hesabın var mı? giriş yap

  • yaşlı bir sözlük yazarı olarak artık "dreamfactory" nickinin çok genç kaldığını düşünüyorum mesela. keşke nick değiştirme hakkı verilse. ne bileyim "bağkurlu" ya da "alzheimergirl" nicki daha uygun gibi artık.

  • (çok hararetli bir kavga dönmektedir, 2 saattir anne ile baba ağızlarına ne gelirse birbirlerine söylemektedirler)

    baba: şöylesin de böylesin şöylesin de böylesin!
    anne: (10 saniye kadar bekler) ördek!
    baba: .... (ağzını birkaç kez açar, birşey diyemez)
    anne: .... (bir 10 saniye boş boş etrafa bakınır, odasına gider)

  • emre altuğ örneğiyle beni benden alan açıklama. zaten emre altuğ dediğin adam asgari ücretle çalışan tezgahtar. bir de yurdum üniversitelisi müthiş bir laf söylemiş gibi alkış tutuyor.

    evet senin paraya ihtiyacın yok, senin çok fazla paraya ihtiyacın var. hemen de damardan girmiş, sevgilin çalışsın, ekmek tutsun falan istemez misin diyor. ablacığım sizin sevgilileriniz ekmek tutmuyor, o ekmeğin fabrikasını yönetiyor.

  • aynı psg'de olduğu gibi, arsenal'in başındaki başarısı da, kulüp içerisindeki kültürü ne kadar değiştirebileceğine bağlı olan teknik adam.

    arsenal'de son 10 senede kulübe bir salgın hastalık gibi yayılmış olan bir rehavet kültürü var. takım sahibi kroenke'nin saha içi başarılar yerine finansal başarıya odaklanması ve kulüp içerisinde tek adam olan arsene wenger'in, başarıya yönelik bir hırs kültürü yaratmak yerine, ilk 4'e girmekle yetinen bir rehavet kültürünü ortaya çıkarması, arsenal'in son 10 senedeki en temel problemiydi.

    arsenal içerisinde, oyuncusundan, antrenörüne, yöneticinden, hocasına hiçkimsenin saha içi başarı bağlantılı hedefleri ve bu hedeflere ulaşamadıkları takdirde ödeyecekleri bir fatura olmadı. bu rehavet kültürü, oyuncular üzerindeki baskıyı azalttığı için oyuncuların kendilerini göstermelerine fırsat veriyormuş gibi olsa da, hedef ve yönlendirmeden yoksun oyuncular, kendilerinden beklenen gelişmeyi bir türlü gösteremediler. arsenal taraftarı, walcott, wilshere, ramsey, ox gibi yeteneklerin, yıllar boyu oyunlarının üzerine hiç bir şey koyamayışlarını izlemek zorunda kaldı ve yeni nesil iwobi ve bellerin gibi oyuncuların da aynı duraklama dönemlerine girişlerine de bu sezon şahit olduk. ox'un, klopp'un yönetimi altında bir anda bambaşka bir oyuncuya dönmüş olması, arsenal içerisinde nasıl bir rehavet kültürünün yerleştiğinin bir göstergesi gibi.

    yeni teknik direktörün tanıtıldığı ilk basın toplantısında, arsenal ceo'su ivan gazidis, teknik direktör seçimindeki 3 kritik faktörden birisini, "a record of developing players through detailed tactical instruction and cultural demand" olarak tanımladı. yani, detayli taktiksel yönlendirme ve oyunculardan daha fazlasını isteyen bir kültür yaratma isteği, emery'nin seçilmesindeki önemli faktörlerden birisiydi.

    emery, futbol dünyasındaki en detaycı adamlardan birisi ve her oyuncusuna saatler süren video görüntüleri vererek, hem kendilerini geliştirmelerine hem de rakibi çözmelerine yardımcı olduğu biliniyor. zaten, sevilla ve valencia dönemlerinde de, bir üst seviyeye çıkardığı oyuncuların sayısına bakarsanız, bu adamın yöntemlerinin işe yaradığını görebilirsiniz. arsenal, hiç bir zaman city ve united gibi kulüplerin finansal gücüne ulaşamayacağı için elindeki malzemeye level atlatmak, kulübün birinci önceliği olmak zorunda.

    emery'e şu an en sık yöneltilen eleştiri, "psg ile şampiyonlar ligi alamadı" eleştirisi ve bu argümanın 2 problemi var.

