hesabın var mı? giriş yap

  • martıdır... uçuyorsun bi kere. yüzebiliyorsun hatta dalıyorsun. e yürürsün de istesen. paso balık yiyorsun ama diğer yiyeceklere de adaptesin. sevimlisin de herkes simidini paylaşıyor.

    “maaşlı sigortalı bir iş mi; yoksa martılık mı?” deseler martı olmayı seçerim.

  • elbette sadece beyaz show için geçerli değildir ama sık sık yabancı konuk aldığı için bu bağlamda söylenmesinde mahzur görülmemiştir.

    bugükü şovunda lost dizisinin bilmem neyini konuk edecekmiş. son bir can havliyle bir kez daha hatırlatalım dedik.

    beyaz show yapımcıları, ey beyazıt öztürk, türkiye'de yabancı konuk alan bilumum şovmenler, movmenler.. program yapımcıları, yönetmenleri..

    yeryüzünde "simultane çeviri" diye birşey var..

    bu konuda hizmet veren onlarca şirket var.

    bu şirketlerde çalışan iyi yetişmiş, canavar gibi, diplomatik-bilimsel düzeyde çeviri yapan insanlar var.

    lan niye hala konuk aldığınız yabancının yanına hiçbir çeviri yeteneği olmayan bir kızcağız-oğlancağız-adamcağız-kadıncağız dikiyorsunuz, programın ahengini bozuyorsunuz?

    simultane çeviri yaptırırsanız, aldığınız konuk, siz diğerleriyle türkçe konuşurken mal mal etrafına bakıp sohbetten kopmaz bari lan. neler konuşulduğunu duyar, belki söyleyecek birşeyi vardır.

    adı üstünde talk show

  • seri halinde okunursa eglenceli:

    - bir arkadasin dogumgununu taksimde kutlamak icin evden cikildiginda apartmanin otomat isiklarinin bozuk oldugunun gorulmesi

    - ayni katta karanliktan inanilmaz korktugu sesinden belli bir kadinin sizin evden ciktiginizi gorup/duyup "pardon ben cok korkuyorum benim elimden tutup beraber asagi inebilir miyiz" demesi

    - kadinin elinden tutup 3 kat indirilmesi

    - giris katina gelip de disarinin isiklari sayesinde elinden tutup 3 kat indirilen korkak teyzenin ajda pekkan oldugu anlasilmasi

  • sinema sanatını seviyorsanız, karanlık salonda koskocaman ekranda yaratıcı zekaların hayallerinin gerçeğe dönüşmesini izlerken hayattan ve sıkıntılardan koptuğunuzu düşünüyorsanız, logan son yılların en etkileyici karakter temalı işlerinden birisi gerçekten. nefesimi tuttuğumu, boğazımın düğümlendiğini fark ettim bazı sahnelerde, o bitmez tükenmez otoyollarda logan ve kullandığı eski ford bronco kamyoneti görebilecekmişim gibi hissettirdi. gerçekten eski jenerasyonun iyi bildiği, yenilerin belki henüz tanışmadığı kült yapımlar vanishing point, easy rider, thelma & louise, django gibi filmlere bir saygı duruşu olmuş bir çok açıdan. yönetmen ve senaryo ekibinin kült filmler, yol filmleri ve distopik eserler külliyatını yalamış yutmuş olduğunu söylemek lazım. logan'da kaliteli western tarzından bilim-kurgunun üstatlarına uzanan geniş bir yelpazeye çok lezzetli selamlar yakalamak mümkün. hugh jackman bu filmde belki de hayatının işlerinden birine imza atmış. logan olarak kaybedeceğini çoktan anladığı bir savaşın içine gönüllü gönülsiz bir şekilde giren, beden olarak kaybedecek ama ruhunu temizleyeceği son bir yolculukta insanlığını, ruhun güzelliğini, çocukluğu, var olmanın ve hareket etmenin önemini son defa tecrübe eden bir karakter olarak ölümsüzleşiyor. film çok hızlı değil. derin, alt metinleri olan ve farklı bir super -anti- kahraman filmi. dediğim gibi bu filmin göndermeleri ve ruhen bile olsa selam çaktığı yapımlar için django, vanishing point, spagetti western'lar, easy rider, two lane black top gibi filmler sayılabilir. daha ötesi için ise (bkz: anti hero), (bkz: distopya), (bkz: yol filmi)

    --- spoiler ---

    filmin sonunu terminator 2'ye baya benzettim.
    --- spoiler ---

  • taraftarının yarısı scout olan kulübüm. diğer yarısı ise pro lisanslı teknik direktör elbette.