hesabın var mı? giriş yap

  • mükremin'le asuman ayrılmıştır ve züleyha ile içki masasında dertleşirler:

    mükremin: ah asuman telefonu yüzüme kapattı nasıl kapatır ha?
    züleyha: seninki yine iyiymiş benimki tost makinesi kapatmıştı.
    mükremin : ee n'olmuş ki tost makinesi kapattıysa,
    züleyha : o sırada elim içindeydi
    mükremin : ??!?@#

    youtube'dan izliyorum sabah sabah kahkaha patlattim apartmanda.

  • çılgıncasına yapılaşan, dağı taşı tipsiz çirkin evlerle dolan belde.
    fakat susuz belde.
    su yok datça’da.
    yok abi su.
    yeraltısuları var, onlar da kuruyor.
    yol kenarında, bayırda çayırdaki çeşmeler birer birer kuruyor.
    buna rağmen evlerin otellerin bahçelerinde havuzlar dolup taşıyor, bahçelere yerleştirilmiş sulama sistemleri tüm gün fırıl fırıl çalışıyor, sular yollara taşıyor. evin sahibini uyardığında “faturasını ben ödüyorum sanane” diyor.
    3-5 seneye datça çöle dönecek, içecek su kalmayacak,kimse farkında değil.

    hadi, doğal yaşamı, ağaçları, estetiği falan geçtik, unuttuk, vazgeçtik bunlardan. ama su olmadan nasıl yaşanacak? şu an datça’da son 1-2 senede yapılmış evlerin tamamı dolsa, mevcut yeraltı suları birkaç senede tükenir. her sene daha da kuraklaşıyor, daha az yağmur alıyor. bu kadar insan, bu kadar ev susuz ne yapacak, çok merak ediyorum.

    2017 de 1 ay kadar süren bir susuzluk yaşadık, mahvolduk. denizden bidonlarla su taşıdık tuvalete dökmek için. ve geçen 3 senede binlerce yeni ev yapıldı. ve bu evler 1+1 400.000 liraya satılıyor, bahçeli falan da değil. 2.000 liradan aşağı kiralık ev bulmak zor.

    bu işin bir ilmi yok mu?
    buranın su kaynağı bu kadardır, bu kadar eve yeter, bu yüzden böyle böyle tedbirler alınmalıdır..
    tabii burası türkiye, bugünü kurtaralım, yarına allah kerim.

    belediye de bütün yıl datça’ya gelin diye deli gibi reklam yapıyor. tamam turizm geliri önemli datça için. ama su yok abi, çok yakında susuz kalacak datça.
    kaçak yapılar, site inşaatları türkiye’nin en önemli tarihi kazı bölgelerinden biri olan knidos’un dibine kadar girmiş, denize sıfır (gerçekten sıfır, adam kapıdan çıkıp denize giriyor, bağlarözü isimli, knidos’a 3-4 km mesafede bir kıyı) evler yapılmış, hepsi dimdik ayakta duruyor, hızla çoğalıyor, belediyenin umrunda değil. belediye sağda solda prefabrikleri, derme çatma barakaları yıkıp fotoğraflarını facebook’tan paylaşıyor.

    huzur adası falan değil; biraz etrafında olup bitenlere duyarlı insanlar için huzursuzluğun, yokoluşun, çirkinleşmenin, yıkımın, çölleşmenin adresi datça.

    edit: ekşişeyler’e düştükten sonra çok sayıda mesaj geldi, hepsini cevaplayacak vaktim yok, özür dilerim. herkese teşekkürler.
    datça belediyesi de “kısmen doğru” demiş, yanlış olan ne varsa memnuniyetle düzeltirim.

  • yer, şanlıurfa akçakale
    savaşa dair bir inceleme için bir haftalığına bölgedeyiz. öğrencilerin etkilenme düzeylerini incelerken sınıf uygulamaları yapıyoruz. biz ona mehmet diyelim. 6. sınıf öğrencisi. uygulama esnasında fırsat bulup yanıma geliyor:

    - öğretmenim burada hayat çok tuhaftır.
    + hayrola mehmet?
    - mesela ben. bu sınıfta hem halam hem de yeğenimle okuyorum. benim için neyse de yeğenim büyük halasıyla sıra arkadaşı. nerden baksan nenesi sayılır.

