hesabın var mı? giriş yap

  • bakın açık söylüyorum.
    doktoram bitti.
    ikinci master bitmek üzere.
    işime de tapıyorum.
    ama hiçbiri beni "kod yazan kadın" olmak kadar havalı yapmıyor.
    yeni başladım, keyifle devam ediyorum.
    resmen "girl talk"tan sıyrılıp "man talk" olayına giriyorsunuz.
    masaya onlarla birlikte oturuyorsunuz.
    "man the maker"a kafa tutuyorsunuz.
    "solu birleştirecek kodu buldum:
    <div style="text-align:left;">"
    gibi salak geyikler bile yapabiliyorsunuz.
    buradan tüm hemcinslerime sesleniyorum:
    yo kızlar bunu hak etmiyoruz!
    yo kızlar bunu kabul etmeyelim.
    yıllarca "teknolojiyi getiren erkek" miti ile uyutulduk. persil yeşil adam ve mr. muscle bile bu fikri ekti beyinlerimize.
    inanın kolay!
    inanın salak diziler izlemek, popüler edebiyat okumak yerine buna zaman ayırsanız dünyayı değiştiririz.
    avm tipi aile kadını olmayın nolur!
    tüketen değil, üreten biz olmalıyız.
    hepimize güveniyorum.

    edit: hepiniz çok tatlısınız! ayrı ayrı mesaj atacağım akşama.
    (bkz: minik ilayda'ya yardım kampanyası)

  • bir meslek dalı.

    iç mimarlığı başlık başlık inceleyeceğim. çünkü uzun entry geliyor!

    *************** meslek isimleriyle karıştırılmasında eğitim sistemine göre ayrım ****************

    eğer iç mimarlık okursanız iç mimar/ iç tasarımcı/ interior designer/ interior architect gibi çok çeşitli sıfatlara sahip olabilirsiniz.

    ancak bir iç mimar, dekoratör ile aynı işi yapmaz. bu konuda bir anlaşalım. bu konuyu daha ileride açıklayacağım. iç tasarımcı/iç mimar meselesine gelecek olursam da aslında bunu çok da sınıflamak doğru değil ama verilen eğitime göre konuşacak olursak; yurt dışında ve türkiye'de 2 çeşit eğitim alabiliyorsunuz.

    türkiye'de eğitim
    1- çeşitli kurslara akademilere gidersiniz, sertifika alırsınız, program öğrenirsiniz ve kendinize tasarımcı dedirtirsiniz. not: iç mimarlık okumuş bir üniversite mezunu olmadığınızı söylememe gerek yok.
    2- ya da dört yıl iç mimarlık okursun, diplomanı alır iç mimar olursun. istersen yüksek lisansını yaparsın. doktora yaparsın. profesöre kadar gideri var..

    yurt dışında eğitim
    değişen bir şey yok aslında. bazı yabancı okulların internet sitesine bakacak olursanız onlar size 2 yılda interior designer sertifikası veriyordur. 3 yıl okursanız master yapmış kabul ederler. sözde bu bütün dünyada geçerlidir.. ancak buna tamamen doğru dersem hata etmiş olurum. çünkü bu kursların size verdiği şey dediğim gibi diploma değil sertifikadır. evet sertifikanızı dünya çapında kabul ettirebilirsiniz. evet sertifika almış ne güzel aferin derler.

    eğer siz örneğin italya'da bir akademide 2 yıl okuyup iç mimarım diye türkiye'ye dönerseniz, kendinizi lisans bitirmiş sanarsanız, bir üniversitede master yapmaya kalkarsanız size gülerler. çünkü üniversite mezunu bile değilsiniz. hangi master?!

    sıfırdan türkiye'de veya dünyanın başka bir yerinde iç mimarlık okumanız gerekecek. he şöyle bir durum da var; bazı üniversitelerde aldığınız dersleri saydırırsanız 1-2 yıllık külfetten kurtulursunuz.

    bak örneğin ingiltere'de iç mimarlık eğitimi 3 yıllık. ve dünyanın her yerinde geçerli. diploma veriyorlar. amerika'da da bu ayrım var. onların da iç mimar diploması veren okulları var. avrupada çeşitli yerlerde var tabiki aynı ayrım.

    ************** bitmeyen iç mimar'ın çevirisi interior designer değil taam m?! kavgası **************

    şöyle bir konu var yalnız. iç mimara bir yabancı meslek sorduğunda interior designer diyebilir. bunda garipsenecek bir durum yok. çünkü bunu devamlı kategorize etmek tuhaf oluyor. ama tutup da sen bu insana; sen mimar değilsin, şöylesin, böylesin dersen diplomanı gözüne mi sokar ne yapar orasını bilemem.

