ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yaran fıkralar
-
başka yerlerde verilmiş burada verilmemiştir umarım.
u2 trabzon'da konser vermeye gider. bono , bir şarkı arasında ellerini kaldırabileceği kadar yukarı kaldırıp birbirine tekrar tekrar vurur ve izleyenlere şöyle der:
"elimi her çırptığımda afrika'da bir çocuk ölüyor"
bizim temel hemen atılır
"çırpma lan o zaman amuna goduğum!"
diyanetin cımbız fetvası
-
diyanet çalışanları sakallı ve bıyıklı kadın seviyorsa demek ki...
tercihlerine saygım sonsuz ama kişisel bakıma günah gözüyle bakılması çağın ne kadar gerisinde, medeniyetten ne kadar uzakta olduklarını gösteriyor.
3 mayıs 2023 erkan baş'ın ince'ye çağrısı
-
uyuyan birini uyandırabilirsiniz lakin uyuyor taklidi yapan birini uyandırmanız, imkansızdır.
karadeniz vapuru
-
‘’aşağıda gördüğünüz resim titanik mi ?
hayır değil, onun adı “karadeniz” vapuru...
bizzat mustafa kemal'in projesiydi, yüzen fuar'dı, dünyada ilkti.
görsel
1924 de satın alındı.
130 metre boyunda, 16 metre genişliğindeydi.
aslında siyahtı, haliç'e çekildi, bembeyaz boyandı kuğu gibi oldu.
1926 cumhuriyetin ilanından sadece 3 yıl sonra hazırdı.
mustafa kemal mudanya'dan bindi son denetlemeyi bizzat yaptı.
içinde türk malı ürünlerden oluşan bir sergi vardı.
üzüm, incir, hereke halıları, kütahya çinileri, lokum, edirne sabunu, nakışlar, bakır tepsiler, tütün, yün, deri, koza, fındık tamamı türk malı ürünlerden oluşan sergiydi.
sergi salonları sanayi nefise mektebi öğrencilerinin yaptığı heykel, resim ve biblolarla süslenmişti.
ibrahim çallı gibi ressamlarımızın tabloları asılıydı...
“dünyanın bize gelmesini beklemeyelim, biz dünyaya gidelim” vizyonuydu; genç türkiye'nin uluslararası halkla ilişkiler gemisiydi.
180 yolcusu 105 mürettebatı vardı, yolcuları türkiye'nin aydınlarıydı...
milletvekilleri, gazeteciler, heykeltraşlar, ses sanatçıları, tiyatro sanatçıları, cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası, istiklal marşı'nın bestecisi zeki üngör’ün yönetiminde 47 sanatçısıyla gemideydi...
her gidilen limanında o ülkenin milli marşı çalınıyor, konserler veriliyordu...
kaptanlığını atlantik'i geçen ilk yolcu gemimiz
gülcemal'in efsane kaptanı lütfü bey yapıyordu...
liman işletmeleri genel müdürü rauf manyas da
sergilerin müdürüydü.
7 lisan bilen semiha hanım protokol müdürüydü,
dekorasyonu mimar naci bey tarafından yapılmıştı.
bu kadroyu mustafa kemal seçmişti...
ingilizce, fransızca, almanca, rusça broşürler basıldı...
ürünlerin üzerinde 4 lisanda etiketler yapıştırılmıştı.
yabancı tüccarların türkiye'den ithal bağlantısı
kurabilmesi için standar vardı. iş bankası şubesi bile vardı. her standın başında iki üç dil bilen öğrenciler vardı...
12 ülkede, 16 şehri ziyaret etti...
barcelona ispanya, le havre fransa, londra ingiltere, amsterdam hollanda, hamburg almanya, stockholm isveç, helsinki finlandiya, leningrad rusya, gdanskpolonya, kopenhag danimarka, anvers belçika, marsilya fransa, cenova italya, napoli italya limanlarına uğradı.
ingiliz, fransız ve alman gazeteleri “kemal paşa'nın kısa saçlı kızları...” manşetleri atmıştı, mürettebatın yarısından fazlası kolejlerden seçilen ingilizce, fransızca konuşan kızlarımızdı. rengarenk elbiseler giymişlerdi, avrupa kültürüne hakimdiler. fesli insanların ülkesi imajını bir anda yıkmışlardı.
avrupa hayretler içinde türkiye'nin çağdaş yüzü ile
tanışıyordu...
limanlarda verilen konserlerde adeta izdiham
yaşanıyordu 10.000 civarında insan izlemişti.
karadeniz vapuru'nun pürüzsüz ingilizce konuşan
bediha celal'in rehberliğinde gezen amsterdam
belediye başkanı “böyle bir türk kadını ile
karşılaşacağımı düşünemezdim...” diyordu.
erkek mürettebatımız, lacivert ceket, lacivert pantolon, tiril tiril beyaz gömlekler giyiyordu. zarif boyun bağları takıyorlardı.
doğudan gelen bir vapurun "orient esintisi..."
getireceğini düşünenler fena halde yanılıyordu.
güler yüzlü modern türklerle karşılaşmışlardı...
mustafa kemal zekâsının yansımasıydı.
türkiye'nin sosyoekonomik tanıtımını yapan, bu
yüzden fuar izmir enternasyonal fuarı'nın işaret
fişeğiydi... ekonomi o yıllarda ve o şartlarda böyle
yapıldı...
kaynak: izmir kültür tarih atölyesi
yazanlar: tc yıldan sert - miray kara.
