hesabın var mı? giriş yap

  • bundan tam 9 ay evvel, benim de başıma kadıköy evlendirme dairesi'nde gelen şey..

    hem de nasıl biliyor musunuz?
    nikah başlayacak, salon tıklım tıklım, abim elinde kamerayla içeri girip beni çekecek.. ağzı 5 karış mutluluktan, kardeşinin nikahını izleyip kaydedecek diye..
    haber geliyor bana, "içerde biri var kameralı sokmayız" diyorlar..
    "nasıl sokmazsınız abimi" diyorum, "kamerayla giremez" diyorlar..

    bakın bu muhabbet, ben evet demeden 5 dakika önce arka odada nikah memuru önünde gerçekleşiyor.

    adamlar "sokamazsın kardeşim! ya parasını verirsin ya da çektirmeyiz" diye üstüme yürüyor.
    "ulan ben sizden böyle bir bilgi aldım mı sokamayız diye? para vermek zorundamıyım şu halimde size" diye diretiyorum..

    adamlar bağırarak "çektirmeyiz" diyerek merdivenlerden yukarı çıkıyor ve ben bu esnada arkalarından laf atıyorum.. durduğum yer, nikah masasının arkasındaki kapı.. yani kapı açıldığı anda tüm davetlilerin karşısına çıkacağım.

    sinirden yüzüm kıpkırmızı, elim ayağım titreyerek kapıdan çıkıyorum.
    masaya oturuyorum.
    "evet" derken yüzüm o kadar eblekleşmiş ki, eşim bile "neden bu kadar üzgün evet" dedin diye üzülüyor..

    bağırış çağırış en mutlu anlarımdan birini sktiler.
    sizin rantınıza da paranıza da yazıklar olsun.

    yıllar sonra ekleme: nikahımıza dair düzgün video kaydımız yok.

  • kitaplarını düşünüyorum. bir kez gittiğim konferansını, ve o konferansta "bu adamın öğrencisi olmak ne büyük şanstır" diye iç geçirdiğimi düşünüyorum. çıktığı televizyon programlarını düşünüyorum.

    bu adam şu an hapiste. melih gökçek başkentin belediye başkanı. şaban dişli, zahid akman dışarıda. kemal unakıtan muhtemelen yatakta. cleveland'dan, rabbinin gösterdiği hastaneden döndü. oğlu yumurta işlerinde ne durumda bilmiyorum. necmettin erbakan da hapiste değil. kadir topbaş istanbul büyükşehir belediye başkanı. recep tayyip edoğan türkiye'nin başbakanı. abdullah gül cumhurbaşkanı. haşim kılıç anayasa mahkemesi başkanı. hüseyin çelik milli eğitim bakanı.

    erol manisalı hapiste.

    hüseyin üzmez dışarıda, erol manisalı hapiste.

  • günü komedisi: e-devlet üzerinden araç sorgulama kısıtlanmış, sadece kendi araçlarımızı sorgulatabiliyormuşuz. gerekçe de kişisel verilerin korunmasıymış.

    bre salak, ben kendi aracımı neden sorgulatayım? kendi aracımla ilgili herşeyi biliyorum, ruhsat elimde, tescil trafik elimde, poliçeler elimde...

    ikinci el bakarken araç tipi ile bilgileri uyuyor mu, araç çalıntı mı, üzerinde haciz var mı diye baktığımız ekranı ne bok yemeye kapatıyorsun? bunları araçları aldıktan sonra mı öğrenelim?

    hem neden kapatıyorsun? bu ülkede 50 milyon kişi tc kimlik numarasına varıncaya kadar fallafoş oldu sizin beceriksizliğiniz yüzünden. acaba hangi suçu / krediyi / borcu / faturayı üstümüze kim ne zaman yıkacak diye bekliyoruz.

    bu saatten sonra sizin alacağınız tedbirin içine edeyim. bakan yaptığınız yaratıklar psikolog lazım değil bize din adamı gönderin derken, aynı zamanda bu çağda digital bilgi almak sizin ne haddinize, gidin müneccim bulun demek istemiş.

    edit: bir arkadaş noter ekranında çıkıyor demiş. yani beğendiğin her aracın durumunu öğrenebilmek için sahibi ile beraber notere gitmek mantıklı geliyor kimisine. herkes ilk baktığı aracı alıyor sanıyor. çevre illerden bakıp beğenmek konusuna hiç girmeyeceğim. araç üzerinde rehin varsa bazen kafadan eliyorsun arabayı. telefon bile açmıyorsun sahibine.

    büdüt: gazetelerin yeni haberi oluyor...

