hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    04.01.2010 tarihli bölümde ali'nin ezdiğini sandığı hamam böceği, ramiz dayı'nın çürümüş mutfak dolabından çıkarıp adam ettiği hamam böceği olabilir. önümüzdeki bölümde çıkar kokusu.

    --- spoiler ---

  • son bir haftadır her gün, her dakika, her saniye kendime sorduğum sorudur. bunun nedeni ise müftü olan dedemin, bir hafta önce bizi ziyaret etmek için geldiğinde, 26 yıl sonra ilk defa ağlaya ağlaya bizlere itiraf ettiği şu hikayedir;

    "yıl 1990. hacca gideceğiz. diyanette beni hac kafilesine liderlik etmem için görevlendirmiş. hac öncesi verilen derslerde herkes bana soru soruyor, cevaplıyorum. vakit tamam. mekke'ye doğru yola çıkıyoruz. bir kaç gün geçiyor. yardımcım harun ile yürüyüşe çıkıyoruz. harun iri yarı 2 metre kadar var. tüm kafilenin parası üzerimde. bel çantasında. kaldığımız yerin parasını falan vereceğiz işte. şeytan taşlamaya geçtik önce. hava cehennem gibi sıcak. etrafta mahşer gibi kalabalık. susuzluktan kurumak üzereyiz bir an önce otele dönmek istiyoruz. tünele doğru ilerliyoruz. tünel 500 metre kadar var. genişliği de 10 metre civarı. ışık bi tünelin sonunda gözüküyor bir de başında. 100 metre kadar geldik. artık ilerlemiyor kalabalık. harun'un boyu uzun. soruyorum "ne oluyor harun? anlatsana?" "abi ilerden de gelmek isteyenler var. ordan da ittiriyorlar, arkamızdan da ittiriyorlar. " sıkışmaktan göğsümde büyük bir acı hissediyorum. kötü bir şeyler olacakmış gibi geliyor. 3 saat sonra olacakları bilsem şükrederdim o zamanki halime.. 1 saat kadar zorladık 100 metre kadar daha gelebildik. tünelin tam ortasına. artık imkanı yok ilerleyemiyoruz. susuzluktan harun da ben de bitap düşmüşüz tüneldeki herkes gibi. bel çantamdaki paralara bakıyorum kaybolmuş mu diye ama imkanı yok. o kadar sıkışık ki, düşmesinin ve ya kaybolmasının imkanı yok. harun'a bakıyorum bayılmak üzere, "kalk oğlum kendine gel. uyan!" "abi dayanamıyorum" diyor. bir kaç tokat atıyorum kendisine getirmek için, açıyor gözlerini. sağıma bakıyorum, dua edenler, soluma bakıyorum bayılanlar, ağlayanlar, şehadet getirenler. yarım saat kadar daha böyle geçiyor. harun'a bakıyorum ayakta bir şeyi yok gibi. o an aklıma gelmiyor tabi bayılan birinin yere düşmesinin imkansız olabileceği, harun'un çoktan pes ettiği.. uzun, ince bir zenci var önümde. ona tutunup tırmanmak istiyorum. çünkü görüyorum ki yukarda olanlar hayatta kalıyor, nefes alabiliyor. hamle yapıyorum ki, vucudunu çeviremiyor ama kafasını çeviriyor. 20 santim kadar tırmanmam 20 dakikamı alıyor. bir yandan da zenci dirsek atmaya çalışıyor. boşluk olmadığı için güçlü dirsekler atamıyor ama yine de yalpalıyorum. bataklıktaymış gibi yere doğru çekiliyorum. tekrar kısalıyorum derken eski yerime göre 20 santim kadar daha yüksekteyim ama ayaklarım yere değiyor. nasıl oldu diye yere doğru bakmaya çalışıyorum ama ne göreyim yaşlı bir kadının kafasına basıyorum. çoktan bayılıp ölmüş. insanlar da ölenleri üst üste getirip daha yükseğe çıkmaya çalışıyor. ölen kadının da daha önce ölen kocasına basıyormuş zaten önümdeki zenci. o an bam başka biri oluyorum sanki. ölüm korkusu mekan algımı yitirmeme neden oluyor. sanki hiç bi yerdeyim. artık o kadar sıkışıyoruz ki ölenler bayılanlar ayırt edilemez oluyor. çok az bir enerjim var. son hamlemi yapacağım olmazsa bırakacağım ben de zaten. ne maddi ne manevi enerjim kalmış. zenciye bi hamle daha yapıyorum. zencinin de hali kalmamış. savunamıyor kendini. bir hayli tırmanıyorum. omzuna ulaştığımda o da ne, ayağımdan biri asılıyor, çekiyor beni. döndüm baktım genç bir kadın. yalvarıyor. beni de al. nasıl alayım. kendimi taşıyamıyorum. kadın bırakmıyor ayağımı. diğer ayağımla sağlam bir tekme atıyorum ayağımın altıyla. o bayılıp kalıyor öyle ayakta. zencinin omuzlarındayım artık. daha rahat nefes alabiliyorum artık derken elimde bi acı hissediyorum. zenci elimi ısırıyor. ılık ılık kan akıyor can havliyle nasıl ısırıyorsa. çekiyorum elimi, adamın ağzında kalıyor elimin bir parçası. ölenlerin omuzlarında gezmesi daha rahat. daha tenha. daha iyi nefes alınabiliyor. ama oraya kadar ulaşıp orda bayılanlar da var. sanki orası da 2. bir zemin. tekrar bir mücadele başlıyor. en dipte kırılan kemiklerin ve inlemerin arasında emekleye emekleye 2 saat kadar daha gidiyorum yaklaşık 150 metre kadar. her emeklemem de biri tutuyor, yalvarıyor, çekiştiriyor. hepsini bertaraf ediyorum. harun bile aklımdan çıkmış. tünele çok az çıkışına çok az kaldığını hatırlıyorum. sonra zaten gözlerimi açtığımda hastanedeydim."