yaran inci sözlük entry'leri
-
başlık: kürtlere bağımsızlık verip ertesi gün işgal etmek
entry :akabinde kenan doğulu'nun ''kandırdım nazlı yari'' türküsüyle mizah eyleyebiliriz. bu tip şakalar eminim her iki tarafın birbirine ısınıp, yakınlaşmasını sağlayacaktır. hem ne demişler, kürtler esprili devletlerden hoşlanır.
sen 50 kişiyi öldürdün sende ciğer yok
-
(bkz: ne olur ne olmaz deyip bütün de'leri ayrı yazmak)
edit: başlığın orijinal hali "sen 50 kişiyi öldürdün sen de ciğer yok".
bugüne kadar kurulmuş en güzel soru cümlesi
-
belediyenin önündeki fışkiyeyi kim kırdı?!
çağrı merkezi diyalogları
-
-iyi günler turkcell musteri hizmetleri ben hede nasil yardimci olabilirim?
-iyi gunler hanfendi. burda bir turkcell vericisi var..
-evet?
-size girsin hehehoheoeh
-size daha yakinmis beyefendi, bence size girsin
-oeeh?
bu diyalogu yapan bayan arkadasim hic istifini bozmadan diger cagrisini almistir.
vibrafon
-
[altmışlardan devam edeceğim.]
vibrafon, altmışlarda bu müziğe -yani caza- daha derinden girmişti. norvo ya da hampton'ın vibrafonun bir şekilde içinde olduğu -harikulâde olmakla birlikte kayıt kalitesinin de vibrato için yeterince olumlu olmayışıyla geride kalan- kayıtlarının ardından devir milt jackson'ın john lewis'le kurduğu ve oldukça ana-akım üzerinden gidip "insanlara cazı sevdirmeliyiz, üstelik bunu yaparken klasik müziği de irdelemeliyiz" başarısız-popülizmi üzerinden yürüyerek avrupa'yı fetheden (evet, ne yazık ki avrupalılar halen mainstream caza bayyyılıyor!) modern jazz quartet'i ve esaslı olarak yeni yenişen birkaç büyük ustayı yüceltiyordu.
doğu yakasında, yirmilerinin başında tüm harmonic scale'lara hakim olmuş; akıcılık ve hızla beraber şahane bir artikülasyona sahip bobby hutcherson blue note recordings'in "temel vibrafoncusu"ydu. [aslında -muhtemelen- teknik olarak da, vizyon olarak da tarihin bir diğer usta vibrafoncusu walt dickerson da aynı dönemde yüceliyor ve yükseliyordu. ancak dickerson'ın seçimleri daha çok aacm üzerinden black music, well-educated black people, bpp vs. ile olunca "caz medyası"nın uzağında kaldı. iyi mi oldu? pek iyi oldu hem de! sun ra ile ne güzel eserler kaydettiler, akla-hayale gelmedik işlere imza attılar. dickerson özetle; avant-garde kalarak dipte ve derinde yer elde etti.] hutcherson'ın sade ve tane tane ballad yorumlarından en saldırgan uptempolardaki kendinden emin out çalışları ve hiçbir zaman başarısızlık emaresi göstermeyen gözükaralığı vibrafoncular arasında zirveye adım adım çıkmasının tonla sebebinden birkaçıydı. halen -birtakım sağlık sorunları nedenli eskisi gibi olmasa da-akıcılığı ve şaşırtıcılığı bakidir. "buz gibi" çalar.
batı yakasındaysa kendini eğiten, dört malletı da aktif olarak kullanarak bill evans'ın piyanodaki yansımasına sahip gary burton henüz reşit değilken bile muazzam işlere imza atmış, on sekizinde ilk solo albümünü çıkarmıştı ve stan getz'in sidemani olarak çalıyordu. burton tarihteki teknik olarak en üst düzeydeki -bilinenler içinde- vibrafoncu olduğu halde 1960'ların sonundan itibaren ecm bünyesinde kaydettiği kayıtları ve sonraki albümlerinde mainstream besteler ve popüler müzik referanslarıyla "caz" kalitesini oldukça bozdu. kendi bestelerinin de oldukça başarısız ve kuru olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. ancak belirttiği üzere, tekniği dört başı mâmur düzeyde, fevkaladedir. halen aktif olarak kendi "yeni dörtlüsüyle" çalmakta ve yeni albümler kaydetmektedir.
mesele sadece makarna kömür değil arkadaş
-
bulgur da var tabi.
anne replikleri
-
dmb * :ab'ye neden almak istemezler türkleri?
anne: barbar diye biliyorlar ya ondan..korkuyorlar yani.. vuruceksin teflon tavayı kafalarına kim barbarmış onlar mı biz mi anlicekler!
sessiz....
krize rağmen vatandaşın çılgınca alışveriş yapması
-
çünkü bugün 5 liraya almazsan yarın 10lira olacak. aslında talep biraz öne çekildi. fırtına önce hazırlık yapıyor millet
sertab erener'in ramazanda paylaştığı fotoğraf
-
ters bir durum göremediğim fotoğraftır.
normalde, mangal kömürü mü yiyorsunuz da canınız çekti ? diye sormak lazım tepki sahiplerine. olm adam hastadır, zayıftır, oruç tutamayabilir, yılda 20-30 gün oruç tutuyorsunuz onunda yarısı riya ya gidiyor arkadaş, allah rızası için az ileride tutun orucunuzu çok rahatsızlık verdiniz ibneler.