hesabın var mı? giriş yap

  • ali ağaoğlu'nun daha 20 yaşındaki oğlu alican ağaoğlu'nun kırgızistan trabzon fahri konsolosu olması sebebi ile askerlikten muaf olmasıdır. çünkü fahri konsoloslar askerlikten muaftır. babanızın turkiye'nin en zengin adamlarından biri olması 20 yaşında fahri konsolos olmanızla bağlantılı değildir şüphesiz. hayat zenginlere güzel. koskoca (20 yaşında) fahri konsolos ot mu yolsun askere gidip? bu işi yapacak çok fakir var bu ülkede. ne gerek var.

    edit: http://www.haber61.net/news_detail.php?id=119142

    burada yazıyor fahri konsolos olduğu. 4 temmuz'da olmuş. daha yeni.

    ayrıca fahri konsolosların askerlikten muaf olduğu bilgisini google'dan buldum. sağlam kaynaktan doğrulayabilecek olan olursa sevinirim.

    bu da öyle bi konsolosluk yok diyenlere gelsin. ağaoğlu resmi sitesinden:

    http://www.agaoglu.com.tr/haber.asp?id=219

  • gün doğumu bir başkadır... çoğu zaman o büyüleyici, eşsiz manzarayı izlemek için çaba sarfeder, ışığını bize yansıttığı ilk dakikalara tanıklık etmek isteriz. hayranlıkla, doya doya izlemek isteriz. çünkü o anlar kadar eşsiz başka bir şey yoktur.

    gökyüzü kızıllara bürünür yavaş yavaş, gözlerinize ufuktaki ilk ışık taneleri düşer. sadece gözlerinizde değil yüreğinizde de hissedersiniz bu ışığı. hayranlık duyarsınız, söz konusu manzarayı bir daha göremeyecekmiş gibi heyecanlanırsınız.

    sonra, dakikalar içerisinde hayranı olduğunuz o kızıllığın yok olduğunu acı bir şekilde fark edersiniz. heyecan duyduğunuz o kızıllıktan eser kalmamıştır.

    uğruna nice çabalar sarfettiğimiz insan da böyledir. güneş'in ilk ışığı gibi yüreğimizin bir köşesine, hislerimize iz bırakır. sonra fark ederiz ki; masumiyetini, sevgisini, aşkını büyük bir hayranlıkla izlediğimiz o kişiden geriye hiçbir şey kalmamıştır.

    güneşin ilk parıltısını özler gibi özleriz o "birini."

  • bugün 91 yaşında hayatını kaybeden, caz tarihinin en büyük kayıt mühendisi. bir çok efsanenin enstrümanından çıkan sesi ete kemiğe bürüyen adamdı. eşsizdi, emsalsizdi. hiçbir müzik dalında, onun caza verdiği katkıyı o türe katabilen bir stüdyo teknisyeni olmamıştır.

    önce bobby hutcherson, şimdi rvg... herbie hancock ile wayne shorter kendilerine dikkat etsinler. azrail onların tarafta çok dolaşıyor bu sıra.

    bu hafta kaybettiğimiz iki efsanenin birlikte yaptığı çalışmalardan biri: https://www.youtube.com/watch?v=rpoym49g_nw (1966)

  • bugun tramvayda sahit oldugum,kelimesi kelimesine aktaracagım diyalog da yaran adi altinda incelenebilir.

    tramvayda yolculuk etmekte iken hemen yanimda oturan 40 li yaslardaki bir adamin karisiyla diyalogudur.

    adam -alo mehtap,ben tramvaydayim,
    yarim saate orhan da olurum.
    seni de duraktan aliriz.
    karisi -(muhtemelen) hangi durak?

    adam- yahu hangi durak olacak,evin onundeki...
    orhan'in arabayla geliriz,beyaz reno toros...

    karisi-(muhtemelen) nasil bir araba o?

    adam-stey$in vagon,beyaz toros...

    karisi-(anlamiyor herhalde ve muhtemelen sorusunu yineliyor)anlamadim nasil bir araba bu?(muhtemelen)

    adam- yahu uzun beyaz bir araba,toros iste...

    kadin-(ne diyorsa artik)

    adam- kartal yok mu kartal, onun gibi bir sey,uzun...
    yav stey$in ne bilmiyor musun?
    kadin-...........

    adam- yahu nihan,tamam bosver,sen 20 gece durakta ol.ben arabadan inince gorursun toros neymis.

    kadin- (muhtemelen) nihan da kim?

    adam-ne bileyim ben nihan kim?toros,kartal...kafa mi biraktin bende?

    kadin-(ikna olmamis olacak ki muhtemelen sorusunu tekrarliyor)nihan kim dedim?

    adam-yahu kadin torosla kartal farketmiyor senin icin mehtap nihan ne farkediyor?...allahim yahu

    kadin-(ne diyorsa?)

    adam-otobusteyim simdi...

    kadin-(muhtemelen) hani tramvaydaydin?

    adam-tramvay tramvay...tramvaydayim,kafami karistirdin iyice...
    neyse hadi 20 gece durakta ol...