    ************************** mimar mı tasarımcı mı anlamadııım?! **************************

    iç mimar dediğin adam sadece tasarımcı değil, aynı zamanda mimar vasfı da taşıyor. imza yetkisi meselesi biraz karışık tartışmalar sürüyor. ayrıca, zaten işimiz iç mekanla kardeşim. bizim 99 katlı bina yapmaya ilgimiz olsaydı biz de mimarlık okurduk... imza yetkisi yokmuş bilmem neymiş salak salak konuşuyorlar. iç mekana asma kat çıkmak için hiç de imzaya gerek yok. kimse kendini yırtmasın..

    ******************************** mimarlıktan farkı ne? ********************************

    her şeyden önce mimarlık ve iç mimarlık farklı mesleklerdir. biri diğerinin işini yapabilir diye bir durum normal şartlarda söz konusu değildir. ancak çok çok yetenekli falan olmanız lazım ki öyle. günümüz koşullarında ise hiç mümkün değildir. çünkü artık hayatımız daha spesifik.

    ayrıca yeteneği geçtim, kimse her konuda uzman/deneyimli değil ki. her mimar, iç mimar veya inşaat mühendisi bile kendi işine tamamen biliyor yapabilir denemez. kimi hastane yapar, kimi okul yapar, kimi restaurant, kimi otel ... şimdi bunları bile kendi içinde bölümlere ayırabiliyorsam nasıl olur da her mimar hem mimarlık hem iç mimarlık yapsın. o zaman mimar dediğin adam yapı statiğini bildiği için konstrüksiyon bilgisine sahip olduğu için inşaat mühendisine de gerek yok. ya da tam tersini de söyleyebiliriz. böyle demek mümkün mü? (bkz: atıp tutmak) akla mantığa yakın mı bu düşünce?

    mimar binanın işlevini bilir ona göre tasarım yapar. mimarın görevi iç mekanı katlara ve örnekse bir apartmanı dairelere bölmektir. hepsini belirli standartlara göre uygular. strüktür tercihini yapar, statik hesabını yapar ki binanın cephesini, genel tasarımını bina taşıyıcılarıyla birlikte çözümlesin. diğer takım arkadaşlarına; inşaat mühendisine, elektrik mühendisine, tesisatçısına (vs.) tercihlerini çizdiği projesiyle belirtir. günümüz mimarı bunu yapar. mimardan beklenen budur. aldığı eğitim bu yöndedir. dahasını yapabilir mi? yapabiliyorsa neden olmasın. mimar olmasına da gerek yok herhangi biri de bütün bilgiye ve deneyime sahipse iyi yapabilecekse o da yapsın. ama konu bu değil. günümüz şartlarındaki mimardan bahsediyoruz.

    ***** hangisi ne projeler çiziyor?, hangi boyuttaki projeyi kim çiziyor?, mimar mı? iç mimar mı? *****

    mimarın çalışma ölçeği 1/100 1/200 1/500 gibi küçük ölçekler.
    iç mimarların çalışma ölçeği en az 1/50 dir. o da eskiz çalışmak için. genellikle 1/20 1/10 gibi büyük ölçeklerde çalışıyorlar. yani mimar arkadaş mekanlar boyutunda çalışırken iç mimar mekanın içindeki detayları çalışmaktadır. ''adı üstünde'' denir ya öyle diyeyim..

    şimdi diyeceksiniz biz mimarız ve uygulama projesi çiziyoruz, detayları 1/5 ve 1/2 bile yapıyoruz o ne olacak. ama dikkatinizi çekerim, uygulama projesinde çizilen detaylarınız çoğunlukla binadaki konstrüksiyon vb ögelerin birbiriyle nasıl bağlandığını gösterme amaçlı. döşeme duvarla nası bağlanmış, merdivenle kolonu nası birleştirdim vs vs.. iç mimar gibi dolabın çekmecesini çizmiyor yani. uygulama projesi meselesinde detay farkı oluşuyor. ölçek farkı değil.. dahası iç mimarlar da uygulama projesi çizebiliyor.

    ---- ek olarak her mimar veya iç mimar uygulama projesi çizemez. bu çok büyük ve önemli bir iştir. uzmanlık alanıdır. uygulama projesinde yapılan hatalar çok büyük zararlar** verir. dediğim gibi kimse atıp tutmasın.