  • öncelikle geçmiş olsun.

    başlık hukuk bilmeden hukukçu takılan tayfayla dolmuş yine. öncelikle kısa bir bilgi: (bkz: müteselsil sorumluluk)

    siz restorana yemek yemeye gittiğinizde o restoranın anlaşmalı valesine veriyorsanız aracınızı, ayrı firma olsa dahi restoranın anlaşmalı vale şirketi, sürücü (vale) ve restoran müteselsil sorumlu olur. aralarındaki iç ilişkiyi üçüncü kişi konumundaki zarar görene ileri süremezler. yani araç sahibi zararını isterse restorandan alır, restoran daha sonra vale şirketine şirket de sürücü (valeye) rücu eder.

    yıllar önce benzer bir dosyamız istanbulun en eski ve o dönemin zenginlerinin mekanı olan bir restoranda olmuştu. bahsettiğim olayda araç çalınmış, daha sonra araç anahtarının vale tarafından değil valelerle aynı renk ve benzer kıyafet giyen hırsız tarafından teslim alındığı anlaşılmıştı. yargıtay isabetli olarak basiretli bir tacirin kendi otopark alanında kendi çalışanlarıyla aynı giysiyi giyip vale gibi davranarak anahtar çalmaya çalışılması durumunda vale şirketinin de restoranın da sorumlu olduğunu zira restoranın hakimiyet alanında müşterilerin restorana ve markasına güvenerek hareket etmesinin hayatın olağan akışına uygun olduğunu değerlendirmişti.

    tabi kaskonuz var ise bu detaylarla uğraşacak olan kaskonun rücu birimidir. siz aracınızı kaskodan yaptıracaksınız.

    önemli not: kasko değer kaybı ödemez arkadaşlar değer kaybını her halükarda vale şirketi sürücü ve restorandan isteyebilirsiniz, bilginize. kaskodan değer kaybı talep ederseniz bir de karşı vekalet ödemek zorunda kalırsınız.

    edit: imla

  • fikret orman önce çinlileri kazıkladı,
    çinli değilim diye ses çıkarmadım.
    sonra italyanlardan 1000 euro'ya dünya çapında golcü aldı
    "italyan değilim ki" dedim, sesimi çıkarmadım.
    almanlara yedek oyuncuyu 5 milyona sattı,
    "almanları düşünmek bana mı kaldı" dedim sesimi çıkartmadım.
    en sonunda gözünü biz taraftarların cebindeki paraya dikti
    etrafta beni kazıklamasına ses çıkartacak kimse kalmamıştı.

    (bkz: ulan fiko tek maçtan yatırdın bizi kombineye)

  • deleuze ve guattari ile birlikte kita felsefesinin en onemli ikililerinden olan theodor adorno ve max horkheimer'in cok muhim bir eseridir aydinlanmanin diyalektigi. akilla*, aklin sinirlariyla, aklin kolaylika akilsizliga donusebilmenin irdelendigi bir eserdir.

    esasinda aydinlanmamanin diyalektigi deselermis daha iyi olurmus bu eser icun, zira aydinlanmanin kendini elestirme kapasitesini zaman icerisinde kaybetmesiyle, aydinlanma projesinin barbarliga varan basarisiz bir tecrube oldugunda hemfikirlerdir adorno ve horkheimer. yalniz bu cok sert aydinlanma ve akil elestirilerine karsin, adorno ve horkheimer icin akil ve aydinlanma ayni zamanda insanligin korkularini yenmesi icin tek umududur. cok buyuk bir ironidir, ama bu boyledir kardesim.

