hesabın var mı? giriş yap

  • 15 temmuzdan bu güne akp nin sistematik olarak yaptığı bir şey var.

    kendi milli(akp) bilincini oluşturmak.

    15 temmuz tarihinde halkı bir şekilde sokağa döküp zaten sonuçlanmayacak bir darbe girişimini bu bilince dönüşürdü.

    geçen haftalarda ise aynı stratejiyi döviz üzerinden kurdular.

    halk 200 -300 dolar bozdurdu, kampanyalar yapıldı. 200- 300 dolar bozmakla kur düşmezdi ama arka tarafta başka işler döndü ve döviz düştü.

    şimdi malum kesim hepten coştu.

    darbeyi kendileri engellediğini düşündükleri gibi dolar kurunu da kendileri düşürdüğünü sanıyor.

    akp bu coşkuyu "yeni bir kurtuluş savaşı" yada "1. dünya savaşında bile bu kadar hede hödö" diyerek daha da nitelikli hale getirmeye çalışıyor.

    dikkat edin. yakın bir zamanda rte halka yeni bir rol biçecek. o rol başarılı olacak ve tarihi bir olay ile eşleştirilecek.

    eyyorlamam bu kadar.

  • nice ork, orta dünya'nın bereketli topraklarına sahip olma hayaliyle bu fabrikalarda emek sömürüsüne maruz kalmışlardır. emek sömürüsü ile kalmayıp bu dava uğruna can vermişlerdir. lakin saf duygularının esiri ork'lar, ateşli göz ve irlanda'lı saruman'ın maşası, rakı masasalarının mezesi olmuşlardır.

  • -bir havayolu pilotu olarak her 6 ayda bir simulatorte teste tabii tutuluyoruz,
    -her yıl sağlık kontrolünden geçiyoruz,
    -4 yılda bir ingilizce yeterliliğimiz ölçülüyor,
    -her 3 ayda bir tazeleme eğitimlerini e-learning'ten çalışıp sınava giriyoruz(uçak sistemleri, havacılık kuralları, mevzuatlar...)
    -uçakların günlük kontrolleri var, aylık bakımları, yıllık ağır bakımları var.
    -her uçak parçasının ömrü var, ve o ömrüne yaklaşmadan parça değişimi yapılıyor.
    -kokpitte yaptığımız her şey kayda giriyor, en ufak hatada çalıştığımız şirkete bildirim gidiyor, yaptığımız hatalara göre şirket bizi safety office meeting adı altında toplantıya çağırıp yaptığımız hatanın kök nedenini inceliyor. yaptığımız hatanın büyüklüğü, geçmişte yaşadığımız benzer olayların olup olmadığı gibi bir çok parametreyi inceleyip işten atıyor yada uyarıyor. bir parantez açmak gerekir bu hata kısmına, uçuş güvenliğine dolaylı yoldan bile etkisi çok olmasa da şirketin koyduğu kuralı ihlal ettiğimiz için hiçbir mazereti yok, şirket nezdinde)
    -kokpitte iki pilot oluyor ve birisi uçmakla sorumluyken diğeri gözlemci olarak uçan pilotu asiste ediyor. en ufak hatasında uyarıyor.
    -pilotlar arasında kıdeme göre uçuş ekibi belirleniyor. yani diyelim kaptan pilot çok tecrübesiz, 6 ay önce ikinci pilotluktan kaptanlığa terfi etti, o zaman tecrübesiz bir pilotla minimum 1.5 yıl sonra uçabilir. tecrübesiz kaptan tecrübeli olana kadar kidemli ikinci pilotlarla uçmak zorunda.

  • açıkçası videoyu izlerken şunu fark ettim; orda bulunan kitlenin yarısı çöp. ne dinlemeyi biliyorlar, ne uygun soruları sormayı, ne aralarından 3-4 kişiyi seçip kendilerini temsil ettirmeyi... kendinden büyük ve karşısında bulunan insana “melih istifa et lan!” diye bağırmak cesaret falan değil, saygısızlıktır. rektörü desteklemiyorum ama bu hıyarları da desteklemiyorum artık.

    vay anasını satim ya, resmen herif sabırtaşıymış. böyle mal tiplerin rektörü olacağıma cidden ben istifa ederdim.

    not; saygı konusunda geleneksel birisi değilim. büyüklerin yanında bacak bacak üstüne atmak gibi saçma şeylerde saygı aramam. fakat iletişimin temeli dinlemek ve saygı duymaktır. bağırmadan, yükselmeden.

    not2: ayrıca o arkada bağıran cırtlak sesli feminist, evladım olsan cebine uyuşturucu koyar polise ihbar ederim. bu ne lan? susmuyo karı, susturamadılar.

