    + e sen ne zaman bitirdin?
    - neyi?
    + idmanı? ne zaman çıktın tesislerden?
    - birazdan çıkarım. 800 tane daha şut çekiym de öyle.
    o an ağzım açık kalmıştı. allah'ım bu nasıl bir basketbol aşkı, bu nasıl mükemmelliyetçiliktir? ne kadar çalışkan olduğu ile ilgili her hikaye, her cümle kesinlikle doğru. kendinden 10 yaş küçük oyuncuların üstünden smaç basmayı nasıl başarıyor şimdi çok daha iyi anlıyorum."

    biri smaç mı dedi?

    yine shaq'in otobiyografisinden: "çok genç ve bazı yönlerden tam anlamıyla gelişmemiş bir çocuktu, fakat şunu söyleyebilirim ki kobe'nin şu an yaptıklarını, kendisi bana çok önce yapacağını söylemişti. bir gün takım otobüsünde otururken bana "bir gün lakers'ta en çok sayı atan oyuncu olacağım, 5 ya da 6 şampiyonluk yüzüğüm olacak ve nba'in en iyi oyuncusu olacağım" demişti. bunu duyduğumda "he tabi tabi" diye tepki vermiştim. daha sonra gözümün içine bakıp bana "nba'in will smith'i olacağım" demişti".

    o günler güzeldi

    2007 yılında kobe basketbol akademisi'ne katılan ve ülkenin o dönemdeki en gözde genç oyuncularından olan o.j. mayo kobe'nin yanına giderek, ondan kendisiyle birebir antrenman yapması için ricada bulunuyor. kobe mayo'nun bu isteğini kırmayarak, "tabiki yaparız. saat 3'te görüşmek üzere o zaman" der.
    saat 3 olur, geçer. ertesi gün mayo kobe'ye öğleden önce nerede olduğunu sorar çünkü kobe antrenmana gelmemiştir. kobe ise buna cevap olarak "gece 3 demiştim, öğlen 3 değil." diyerek mayo'yu dumura uğratmıştır.

    https://www.youtube.com/watch?v=d1d5ahyvlru

    kimi zaman babası, kimi zaman belalı sevgilisi phil ile

    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    kariyer boyunca atılan toplam sayıda jordan'ı geçtiği zaman the player's tribune için yazdığı yazı:

    "zero (sıfır)"

    sıfır. 12 yaşında philadelphia'nın sonny hill yıldız liginde oynarken tüm sezonda attığım sayının toplamı. sayı üretemedim. ne tek bir serbest atış, ne tek bir turnike, ne de yanlışlıkla potaya giren bir sayı.

    babam "jellybean" bryant ve amcam john bu ligin efsaneleri arasındaydı. 2.08'lik uzun forvet babam ve 1.93'lük oyun kurucu amcam...

    tüm ailemi rezil ediyordum!

    http://i.hizliresim.com/v8zr7r.jpg

    o zamanlar belki de basketbolu bırakmalıyım diye düşünmüş ve futbol üzerine yoğunlaşmanın daha mantıklı olduğu kanısına varmıştım. işte tam bu noktada majesteleri'ne duyduğum saygı ve hayranlığım filizlenmeye başladı. çünkü jordan'ın lisede okul takımından daha birinci sınıfta çıkarıldığını; utanmanın ve yenilginin ne demek olduğunu bildiğini öğrenmiştim. fakat o, bu durumu kendisi için bir start noktası olarak görmüş, daha da güçlenmiş ve pes etmemişti. aynısını yapabilirdim ve bunu kendime bir görev olarak bildim. ben de başarısızlıklarımı kendimi ateşlemek için kullanmalıydım ve aileme-daha da önemlisini kendime- kendimi kanıtlama konusunda takıntılı hale gelmiştim. bunu yapabilirdim!

    bir kere takıntılı hale gelmiştim. basketbol hakkında her şeyi; tarihini, oyuncularını, temel noktalarını öğrenmiştim. sadece bir daha herhangi bir maçı sıfır sayı ile bitirme konusunda değil, aynı zamanda kaybetmenin verdiği acıyı bir daha yaşamama konusunda da kararlıydım. sayı üretebilmek için öldürücü içgüdülerim o gün doğmuştu.