  • kocama aradığım eş adayıdır...
    ben nasılsa günün birinde boşayacağım , ee o da kesin yenisini bulacak bari kendi ellerimle seçeyim çocuklarımın üvey anasını (bkz: swh)
    yaş 37
    iki çocuklu
    hiç bi işe yardım etmez
    burnundan kıl aldırmaz, ego tavan
    korkunç birbirine bağlı karadenizli bi aileye hazır olun gelin adayları...
    kaynana rocks!
    tip ort üstü avrupai
    maaşı da baya iyi, sana bana çocukların nafakasına yeter de artar...

    ilgilenenler için müracaat ben

    edit: debeye sokmuşsunuz mutlu musunuz suserler! adam hergün okuyor burayı yaa... ayrıca mesaj kutum patlamış erkekler yazmayın artık! ilan sadece bayanlar için (bkz: swh)

  • slobodan miloseviç’in kosova’ya yönelik saldırısın temelinde çetnik siyasetinin yattığını söyleyebiliriz. bu düşünüş kosova’yı tüm sırplar’ın kutsal yurdu saymaktadır. çünkü tarihsel açıdan baktığımızda sırp ortodoks kilisesine ait en önemli manastır ve anıtlar kosova’dadır.

    kosova sorunun alevlenmesindeki tarihin, savaşın resmen başladığı 1998 tarihinden önceye gittiğini söyleyebiliriz. zira 1989’daki kosova’nın özerkliğinin tek taraflı olarak feshi ile arnavut ulusu kullandıkları anayasal hakları kaybetmiş, sırbistan’ın azınlık ulusu konumuna düşmüşlerdir. bunu destekler ölçüde arnavutça eğitim yapan priştine üniversitesi kapatılmış ve bölgedeki arnavutça eğitim sırp bürokrasisi tarafından tamamıyla kaldırılmıştır. tüm bu uygulamalara karşılık 1997’de ortaya çıkan kosova kurtuluş ordusu arnavutların silahlı mücadelesinin kurumsal çatısını oluşturmuştur.

    kosova’da da bosna’dakine benzer nitelikte bir etnik temizlik hareketinin mevcudiyetini görüyoruz. bu yüzden batı dünyası bölgedeki savaşa bir yıldan az bir sürede müdahale etmiş ve nato’nun 13 ekim 1998’deki ültimatomu ile 14 ekim’de sırp güçleri çekilmeye başlamıştır. bu durum uygulanacak bir güç tehdidinin savaşı kısa sürede sonlandırabileceğinin kanıtı olarak karşımızda durmaktadır. nitekim daha önce bosna’da müdahale için bm yetkisini bekleyen nato burada bu yetkiye gerek görmeden diplomasiyi arka plana atarak bölgeye müdahalede bulunmuştur. bu açıdan nato müdahalesi bir ilki de yaşatmıştır. ilk defa kendi topraklarındaki eylemleri nedeniyle bir ülkeye müdahalede bulunma hakkını kendinde gören nato bölgedeki trajedinin uzun sürmesini önlemiştir. bu açıdan nato’nun işlevi düşünülürse bosna savaşı sonrası yetkinin ve sorumluluğun yeniden tanımlanmasından söz edilebilir.

    nihayetinde nato müdahalesi sırp ulusunu durdurmasının yanında ( burada bahsedilen durdurma etnik temizliğin durdurulmasıdır yoksa toprak talebi miloseviç döneminde -hatta bugün bile- sona ermemiştir ) kosova’nın bağımlılık niteliğini de devam ettirmiştir. çünkü batı dünyası bu dönemde federal yapının sürmesinden yana iken kosova, miloseviç’in elinde halkının bir kozu olarak kalmaya devam etmiştir.

  • üç arkadaşım bozcaada'da, ıssız sandıkları bir koyda denemişler bunu. tabi sonrasında tepelerde bir izdiham, insan seli, kalabalık falan derken kızlar üstlerini giyene kadar adanın o tarafı 28 cm daha denize gömülmüş.