  • genel hatlarıyla inceleyecek olursak çeşitli kaynaklara göre mö. 600 yılında mayalılar güney amerika kıtasının kuzey bölgelerine göç ettiler. mayalıların, daha bu tarihten birkaç yüzyıl öncesine uzanan bir dönemden beri kakao bitkisine aşinalıkları iddia edilir. mayalılar kakaoyu değerli bir ticaret eşyası olarak görmüş, hem hesaplamada ve hem de ödeme aracı olarak kullanmışlardır.

    mayalılar ve aztekler kakao ağacından topladıkları taneciklerle "xocolatl" (zokolat) adını verdikleri bir içecek yaptılar. aztek hint destanı kakao tohumlarının cennetten geldiğini ve yiyenlerin güçlü ve akıllı olacağını yazar. "çikolata" kelimesi mayaların "zokolat" kelimesinden ve kakao kelimesi azteklerin "cacahuatl" sözcüğünden türemiştir. meksika - hintçe karışımı bir kelime olan "çikolata" sözcüğü "çoko" (köpük) ve "atl" (su) kelimelerinden oluşur, çünkü hatırlayacağınız üzere, çikolata ilk başta bir içecek idi.

    kristof kolomb yeni dünyaya yaptığı dördüncü seyahatten kral ferdinand'a kakao tanecikleri de getirmiş ancak bunlar getirdiği diğer kıymetli eşyalar arasında pek dikkate alınmamıştır

    tarihte ilk çikolata olgusu 1519 yılında ispanyol gezgin hernando cortez'in meksika imparatoru mostezuma'nın makamına ziyaretle başlar. amerikalı tarih yazarı william hickling'in 1838 de yazdığı "meksika'nın fetih tarihi" adlı eserinde, montezuma'nın çokolatl dışında hiçbir içecek içmediği bahsi geçer yani çikolatalı bir içecek olan çokolatl, vanilya ve türlü baharatla lezzetlendirilmiş ve bal kıvamına yakın tarzda köpüklendirilmiş, ağızda eriyen bir yapıya kavuşturulmuş bir yiyecek olarak tanımlanır. montezuma'nın hareme girmeden önce kadeh kadeh cokolatl içmesi de bu içeceğin bir afrodizyak olduğu yönünde inanışların hasıl olmasına yol açar.

    ilk çikolata imalathanesi londra'da 1657 yılında bir fransız tarafından açılmıştır. ilk satışlar yarım kilosu 10 ila 15 şilin arasında değişmiştir. çikolata seçkin halk tabakasının içeceği olarak nam yapar ve on altıncı yüzyıl ispanyol tarihçi oviedo, "çikolatı ancak en üst düzey, zengin kimseler içebilirdi, çünkü tıpkı para içmek gibi bir şey di. kakao tüm ülkelerde para kurunun üstüne çıktı; 10 kakao tanesine bir tavşan ve 100 kakao tanesine iyi bir köle satın almak mümkün" demiştir.

    1778'de bir parisli'nin ilk ufalama, karıştırma ve yoğurma makinesini icadının ardından, 1825'te antoine brutus menier, noisel-sur-marne'de makineli ilk çikolata fabrikasını kurmuştur. ve bu adımla çikolatanın büyüsü tüm dünyaya yayılmıştır.

    günümüzde nestle kapitalist sistemin tüm imkanlarından faydalanarak çikolatanın büyüsünü insanlara aşılamakta ve sadece türkiye'den yılda 500 milyon $ kar etmektedir. nestle amcamız bununla kalmamakta bu yolda 3. dünya ülkelerine 6.-7. sınıf mallarını kakalamakta ve bir çok cocuk ölümüne sebep olmaktadır. kapitalist sistemde 1. sınıf ülkelerin beğenmediğini çöpe atacak kadar zengin olmadıklarını alenen ifade etmektedirler.

    çikolata o kadar mutluluk verir ki aynı zamanda hem damağınıza hitap ederken hem de o anda ne olmuş, ne bitmiş umursamaz bir tavır da takındırır.

    nestle; 1800 yılından günümüze kadar olagelen dünya çapında tüketimi içeren çikolata evriminin aşağıdaki dört faktörden meydana geldiğini belirtmektedir;

    1- 1828 yılında kakao tozunun piyasa çıkması;

    2- çikolata üzerindeki vergilerin azaltılması;

    3- tarladan fabrikaya kadar nakil olanaklarındaki gelişme;

    4- çikolatanın yiyecek olarak alışkanlık haline getirilmesi ve üretim metotlarındaki gelişmeler.