    24 sene sonra ilham perimi geçtim.

    unutulmaz bir yolculuktu benim için. aynı zamanda büyük bir şerefti. babaların sokağa çıkma yasağını uyguladığının farkındayım ve babam gece üstümü örtmeden önce beni odama dişlerimi fırçalaması için gönderdiğinde lavaboya yavaş adımlarla gitmeseydim, diş macununun yerini birileri değiştirmiş gibi yapmasaydım, her bir dişimi 2 kere, dilimi de 3 kere fırçalamasaydım, diş etlerim kanayana kadar diş ipiyle oynamasaydım, ağzımın içi uyuşana ve yanana kadar gargara suyu ile çalkalamasaydım, bugün ben kobe bryant olamazdım.

    bunları yapmasaydım, sıfır sayı attıktan sonra kendimi toparlayamazdım ve bana ilham veren o adamı gururlandıramazdım.

    bütün desteğiniz ve sevginiz, dahası da içimdeki hırçın çocuğun bunu(sona geldiğimi) kabullenmeyi reddettiğini bile bile beni yalnız bırakmadığınız için sonsuz teşekkür ederim.

    sevgilerimle,

    mamba gider

    http://i.hizliresim.com/gvxepn.jpg
    ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    ve o an geldi çattı.

    biliyorum hayal ama bana sorsaydın fikrimi, kesinlikle tek cevabım olurdu: "yapılacak her şeyi yaptın". karşına geçip verdiğin kararın erken ya da geç olduğunu sana söylemezdim. çünkü biliyorum, geçerli sebeplerin var. fakat şunu bil ki bu sezon sonunda forman hiç olmadığı kadar değerli olacak.

    platonik aşkı nicholson

    biliyorum bu kobe'nin hayatının en zor anı. oynayabileceği en yüksek düzeyde basketbol oynamak istiyor ama artık vücudu buna izin vermiyor. profesyonel bir sporcu olmanın en zor yanı da bu olsa gerek diye düşünüyorum. ve yine eminim ki şu noktada, basketbolu en mükemmel şekilde bırakabilmek için her şeyini vermeye hazırdır. fakat o günler geride kaldı ve o her şeyini verme arzusu ölene kadar peşini bırakmayacak. aynısı bird'e de, jordan'a da ve daha nice bu spor için ölebilecek efsane isimlere de olmuştur. fakat o tükenme anına gelindiğinde, her şey bitiyor ve elinizden hiçbir şey gelemiyor. o'nu sevin veya ondan nefret edin fakat şunu unutmayın ki kobe'nin basketbola verdiği değer çoğu kişinin herhangi bir konuya verdiği önemden daha fazla olacaktır.

    ilk all-star mvp'si

    özellikle bu sezon onu her izlediğimde gözlerinde gördüğüm tek şey var: bu gece, her şeyin tekrardan iyiye gideceği günün başlangıcı olan gece. ama takım arkadaşları o kadar kötü ve o kadar kötü bir sistem içinde oynuyorlar ki, sanırım böyle kapanacak bu sezon.

    kobe ve jordan basketbol tanrısıydı benim için. tanrılar yorulur mu? pes eder mi? küçükken o duvarımda duran posterimdeki gibi olmasını istiyordum hep. bana basketbolu kobe ve jordan sevdirdi. şimdi kobe de gidiyor ve kimleri izleyecek bu gözler bilemiyorum? o estetikliği, o fade-away şutları, estetik turnikeleri, smaçları, üçlükleri, stop-jam shotları, fake'leri nerede bulcam?

    time-out'ta çizilen oyundan sonra zafere 1 adım kala kobe ve "pal" gasol

    basketbol seçmelerine gittiğimde giydiğim kobe forması, bana seçilmemi sağlayan o hırsı, o enerjiyi, o inatçılığı, o mükemmelliyetçiliği vermişti. tabii onunkiler yanında sıfır kalırdı.

    mvp-mvp-mvp diye bağırdıklarında seyirciyi alkışlaman, aşil tendonun koptuğunda bile o son serbest atışı atıp gitmen, her hırslandığında mamba dişlerini çıkarmanı nasıl unuturum?

    aşkı vanessa ve çocukları

    o 81 sayı attığın gece ve ekranın alev alıp, tepkilerimin gece bizimkileri uyandıracak kıvama geldiği an hala aklımda.

    ya peki redemption klibini izleyip gaza geldigimiz günler?

    ya peki "i told ya, i told ya" diye bizi kandırdığın videon?

    sürekli lebron ile karşılaştırılman ama buna rağmen, birlikte bütün açıklamaları tiye alır bir şekilde röportaj vermen?

    bunlari da unutamam.

    buzzer-beater ve winning shotlarin var ama, şu maçı hiçbir buzzer-beater'a değişmem.

    bir de, orlando final serisi bittiğinde çocuk gibi sevinmeni hiçbir zaman unutmıcam.

    http://www.rantsports.com/…nals-ronald-martinez.jpg

    seninle büyüdük. lakers seninle anlam kazandı. seni hep o sarı-mor forman ve dişlerini göstermenle hatırlıcaz.

    http://i.hizliresim.com/3ja0lr.jpg

    5-4-3-2-1.

    http://i.imgur.com/zxwexdv.gif

    http://i.imgur.com/kq3sepi.jpg

    http://i.imgur.com/kdtrb4q.gifv

    http://i.imgur.com/c6hypsy.gif

    http://i.imgur.com/2xu68ra.gifv

    http://i.imgur.com/frdniuq.gifv

    https://i.imgur.com/6wfccff.gif

    https://i.imgur.com/adibpro.jpg

    http://i.imgur.com/j6lfqyk.png

  • geçenlerde 4.5 yaşındaki oğlumu uyutuyordum. yanına uzandım. dikti gözlerini, yüzüme uzun uzun baktı ve en sonunda şöyle dedi:

    anne, sen neden oluştun, sevgiden mi?