    birincisi, psg yönetimi, emery'e oyuncu geliştirme vizyonunu uygulama fırsatını hiç bir zaman vermedi. psg'nin içerisinde de, aynı arsenal'de olduğu gibi, yönetim ve lauren blanc tarafından yerleştirilmiş, oyuncuların şımartıldığı bir rehavet kültürü var. hatta, sezon başında, emery, formasyonu 4-3-3'ten, 4-2-3-1'e çevirmek istediğinde, oyuncuların yönetime giderek bu değişikliği istemediklerini soylediklerini ve yönetimin de emery'i veto ettiğini biliyoruz. bu yüzden, psg-emery ilişkisi daha sezon başında bitmişti bile diyebiliriz. daha ilk günden başlayan oyuncu-hoca güç çekişmesi, çok pahalı ve şımartılmış oyuncuların lehine sonuçlanmıştı. ilginç olan, psg'nin yeni hoca olarak, emery'nin asabi versiyonu tuchel'i seçmiş olması. arsenal'e benzer bir şekilde, psg de, rehavet kültürünü ortadan kaldırmayı deneyecek ve bunu yapmak için yıpranan emery yerine, taze kan tuchel ile devam etme kararı aldılar.

    yukarıda bahsettiğim eleştirinin 2. problemi, şampiyonlar ligi'nin yapısını görmezden gelmekten kaynaklanıyor. ne kadar paranız olursa olsun, hangi oyunculara sahip olursanız olun, şampiyonlar ligi şampiyonluğunu "olmazsa olmaz" bir hedef olarak koyamazsınız. eğer, bu kupayı alamamak, başarısızlık olacaksa, o kulübe hiç bir hoca dayanmaz. man city, dünyanın en iyi hocasına ve sınırsız kaynağa sahip ama geçen sene monaco'ya, bu sene de liverpool'a elendiler. bu, guardiola'nın kötü bir hoca olduğu anlamına mı geliyor? hayır. şampiyonlar ligi, bu seviyede kazanma alışkanlığı olan takımların her zaman avantajlı olduğu bir turnuva. bok gibi paranız olması, hiç bir zaman real madrid, barcelona ve bayern'i yeneceğinizin garantisi olamaz. real'in, organizasyon olarak 100 senede öğrendiğini, bir hocadan 2 senede kulübünüze enjekte etmesini beklemeniz de pek gerçekçi olmaz.

    emery'nin arsenal'deki şansı, şımarık ve tembel bir kadrodan daha çok, rahata alışmış ancak istekli bir grup bulacak olması. geçen sezon içerisinde, oyuncuların sahada ne yapacaklarını bilmemelerinden şikayet ettikleri basına sızdı ve yeni dönem ile beraber böyle bir sorunları olmayacağına eminim. emery'nin eski öğrencisi joaquin'in de "emery, bana o kadar çok video verdi ki, evde popkorn kalmadı" sözleriyle çok güzel açıkladığı üzere, arsenalli oyuncuların eğitim ve yönlendirilme ihtiyaçlarının karşılanacağı kesin gibi. burada asıl kritik mesele, takımın bu yeni kültüre nasıl adapte olacağı ve oyuncuların bu bilgi yüklemesine verecekleri reaksiyon. bana göre, emery'nin psg macerası, onun açısından yanlış bir seçimdi. lejyonerleri alıp kupa alma işi, başka bir hoca türünün uzmanlık alanı (tuchel bile o türe giriyor mu bilmiyorum). bu yönüyle, kendisinin arsenal'e daha iyi uyum sağlayacağını düşünüyorum. kısa vadede başarılı olup olmayacağını, oyuncuların ona uyum sağlayıp sağlayamayacağı belirleyecek ve bu gerçekleşmezse, arsenal yönetimi ve taraftarı, umuyorum wenger'e gösterilen sabrın yüzde birini emery'e de gösterir.

  • erkan can'la dandik bi pastanede sigara içtim.

    adamla sadece fotoğraf çekilelim istedim.

    "gel şurada bi yerde çay içelim" dedi.

    kral adam.

  • (evde su bitmiş, misafirler gelecek, acele bakkala su için yollanıyorum)

    - abi bi büyük su alacaktım...
    - buyur yiğenim... (1 litrelik su uzatır)
    - daha büyüğü yok muydu abi?
    - onun daha büyüğü osman abi'nde eheehaha...

    (bu esnada osman adlı yaşça daha büyük olan esnaf köşede bir taburede oturup, zevkten dört köşe olmuş sırıtmakta, aynı anda da çayını karıştırmaktadır)

    nasıl bir övgü anlayışıdır hala anlam veremem...

  • zeytinyağı kurur, yapış yapış olur. onun yerine castrol magnatec dökmek daha mantıklı. molekülleri fay hattına bir mıknatıs gibi yapışır, senelerce kaygan kalır orası. küçük faylara da idarelik wd40 sıkabiliriz.

  • yaşanmış hikayedir. telefonların lisede yaygınlaşmaya başlamasının ardından bu çağrı atma olayı meşhur olmuştu. bir akşam tüm aile yemek yerken montumun cebindeki telefonum çaldı ve sustu. annem ''telefonun çalıyo'' dedi, ben de ''çağrıdır'' dedim.annemden gelen soru mavi ekranlara sebep oldu.

    sinirli bir şekilde ''çağrı kim?''

    bu da böyle bi anı işte.