    *************************** peki bu arada iç mimar ne yapar? ***************************

    örneklerle açıklayacağım:

    1- diyelim ki elimizde yepyeni koskocaman bir plaza var. mimar arkadaşımız çizmiş etmiş tasarlamış inşaat mühendisimiz binamızı dikmiş:

    içi bomboş. her katı farklı bir firma kiralayacak veya satın alacaktır. peki buradan sonrasıyla kim ilgilenecek? mühendis mi? mimar mı? 2'side değil. bundan sonrasıyla konuda uzmanlaşmış deneyim kazanmış bir iç mimar ilgilenir. firma hangisiyse ona göre iç mekanı tasarlar renk seçimi yapar, mobilya seçer ya da yaptırır, nasıl bir ofis ortamı varsa ona göre aydınlatma elemanlarını seçer. çalışanın tepesindeki ışığın soğuk beyaz mı sıcak beyaz mı olması gibi sıkıcı bir konuyu bile iç mimar düşünür. katta kaç ofis olacaksa ona göre böler. ceo nun ofisiyle çaycı odası aynı olamayacağından her birine farklı işleve göre tasarımlar yapmak durumundadır. asma kat yapılacaksa yapar. ekstra merdivenler asansörler koyması gerekebilir. ek döşemeler yapması gerekebilir...

    ------ yani sadece mobilya renk malzeme seçimi değil çoğu zaman yapı ile ilgili değişiklikler*** de yapan kişidir.

    başka bir şeye geçelim

    2- mesela ev tasarlıyorsa;

    tavana gidip floresan takıyorum diyemez. renk seçimine ve uyumuna dikkat etmek zorundadır. yatak odasının duvarları kıpkırmızı boyanamaz mesela.
    iç mimar içeri girdiğinizde canınızı sıkacak her şeyi kaldırır. 2 odanın arasındaki duvar kırılacaksa içinde taşıyıcı olup olmadığına bir bakar. iç mimarın tasarladığı bir evde tuvalete giriyorsanız ilk göreceğiniz şey klozet değil lavabodur. sizin asla dikkatinizi çekmeyen örneğin süpürgelikler bile iç mimarın derdidir. salona her girdiğinizde ayağınızı sehpaya çarpıp küçük parmağınızı acıtmazsınız. çünkü sizin geçeceğiniz alanın bütün hesabını çoktan yapmıştır. mobilyayı ona göre yerleştirmiştir. eviniz ısınma sorunu yaşamaz, yalıtım bina yapıldığında yapılmadıysa bile iç mimar çoktan yapmıştır. ayrıca her konutta boyut şekil pencere konumu kapı konumu duvar girinti çıkıntısından ötürü farklı mutfaklar tasarlanması gereklidir. kullanıcının ihtiyacına ve mekanına göre bunu görselliği optimum olacak şekilde planlamak yine iç mimarın görevidir. mutfak türkiye'de büyüyen bir sektör olup bir evin içinde en çok uzmanlık isteyen bölümdür.

    evle ilgili daha nice konular var. çeşitli tv programlarındaki gibi ev sahibi seviyor diye bütün mutfak dolaplarını, gardırobu ve mutfak masasını fuşya yapmaz. bunu neden yapmaması gerektiğini bilir. ancak bu bazı programlardaki sözde mimar arkadaşlar iç mimarlık konusunda uzmanlaşmadıklarından böyle büyük hatalar yapabilmektedirler.

    ----- işte bu yüzden iç mimarlığa gerek var. eğitimi verilmeli. konuda deneyim kazanılmalı.

    dahası;

    3- bunun restoranı var.

    bir balık restoranının kebapçıdan, kabapçının burger king den çok büyük farkları vardır. hem müşteri kesimi hem fiyat aralığı hem konsepti farklı olacağından tasarımları da oldukça farklı olmalıdır. çoğu markanın kurumsal kimliği vardır. bunları bilmek, ayarlamak, düzenlemek, araştırmak, uygulamak iç mimarın görevidir. bir a la carte restaurant ta asla içeri malzeme taşıyan eleman ile müşteri aynı kapıdan girmez. mutfaktaki yemek kokusu burnunuza gelmez. masaların arasından elinde kocaman tepsiyle bir garson geçerken yanından bir müşteri rahatça geçebilir.

    ben bir restaurant'ta otururken karşımda oturan insanın sesini gürültüden duyamıyorsam bu bir problemdir. bu mekan tasarımında akustik konusuna dikkat edilmediğini gösterir. havalandırma, ses sistemi, tesisat, teras tasarımı ve terasın mobilya seçimlerinden hiç bahsetmiyorum bile. bomboş bir mekanı böyle bir atmosfere dönüştürmek her mimarın ve hatta iç mimarın harcı değildir. diyorum ya eğitimini almak bu konuda deneyim kazanmak çok önemli. gittiğiniz mekanları bu açıdan daha dikkatli inceleyin.

