hesabın var mı? giriş yap

  • tsubasa takim oyunu oynar. pas alir pas verir. tamam golleri de atar atmasina ama , kah pis burun , kah teknik* vurarak , kah plase yaparak atar. beleşçi değildir. adam gibi oynar.

    ama benjamin sahanin herhangi bi yerinden tak diye vurur , top bulutlara karişir , takim arkadaşlari "lan yine naapti bu eşşoleşşek" diye düşünürken , gökten dönen top bi anda tak diye gol olur. yemezler. ha bide , benjamin , şutçektikten sonra geriye doğru bi takla atardi*. o taklanin manasini yillardir çözemedim. mahallede arkadaşlarla akula vuruşu çekicez diye kaç tane ayakkabimizi , topumuzu saha dişina taa ebesinin örekesine firlattik. aslinda basbayaa pis burun olarak ya da bazi yörelerde abanma lan denilen vuruşun bize süper magnum vuruşu olarak yedirildiğini nasil anlatabilirim ki. sezar i karakterli sandiydik , adam gitti candüşmani*nin takimina.

    işte böyle süper mega noktalar varken , mahalle takimi futbolcusu tsubasa ile , benjamin gibi , her vurduğu gol olan bir adami kariştirmak , çok yersizdir. o güzelim çizgi filmlerdeki aşik olunan kiz faktörü de , gençlere biraz "lan aslinda bunlar sürekli maç yapmiyolar , aç aç ta yapiyolar" düşüncesini benimsetmektir. tamam hepimiz küçüklüğümüzde bir eric julien gibi serap vuruşu yapmaya çaliştik , ancak , bir ginzu wakabayashi gibi , karate yaparak top kurtarmadik. kariştirmayalim. lütfen. bu benzerliği yaratmak hepimizin ayibidir.

  • bulgarlara neden kızıldığını anlayamıyorum. ucuz bulmuş alıyor. biz de zamanında hopa'da aynısını yapardık. kızılması gerekenler bulgarlar değil..

  • evet bi efsanevi nesilde daha beraberiz. pazardan annesine zorla aldırdığı civcivi maksimum 1 ayda pert etmiş nesilin ta kendisi işte bu. ben en az 10 tane aldırmıştım mesela hepsi de hakkın rahmetine kavuştu ergenlik dönemlerini atlatamadan. neden böyle oldu bilmiyorum.

  • ne intel ik ne de kapitalizmin bu oyunda suçu yok.

    psikopat yıllarca ailesinden ve arkadaşlarından kendisini saklayabildiyse yılda bir kez görüştüğü ik dan tabii ki saklar.
    iyi okullarda okumak, çok para kazanmak, aileden sevgi görmek psikopatlığı geçirmiyor, belki fakir ve eğitimsiz bir insana göre daha iyi sakladığı için farkedilmeden yaşamasına yol açıyor ama kesinlikle yok etmiyor.

    öte yandan intel, samsung, unilever gibi şriketlerin şahısların psikopatça tavırlarını başarıya giden yol olarak görüp destekledikleri de bir gerçek.
    uzun yıllar samsung , unileverin belli markaları, mastercard vs bakan ajanslarda çalıştım. müşterilerimin ortak özelliği kendilerinde diğer insanları rahatsız etme hakkı olduğunu sanmalarıydı.
    kaba olmak, başkalarını kırmak, olmayacak bir işi zorlamak, mesai saatleri dışında taciz edercesine aramak onlar için “utana sıkala” yapılan eylemler değildi, aksine başarı göstergesiydi.
    yani 23.45 de revizyon için aramak “adanmışlık”, 1 iş parasına 3 iş çıkartmak için karşı şirketi tehdit etmek “iyi pazarlık” , ekibindeki bir insana kafayı takıp onu insanların önünde rezil edercesine sürekli yermek “liderlik”.
    hal böyle olunca ahlaksızca hırsı insanlar başarılı oluyor, makul insanlar ise alt kademelerde yer alıyor çünkü adamın / kadının patronu çıkıp “evet haklısın gülsu çalışması çok zor ve problemli ama sayesinde 2 liralık işi 1 liraya ve 5 hafta yerine 4 haftada bitirdik o yüzden şirketimiz için değerli bir “asset” “ diyebiliyor. yani ahlaksızlık, tehdit, kabalık şirket çıkarını sağladığı sürece ödüllendiriliyor, böyle olmayanlar “vasat” olarak kalıyor...

    cihan açarmana geri dönersek.
    hırslı ama vasat.

    kimse alınmasın 1999 yılında bilgi üniversitesine girmek dünyanın en kolay şeyiydi, öss den barajı geçmeniz bile yeterli oluyordu neredeyse (açıkçası bizim okulda bilgi 2003-2004 yıllarına kadar öss de istediğini kazanamayanların gittiği okul olarak kaldı.) o nedenle 1999 yılında bilgiyi kazanmış birisine akıllı diyemeyeceğim, ortaokul-lise eğitimini yazmadığına göre vasat bir okuldan. robert, alman vs olsa onu da büyük harflerle yazardı mutlaka.

    mutluluğu bile “türkiyede en mutlu ilk 10 aile arasında girerdik” diyerek sıralandıran manevi derinlikten yoksun bir babanın verdiği hırsla yaşamış. düşünsenize mutluluğunuzu bile sıralandırmanız gereken bir ortamda büyüyorsunuz...

  • tehlike anında otonom sistem üç tepki verir: kaç, savaş, donakal.

    bir kısım kaçtı, savaşanlar muhtemelen silivri'de yahut perde arkasında, büyük bir kısım donakalmış vaziyette. ellerinde çekirdek, tv'den başkalarının hayatlarını izler gibi kendi sonlarını izliyorlar.

  • "deşifre miydi yoksa arena mıydı hangi programdı hatırlayamıyorum ama bu programlardan birinde bu satanistlerin ayin yaptıkları evleri gösteriyolardı. duvarlarda da bir takım yazılar var tabii haliyle. bir de telefon numarası yazmışlar bunlar. abim salağı da numarayı aklında tutmuş ertesi gün meraktan aramış hemen.

    sonra babam bunu yakalamış nasıl olduysa artık, bunu bi dövmüştü bi dövmüştü. lan ne kadar güzeldi ya; altımıza sıçmıştık ablamla gülmekten. "

    velhasıl kelam, bende güzel anıları olan furyadır.