  • 1940-60'lı yıllar boyunca üretilmeye çalışılmış, bunda da büyük yol alınmış araba türü.

    o günlerde tasarımcılar arabaları olabildiğince sağlam yapmak için çaba gösteriyordu. çelik takviyeli sağlam şeseler, kalın dayanıklı kaportalar ve tamponlar almış başını yürümüştü. otomobille kaza yapıyordunuz, kafa kafaya çarpışıyordunuz ve araba bu çarpışmadan çoğunlukla sağlam çıkıyordu.

    ama bu duvara bindirse sağlam kalan arabaların içindekiler ölüyordu. çünkü araçlar çarpışmanın enerjisini sağlam kaldıkları için ememiyor, içerideki yolcu da eylemsizlik gereği 10-15 g kuvvetine maruz kalıp valhalla'nın yolunu tutuyordu.

    bunun üzerine otomobil üreticileri hasar görmeyen araba üretme çabalarını bırakıp, kaza anında ezilip enerjiyi emecek ama kabinde yaşam alanı da bırakacak otomobiller üretmeye başladılar. bugün, otomobillerin ön şase ve kaportası yüksek darbelerde akordeon misali ezilecek biçimde tasarlanır. bu sayede kaza anında oluşan enerji kaporta tarafından emilerek sürücünün daha az g kuvvetine maruz kalması amaçlanır. emniyet kemeri ve hava yastığı takviyesi ile de insanın alacağı hasar minimum düzeye indirilmeye çalışılır.

    bu yönüyle, günümüz otomobilleri geçmişin taş gibi sağlam otomobillerinden çok daha güvenlidir. sapasağlam arabanın içinde ölmek yerine, hurdaya dönmüş arabadan sağ çıkarsınız...

  • severek okuduğum efsanevi manga serisidir. ogami itto küçük oğluyla dolaşan, eskiden shogun için cellatlık yaparken şimdi ise kiralık katil olarak kariyerini sürdüren bir ronindir. kılıç ustalığı eşşizdir. sürpriz hamlelerle kurbanlarını doğrar. en yetenekli samuraylara çoluk çocuk muamelesi yapar. doğrarken düşündüren bir antikahramandır.
    ogami itto ile oğlu daigoro arasındaki ilişki bizim ortalama baba oğul ilişki kültürümüze göre oldukça serttir. ogami itto hem kendi hem de oğlu adına meifumado yolunu seçmiştir. daigoro her ne olursa olsun babasının talihsiz yolculuğuna ve bir bakıma kaderine yoldaşlık eder. bu kaderi paylaşır. baba oğlu için fedakarlıklar yapmaz her ikisi de bu yolda hayatlarını feda ederler. öykü bir babanın alacağı derslerle bezelidir.
    öyküler nakış gibi işlenmiş görsel bir anlatımla verilmekte. içerik çok çarpıcı ve gerçekçi bir dönem çatısı altında ilerlediği için aslına bakarsanız öğretici de. farketmeden bir bakıyorsunuz edo dönemiyle ilgili bir sürü şey öğrenmişsiniz. ogami ise bu öyküde roninlerin hasıdır.

  • “neden amazon” sorusunun cevabı niteliğinde bir rezalet. ülkemizde boykot kültürü gelişmedikçe böyle rezaletlerle karşılaşmaya devam edeceğiz.

    edit: "hepsiburada satıcı değilse, hepsiburada'nın suçu yok" denmiş, gülmek istedim ama gülemedim. hepsiburada, müşterilerine internet üzerinden alışveriş hizmeti sunan bir şirket olarak, tedarik zinciri güvenliği kapsamında müşterilerine karşı sorumludur. "biz sorumlu değiliz" vb. ifadelerin hukuki olarak karşılığı yoktur. hepsiburada'yı nasdaq gibi bir borsaya taşıyan, müşterilerinin hepsiburada altındaki satıcılara değil hepsiburada markasına güvenmesidir. böyle küçük ama mide bulandırıcı konularda müşterilerini satıcılarla başbaşa bırakırsa, yarın o müşterileri çok arar.

    edit2: amazon'da da benzer problemleryaşayanlardan çokça mesaj aldım. ben kendi tecrübelerimden hareketle yorum yaptım. zamanında almanya amazon'dan bir ürün sipariş etmiştim, sıkıntılı olduğunu bildirdim. bir gün sonra yenisini gönderdiler ve eskisinin de bende kalmasını istediler.

    edit3: pazar yerlerinin "sorumluluk reddi" yaptığı ve benzer durumlarda mahkemelerin satıcıyı sorumlu tuttuğuna dair birkaç mesaj aldım. nalet olsun böyle düzene!

  • 6. yüzyılda inşaa edildiği vakit en büyük kilise olan yapı. kubbesi o kadar geniştir ki, birkaç kere çökmüştür. ayasofya’nın kendisi ise 3 kere inşa edilmiştir. antik dönemden kalan en iyi kalan büyük yapılardan biridir( inşaası 537 yılında bitmiştir).

    1453’te camiye dönüştürüldüğünde, kuşkusuzki tarihin en güzel camilerinden biri olmuştur. zaten bunu osmanlı mimarisindeki etkisinden de anlayabilirsiniz. klasik osmanlı mimarisinin temelinde ayasofya vardır: küçük kubbelerin büyük devasa bir kubbeyi desteklediği camiler.

    camiye dönüştürüldüğünde içindeki mozaiklere dokunulmamıştır bile. mozaiklerin üstü 18.inci yüzyıldan sonra kapatılmıştır.

    ayasofya herhangi bir dine ait olmak için fazla güzel bir yapı. istanbul, “city of world’s desire” olarak bilinir. ayasofya da istanbul’un kalbidir. ayasofya’nın müzeye çevrilmesi olabilecek en doğru karardı. böylece sembolik gücü bu kadar yüksek olan bir yapı sadece müslümanların veya ortodoksların mirası değil bütün insanlığın mirası haline geldi.

    ama ben bunları neden anlatıyorum ki ? tarihin, sanatın bir değeri mi kaldı ki ? ahh...