    ve diğer konular iç mekanlara mağazalar, oteller, sanat galerileri, müzeler ve daha niceleri eklenirse düşünülecek detay sayısını ben hesaplayamam. ki iç mimarlar yüksek lisans yaparsa yat tasarımı gibi egzantrik işler de yapabilir

    ******************************* peki şu dekoratör nedir? *******************************

    bu dönem o da pek yaygın. sıva, alçı panel, boya v.s. işleriyle uğraşan tipler olur ya işte bunlar dekoratör olabilir mesela. evinize en ucuzundan halı, perde seçiliyor ya hah işte bunu dekoratör yapabilir. bu kalitesiz işçilikle eski evleri yeniliyorlar ya tavanlara uyduruk bir avize koyuyorlar ya işte bu da dekoratör. 1 ay sonra bakıyorsunuz odanın kapı pervazı yerinden çıkmaya başlamış. (bkz: real story)

    ********************************** iç mimara saygı **********************************

    iç mimar aklınıza gelen-gelmeyen her bir detayı saatlerce-günlerce tek tek çizip öğrenmeye çalışırken, deneyimlerken, uygularken '' iç mimara gerek yoktur ''demek gerçekten ayıp oluyor, emeğe saygı. lütfen bir mekana girdiğinizde biraz daha dikkat edin. neler düşünülmüş nelerle uğraşılmış. bu fark ettiklerinizin en az yüz katı düşünülüp hesaplanıyor.

    saygı meselesinde bir anı olsun. geçenlerde kiralık ev bakıyorum. aidat şu kadar kira bu kadar diye telefonda emlakçıyla konuşuyoruz. depozito ne olur dedim. mesleğiniz nedir dedi. ben iç mimarım dedim. he o zaman gerek yok ya depozitoya. bunlar hep güven ilişkisi dedi. işte bu da mesleğimizin artılarından biri.

    ************************************ son olarak ************************************

    arkadaşım okumak çok zor. eğer part time çizdirecek elemanınız yoksa. benim canım çıktı projeleri yetiştireceğim diye.. dışarı çıkma falan sosyal hayatı olduğu gibi bir kenara bırak. teslim haftası 2 hafta ozalitçi dışında kimsenin yüzünü görmedim. her proje jürisi için son 3 gün zaten hiç uyumadım. zombi gibi gezdim. hocalar acımadı eleştirdi. düşük not verdi. canımı aldı.. öyle böyle mezun oldum ama bir bana sorsunlar yani..

    **********************************************************************************
    edit: ölçek meselesinden bahsetmemiştim. ve son olarak isimli bölümü ekledim.

  • bence aynı mantıkla olaya bakarsak kayınçona vurdurduğunda da eşini aldatmış sayılmazsın. oda eşinin canından kanından biri. onun için bir sonraki sefere kayinçonu öneriyorum.

  • kanlı irinli şu son türkiye gündeminde fotoğraflarına baktıkça istem dışı güldürüyor reis.

    reisin her an yeni sekme açıp 2.el doblo fiyatlarına bakabilirim bakışını hepinizin yakaladığını biliyorum.

  • 12 numaraorg'un uefa'ya şikayet edeceği, beşiktaşlıların da savcılığa taşıyabileceği vahim olay.

  • üniversitedeyim. ramazan ayı, bir yandan sınavlara girip çıkıyorum bir yandan oruç tutuyorum. zorlanıyorum ama kış zaten, günler kısa öyle geçip gidiyor. bir gün herkesin dersi var ben evde tek başıma oruç açıcam. eve giderken bir ekmek aldım, zaten o kadar param var.

    evde ne var ne yok bilmiyorum çünkü sınavlar var yoğunuz. eve girdim buzdolabında bir tabak zeytin buldum. bir tepsi aldım ekmeği koydum yanına da bir tabak zeytin, ezanı bekliyorum. bir yandan da kendimi avutuyorum, en azından zeytin var diye.

    oturduğumuz apartman öğrenci olduğumuz için bizden pek de hoşlanmayan insanlarla dolu bir yer. hatta ev sahibimiz bile arada gelir odaları kontrol ederdi çaktırmadan. neyse tam oturuyorum, kapı çaldı. bir teyze geldi, daha önce hiç görmedim girip çıkarken tanımıyorum o yüzden. elinde bir tepsi "öğrencisiniz evladım yemeğiniz denk gelmemiştir belki" dedi, çekti gitti. elimde tepsi kalakaldım. ne açlık kaldı ne oruç. oturdum, bir yandan yedim bir yandan ağladım.

    iyi insanlar var, hala varlar. inandıkları, ırkları, hayatları ne olursa, nasıl olursa olsun, varlar. inşallah biz de seneler sonra bir gün tebessümle hatırlayacak insanlar bırakmışızdır arkamızda.