    onsozde soyle derler: "bu kitabi yazmaktaki tek hedefimiz insanligin, daha insani kosullarda yasamaya baslamak yerine, neden yeni bir tur barbarizme battigini anlamak idi." kuskusuz ki, yazarlarin barbarizmden anladiklari hitler ve fasizm idi. kitap frankfurt okulu'nun urettigi en baba eser olarak bilinir.

    eserin ana tezi sudur: aydinlanma kendisini mitlerden ve irrasyonel dusunceden ayirarak tarih sahnesine cikmistir, yani mitleri reddetmistir . ama mitleri reddederken de, mitlerin buyusunden, temel izleklerinden ne yazik ki kurtaramamistir kendisini. yani kisaca, mitik dusunceyi reddeden akil, kendini sonuc olarak mitin kurbani olarak bulmustur.

    nasil mi bulmustur?

    mitlerde ve mitik dusuncede, gerceklesen her olay kendisiyle uzlasmak zorundadir. buna kant icsellestirme prensibi* demistir. insanlar bilgi uretirken, bilimleri gelistirirken, bilimi insan hayatindan ayri tutarak kendi tahakkumunu olusturmasini saglamislardir. yani akla onem veren insan, aklin yarattigi kurallarin kurbani olmuslardir, ve kant'in "aklin kamu alanindaki kullanimi" denilen seyi uygulamayi birakmislardir. bunun uzerine de akil, ve modern kurumlar zamanla fasizm denilen siyasi hayvani olusturmustur. anti-semitizm ise aydinlanmanin ulasabilecegi sinirlari simgelemektedir adorno ve horkheimer'e gore.

    baski ve fasisizm adorno ve horkheimer icin bati toplumunun tarihsel bir yanilsamasi degildir esasinda. aksine, bati dusuncesinin ta koklerinde, tahakkum ve baski vardir.

    bu nedenle eserin birinci bolumu, cok zekice yazilmis bir odyssey* elestirisiyle baslar. ulis'in siren'lerin sarkisini duymasiyla kendini direge baglamasini ve kurekcilerin kulaklarini balmumuyla kapatmasini adorno ve horkheimer bati dusuncesinin ozunde yer alan, dogal olani akilla kontrol etme durtusyle aciklar. yani, siren'lerin sarkilariyla simgelenen doganin cezbedici unsurlarini bedeni kontrol etmeye calismistir ulis... bati muziginin temelinde de bu vardir yazarlara gore.

    ayni sekilde, hegel'in zihnin kurnazligi* dedigi olgunun en guzel orneklerini ulis gosterir cyclop'larla karsilasmasinda. sikloplar kendisine adinin ne oldugunu sorarlar. o da udeis cevabini verir ki, udeis yunanca hem "kahraman" hem de "hic kimse" demek imis... buna da burjuva subjektivitesi yaftasini yapsitirir adorno ve horkheimer. hayatta kalmak icin dili bile manipule eden, ve dilsel olarak reprezentasyon asamasinda olsa bile, kendi hicligini rasyonallestirebilen burjuva subjektivitesi....

    bati bujuva/kapitalist toplumlarinin kokunde iste bu hassas dengeler vardir..

    lakin adorno be horkheimer akil dedigimiz seyi yine de tek kurtulusumuz olara sunduklari icin, aydinlanma ve akli tanimi yapmamistir eser boyunca. aksine, bu kavramlari tanimladigimi takdirde, bunlara otonomi vermedigimiz, kurallar ve hesaplar icinde yasadigimiz takdirde, her an baskici bir dunyaya hazir olmamiz gerektigini anlatmislardir. bu yuzden, bu eseri referans gosterip fasizm ve koktenciligin en alasini yapanlara hadlerini bildiriniz... ayrica "aydinlanma ve kitle yanilsamasi" ve kultur endustrisi bu eser icerisinde yer alir...

  • batı uygarlığı 5 milyar km öteden gelen pluto fotoğraflarını incelerken türklerin gündemi allah yazılı pide ve mucizevi atatürk silüetiydi.