    dedem bu hikayeyi geçen hafta bizlere, yarısından itibaren ağlayarak anlattı. daha önce de kimseye anlatmamış. babanem bile ağlayarak dinledi. o gün bu gün düşünüyorum. hayatta kalmak dürtüsü nasıl bir şey? biz hiç böyle bir hikayeyle sınandık mı? başlığı 'dindar bir adam' diye açmamın nedeni de, dindar bir insanın dünya'dan alacağı şeylerin daha az olduğu önkabulüdür. hele ki hacca, bir 'hiç' olmaya, egodan hırstan arınmaya giden bir insanın yaşamaya bu şekilde tutunması? dedem özelinde de değil, tüm tünel aynı insanlarla dolu. dedem kendimi bildim bileli ibadet eder. ama işte demekki hayatta kalmanın dini, dili, cinsiyeti yok. insanoğlununu hayatta kalmak için yapabilecekleri beni korkutuyor. belki de binlerce canlı türünün dünyadan silinmesine rağmen, insanoğlunun gelişerek büyümesi beni korkutmamalı, iyi hissettirmeli..

    (bkz: 3 temmuz 1990 el muaysem faciası)

  • sabah herkes uyurken çıkıp poğaça, simit alınır ve poşet kapının önünde bir yere gizlenir. herkes kalktıktan sonra "ben atıştıracak bir şeyler alayım" diye çıkılır ve 15-20 saniye sonra elde poşetlerle dönülür.

    insanları kafayı yediklerine, zaman algılarının bozulduğuna inandırmak acayip kolay. asosyal bir adamım ama sırf bu şakayı yapacak yeni çevreler edineyim diye yeni arkadaşlıklar kuruyorum.

  • kafa kesen, insan derisi yüzen, eroinle bir nesli zombiye dönüştüren katillere karşı girişilen operasyondur ancak ne kadar başarılı olur tartışılır.

    adamlar şehir sahibi olmuş, kitleleri maaşa bağlamış, devlet gibi örgütlenmiş yani.

    bu zamana kadar bunun gibilere karşı ordu tankla, topla önüne gelen kim varsa devirip neden harekete geçmedi dersiniz ?

    para konuşur da ondan. herkese para yedirince durum böyle laçkalaşıyor.

    paran varsa siyasetçi de satın alırsın, silahlı güç de, bu kadar basit ve bu kadar aşağılık bir durum.

  • bim'in depo olarak kullanacağı arazinin antik kent çıkması olayıdır.

    bim deposu mu dünya mirası mı derseniz, bim deposu derim. bim deposu önemli.bir bim deposundan daha önemli bir şey varsa o da iki bim deposudur.

    en nihayetinde bu antik çanak çömlek kent zırvaları yüzünden asrın projesi marmarayın bitiş tarihi de uzamıştı. başbakanım çok yaşa. hülogg!

  • --- spoiler ---

    uçakta giderken hem beni hem yanımdaki teyzeyi koltuklarımızı tekmelemek suretiyle rahatsız eden ve adının rafael olduğunu öğrendiğim velede "yeter ama artık!" diye çıkıştım. yolculuk boyunca çocuğunu uyarmak zahmetine bile girmeyen pişkin adam bana "çocuk bu hanımefendi, bağlamamızı mı bekliyorsunuz?" diye karşılık verdi. ben daha elimi belime koyup ağzımı açamadan yanımda oturan teyze cevabı patlattı: "bak hele oğlum, sen daha gavur karına ağırlığını koyup evladına türk ismi koyamamışsın, şimdi de çocuğuna söz geçiremiyorsun da bize mi dilin yetiyor? o çocuk büyüyünce senin gibi olacaksa bağla evladım çocuğunu şimdiden, bağla elbet!" ben bu dobra yurdum insanını çok seviyorum çok!

    --- spoiler ---