  • yahu tam aylık olmuş 185, öğrenci aylık olmuş 80 daha nasıl zarar ediyorsun ? her metrobüs full, her metro full, her marmaray full. bu paralarla nasıl zarar edildiğini biri açıklayabilir mi ?

  • altında ki yorumla güldürmüştür.
    "rastaman future : genetik miras olarak kendi suratını verdikten sonra 10 tane araba alsa ne yazar?"

    yıldırım demirören yeter.

  • temel amacı papagei mıydı kokogei mıydı neydi bir papağanı bisküvilerle beslemektir. bu papağan sonraki ünitelerde almanca öğreniyor, almanca konuşuyordu. "bak papağan bile öğrendi, sen mi öğrenemeyeceksin be meine schön freundem?" mesajı veriliyordu sanırım sübliminal bir şekilde. in der schule, ja. (bkz: lern mit uns)

    bir de sınavlarda "doğru / yanlış alıştırması" anlamı olan, "richtig / falsch übung" bölümü vardı.
    biz 12 yaşındaki bebekler bunu "doğru / yanlış / bilmiyorum" olarak anlamış, bilmediğimiz soruları boş bırakmak yerine "übung :(" yazmıştık.

    o papağan bitirdi bizi, bitirdi!

  • bir yazar karışmamasını sağlayan tek font budur demiş fakat tam doğru değil.

    times new romanı okunabilir kılan nitelik seriftir. nedir bu serif? harflerin uçlarındaki küçük çıkıntılardır. googlea serif yazarsanız daha iyi görürsünüz, zira sözlük fontu sans-serif yani serif olmayan bir font. iddia odur ki, serif sayesinde görsel işlemcilerimiz harflerin bitişlerini daha kolay ayırt edebilir, bu sayede beyin ve gözler de okumaktan daha geç yorulur. haliyle yazılı basında serif fontlar kullanılır. kitaplar gazeteler alayı seriflidir.

    sans serifin avantajı öncelikle görselliktir. minimalisttir bir kere, sade gözükürler. ama işte uzun uzun sans serif fontla yazılmış bir yazıyı okursanız harfler karışmaya başlar. bu yüzden başlıklarda, tabela ve posterlerde ya da reklamlarda sans serif fontlar kullanılır.

    e peki sözlük niye sans serif? wikipediyi kurarken ciddiye almamışlar mı bunu? işin aslı, baskı değil ekran üzerinde olan harfler için yukardaki kurallar biraz kayıyor. okuma kolaylığı konusu ve estetik konusu zaten tartışılabilir geliyor bana, işin uzmanları düzeltsin. ama ekranlar için şöyle bir sorun var; serif fontların bazı karakterlerinin serifleri bazen piksellerden daha küçük olabiliyor. böyle bir durumda ekran orada olması gerekenden daha büyük bir siyah nokta gösteriyor ve harflerin ince olması gereken bölgeleri gerektiği kadar ince gözükmediği için karakterler çirkinleşiyor. yani düşük çözünürlüklü ekranlı fakirler yüzünden hepimiz sans-serif fontlarla karşı karşıyayız. hatta bakarsanız sözlüğe ya da çoğu siteye, kullanılan fontlarda harflerin kalınlıkları çok değişmez. sebep benzerdir. times new romanda örneğin o harfinin üstü ve altı ya da a'nın üstü incedir.

    baskı metotları geliştikçe font tasarımında daha cesur olmuş insanlar. en eski baskılarda, teee 16. yy civarında falan bu ince kalın bölgelerden kaçınılırken, 18. yy sonlarında ortaya aşırı ince-kalın bölge farkları olan fontlar moda olmuş. times new roman bu iki dönemin arasında bir yerlerde ortaya çıkmış, o yüzden didone dedikleri incelik bakımından yüksek kontrastlı karakterleri olan akımla eski stil nerdeyse sabit incelikte karakterlerin olduğu akımın arasında, geçiş sınıfındaymış. kaynak vikipedi tabi ki. daha yazardm da ablamgil geldi. sevgiler.