  • engelle engelle bitmeyen numaralardır.

    tamam hayır işi yapıyorsunuz anlıyoruz. internetsiz ev kalmasın diye çalışıyorsunuz ama yetmez mi? her gün arıyorlar. birisini engelliyorsun öteki numara arıyor.

    bir bitmediler.

  • http://video.haber7.com/…niyeyi-calmaya-calisti-ama

    babamın dükkanının önünde birkaç tane sokak köpeğine bakıyoruz. cadde işlek bir cadde olsa da bu köpekler sadece köpeklerini gezdirmek için dışarı çıkanların köpeğine havlıyorlar. o kadar. o da bölgeyi koruma içgüdüsü ile yapılan bir şeydir herhalde. bunun dışında hiçbir zararları yok.

    havalar çok soğuduğunda üstlerini örtüyoruz yorganla. sağ olsun çevredeki duyarlı vatandaşlar da onlara bakma konusunda bize yardımcı oluyorlar. sahipsiz olsalar da, sokaklarda yatsalar da başıboş sokak köpeği olmaktan uzaklar yani.

    neyse bir gün dükkandayken 40-45 yaşlarında bir kadın ve oğlu köpeğe yaklaştılar. oğlunun elinde telefon vardı. ben de dükkanın içinden onları izliyorum. dükkanda dış mekanı gösteren kameradan onları izliyorum. herhalde foto çekecekler dedim. köpeklerin üstünü örttüğümüz için çok foto çeken oluyordu. onlardandır sanıyordum ama kadın sinsi sinsi yanaşıp, bir hamle ile köpeğin üstüne örttüğüm yorganı çekti. sonra katlayıp uzaklaşmaya başlarken çıktım dışarı ve aldım yorganı elinden. yolun ortasında da kadına bayağı bir söylendim.

    bu olay 2 ay önce yaşandı. bu konuyu buraya açma gibi bir düşüncem yoktu çünkü gerek yoktu. ama bugün buradaki köpeksiz sokaklar istiyoruz başlığını ve içeriğini görünce bunu isteyenlere bir örnek göstermek istedim.

    tabii ki başıboş, saldırgan köpeklerin yetkililer tarafından kontrol altına alınması gerekir. onlara bakmaları gerekir. ama türkiye'de yaşıyoruz. birbirimizi kandırmayalım. daha geçen gün elinde alman kurdu olan bir sığıra bizim köpekler havlayınca, kurdu salıyordu üstüne. gittim elemanı durdurdum. çünkü ona havlayan bizim köpekler yerlerine geçip uyuma pozisyonu almıştı. ama bu sığır buna rağmen zincirini bırakacaktı köpeğin. neden diye sordum. verdiği cevap şuydu: "benim köpeğime havladılar. cevap vermesin mi bu. korkak mı yetişsin". bana aynen bunu dedi. sanki pedagoji okumuş pezevenk.

    kısacası (bu kadar yazdıktan sonra nasıl kısaca olur bilmiyorum ama) olay sadece hayvanlarda bitmiyor. sen insan olan hayvanları bir eğitmeye çalış, ondan sonra yap ne yapıyorsan.

    not: yorgana hallenenlerin bir yorgana muhtaç olacak tiplere benzemediklerinin altını çizeyim. hadi diyelim muhtaçlar, hayvanın dili yok sonuçta. onun üstündeki yorganı almaya çalışmalarını hafifletmez muhtaç olmaları. biz de yokluk çektik ama elimizde olmayanı hırsızlıkla var etmenin peşine düşmedik. ve o kadının elinden yorganı alırken "neden aldın" diye sorduğumda en ufak bir utanma belirtisi göstermedi. böyle bir işe kalkışan utanır herhalde. zaten utanmaya dair bir şey görmediğim için yolun ortasında baya laf söyledim. yanındaki çocuğunun sikinde bile olmadı bu arada olay. telefonda vatzapta mesajlaşmaya devam ediyordu muhtemelen.

    not 2: bazıları kadını "bunu yapacak kadar muhtaç biri" olarak görüyor ama bunu yapacak kadar muhtaç birinin yüzsüz olmaması gerekir değil mi? ben de başlangıçta kadına çok mu yüklendim acaba diye düşünmüştüm ama aklıma utanmadan arınmış yüzü geldiğinde bu düşüncem hemen kayboldu. 3. mesajdaki trolle atarlanmayın ayrıca. ota boka elitist diyor o hıyarzan.

    not 3: insanlığını unutmuş hayvanseverlerden değilim ama hayvanları çoğu insandan daha çok sevdiğimi söyleyebilirim.

    edit: link güncellendi.