    1990'lı yıllarda çikolata ürün olarak popülaritesini ispatlarken aynı zamanda büyük ticaret hacmine sahip bir iş alanı olduğunu göstermiştir. dünyada yıllık kakao tüketimi yaklaşık 600,000 ton iken, nüfus başına çikolata tüketimi gittikçe artmaktadır. çikolata sektörü amerika birleşik devletlerinde mülti-milyar dolarlık rakamlara ulaşan bir sanayi dalı olduğu bilinmektedir efenim.

  • dört italyan ile birlikte izlediğim maç olmuştur.

    yaptığım bazı gözlemleri yazmak istiyorum.

    öncelikle, italyanlar benim tuttuğum takımı sordular, fenerbahçe cevabımdan sonra :

    - "ooo bene, bene, benfica sikilaççi de cimbome, mehehehe, zehehehe" gibi laflar ettiler.

    dilim döndüğünce türklerin büyük kısmının yerel ligde rakibi olan takımları avrupa kupalarındaki maçlarda içten bir şekilde desteklediğini anlatmaya çalıştım ve :

    - benfica sikilaççi cimbome? nooo noo... cimbome mokoko benfica. uefa copa de 2000? moroni!"

    biraz alındı sanki italyan misafirlerimiz benim yaptığım yoruma. her neyse, maçı izlemeye başladık.

    fark ettiğim net bir şey var, bu elemanların dördü de açıktan benfica'yı destekliyordu.
    şimdi türk'ün türk'ten başka dostu yok edebiyatına girmek istemiyorum. ancak italyanlar can'ı gönülden benfica'nın galatasaray'ı yenmesini, hatta fark atmasını istiyordu. lecce'li italyanların ne işi olur portekiz'le, benfica'yla allasen? sırf türk takımına rakip diye destekliyorlardı benfica'yı. mamma li turchi güzelim, evet.

    ilk yarı ortada geçti, fazla pozisyon yoktu ama mücadele ve galatasaray'ın oynama azmi takdire şayandı.

    devre arasında elemanlara türk kahvesi ısmarladım, pek beğendiler, "içtiğimiz en güzel yunan kahvesiydi" dediler. "boğazınıza dursun, zıkkım olsun pezevenkler" dedim gülümseyerek. serde diplomatlık var sonuçta.
    sanırım bir gün önce hacıoğlu'nda lahmacun yerken: "pizza, pizza diye dünyayı ele geçirdiğiniz yemeğin fikri aha işten bundan çalıntı, habarınız olsun eeey" demiş olmamın etkisi vardı yaptıkları bu talihsiz yorumda.

    ikinci yarıya geçtik.
    emre aşık ilk golü taktığında elemanlar biraz bozuldular "tesadüfiyaçço" gibi birşeyler dediler.
    "yarramiyeoo tesadüfiyaçço" dedim ben de. gol geleceğim diyordu sonuçta.
    güldük.
    ben daha çok güldüm ama.

    ardından, gerek hazırlanışıyla, gerek bitirilişiyle mükemmel bir gol olan ikinci galatasaray golü ümit karan'ın ayağından gelince ben hafif kontrolümü kaybedip alessandro'nun ensesine sağlam bir tane yerleştirmişim. "al sana tesadüfiyaçço dallameooo" diye de bağırmışım.

    derken maç bitti. italyanlar sanki maçın öncesinde benfica alır, benfica deşer, benfica mokoko yapar diyen kendileri değilmiş gibi nasıl bir yalakalık yarışına girdiler anlatamam. övgüler, hamaset kokan ifadeler havada uçuşuyor.

    ben ise gülümseyerek garsona "bize dört bardak soğuk su getir" diye seslendim. anlamadılar ama içtiler. afiyet olsun dedim. "sen niye içmiyorsun" diye sordular. güldüm. anlamadılar. anlamasınlar zaten.

    kısacası, benim için oldukça keyifli bir maç oldu. 1999-2000 döneminden beri görmediğim kadar ne yaptığını bilen bir galatasaray vardı sahada. bakın buraya yazıyorum, şükrü saraçoğlu'nda uefa kupası finali çok büyük bir hayal değil. bu gece oynadığı futbolla galatasaray'ın üzemeyeceği takım yok.

    olur da bu hayal gerçekleşirse ne yapıp edip mabedimize gidip galatasaray'ın başarısını alkışlamak üzere stattaki yerimi alacağım. umarım yanıma bir kaç tane italyan düşer. mehehehe.

    not : bu entarinin yazılması esnasında hiçbir italyan zarar görmemiştir. alessandro'nun ensesi kalın merak etmeyin.

  • x - uzun zamandir görüşemiyoruz.
    y- yakın bir zamanda eski sevgililerim için bir gece düzenlemeyi düşünüyordum ben de. sen de gel , yabancilik çekmezsin ortama, hepsi senin gibiler.