hesabın var mı? giriş yap

  • demin instagram keşfet'te önüme düştü de, sayfasına girdim bi. hesap onun mu diye baktım evvela. daha ikinci paylaşımında, yeni behzat ç. dizisi/filmi setinde, oyuncularla çektiği fotoyu gördüm. iki gün önce paylaşmış. fotoda erdal beşikçioğlu, hayalet, akbaba, evliya aykan vs. var. en son olarak da güven kıraç ile bir foto paylaşmış.

    insta 1 - görsel 1
    insta 2 - görsel 2

    ya ben anlamıyorum. bu adam, sarhoş halde araba kullanıp bir baba ile kızın ölümüne sebep olmadı mı? suçu arkadaşının üstüne atıp, yakalanacağını anlayınca teslim olmadı mı? sonrasında da iki yıl mı üç yıl mı ne yatıp tahliye olmadı mı? nasıl tahliye ettilerse orası da büyük bir muamma. bu, güya ahlâk ve hak hukuk timsali olan bir polisi canlandıran erdal beşikçioğlu, güven kıraç ve diğerleri; nasıl bu adamla tekrar iş yapmayı içlerine sindirebiliyorlar; nasıl hiçbir şey olmamış gibi güle eğlene film çekiyorlar?? bu nasıl bir iğrençliktir, nasıl bir akıl tutulmasıdır. üç kuruş için değiyor mu gerçekten?

    o zaman, ozan güven neden iki senedir ekranlarda yok? üstelik onunki darp idi, cinayet de değil. ya da, bir adamı öldürdüğü için yılmaz güney'i neden eleştiriyorsunuz o halde? leyla ile mecnun setinde ezgi asaroğlu'nu darp eden, ama yine de her dizide ve filmde yer almaya devam eden ushan çakır'ı neden konuşuyoruz o zaman? veyahut ahmet kural'ı? hı?

    herkesin yaptığı yanına kâr kalacaksa, doğru düzgün bir yaptırımı olmayacaksa; o zaman biz neyi konuşuyoruz? ya hiç konuşmayalım kimin ne yaptığını, ya da konuşacaksak herkesi konuşalım. en sevdiğimiz dizinin yazarı bile olsa. vince gilligan de olsa!

    ben hiçbir zaman behzat ç. izleyicisi olmadım ama, bu herif breaking bad bile yazsa; açıp bir saniye dahi bakmam. izleyecek olanlar da, neye onay verdiklerini tekrar bir düşünsün isterim.

    meramım bu kadar. herkese iyi geceler.

  • 1. türkiye'de kışın belli dönemleri hariç çamaşırların kuruyabilecek hava akımı ve kuruluğun olması.
    2. kurutma makinesi koyacak yer olmaması.
    3. kurutma makinesine verilecek paranın olmaması.
    4. kurutma makinesine ihtiyaç duyulacak aciliyetteki durumlarda ütü ve türevlerinin kullanılıyor olması.

  • bize müstehak olan durumdur. isterse akp gitsin, chp gelsin. chp gitsin, abc gelsin.

    vergisinin nereye gittiğini sorgulamayan, devleti bir kamu organizasyonu değil başka bir şey olarak gören toplum asla ilerleyemez.

    bizi kıskanıyorlar dedikleriniz bu dediğime taaa magna carta'da (m.s. 1215) başladılar.

  • 2001 yılında esatta bir daireye taşındık. esatta genelde yaşlılar, bekarlar ve küçük aileler yaşar. bu apartman da kendi içinde bir dünya, karşı komşumuz 100 yaşında bir emekli orman mühendisi, onun yan dairesinde türkiyenin ilk hosteslerinden biri, birinci katta resim yapıyorum dediğinde ciddiye almadığımız resimlerini görünce dudağımızı uçuklatan 80 lerine yaklaşmış bir ev hanımı... ilk apartman toplantısında apar topar bizi yönetici seçiyorlar, karı-koca otuzlu yaşların başındayız, şaşırıyoruz, ama defterleri düzenlemekle işe başlayıp çatıdan girip, asansörden çıkıyoruz, kalorifer tesisatı otopark derken evimizden usta çıkmaz oluyor. bunca yaşlı ile el deymeyen apartmanda yaptıklarımız yan apartmanlarda bile duyuluyor, sürekli zili çaldığı için evimizin kapısı açık durduğu günler de oluyor, 75 yaşındaki teyzelerin internet bağlantısını kontrol ettiğimiz de. daha çocuklar da yok ortada, sıkılmadan uğraşıyoruz tüm sorunlarla...
    apartmanın bizden oldukça genç bi kapıcısı var, köyünden evlenip getirdiği gençten bir de karısı. çocukları olmuyor diye çok üzülüyorlar, sonra bizim büyük oğlan doğunca karısına kısa bir süre çocuk baktırıyoruz, asıl amaç çocuklara annelik edenlerin daha kolay hamile kaldığını öğrenmemiz, bir yıl kadar sonra hamile kalıyor karısı. bu süreçte apartman kombiye geçtiği için kapıcıyı dışardan çalıştırmak gündeme geliyor. kocam çok sert çıkıyor, ssk sız adam çalıştırmamak konusunda, "ister güvenlik görevlisi tuttum deyin, ister bir aileye ekmek kapısı açtım ya da fitre zekatımı bu şekilde veriyorum deyin, bu aile buradan ekmek yiyecek" diye razı ediyor yaşlı komşularımızı.
    geçen gün servisle artık oturmadığımız o apartmanın önünden geçerken eski kapıcımız, karısı ve kızı ile oğlunu görüyorum. akşam alışverişlerini yapıp evlerine geri dönüyorlar.
    bugüne kadar yaptığımız en iyi "iş"in bu olduğuna karar verdim o an....

  • sigara içtiğim zamanlarda mandalina kabuklarını küllük olarak kullandığım zamanlar geldi aklıma. neden evde kaldığım şuan anlamını buldu.

  • minibüse binmeden önce teyzelerin cikarttigi ses, artik ka$ar derecesinde minibüs deneyimi olanlar "pis" le isi bitirirler

  • eğer yanlış anımsamıyorsam yıllardan 1995. parlak bir ilkokul sürecinin ardından ortaokul serüvenine adım atmışım. fakat bulunduğumuz kasabada ortaokul yok ve bu nedenle okula parası aylık olarak ödenen bir minibüsle gidip geliyorum. gidiş-geliş nereden baksan 2 saat gibi bir zaman alıyor. yani okul epeyce uzak. ee okul süresine ulaşım süresini de ekleyince koskoca bir gün yapıyor. sabah çıkıp ta akşam evde olabiliyorum. içinde yetiştiğim ailemin kemikleşmiş bir harçlık kültürü hiç yoktu. günlük olarak her şey, annemin hazırladığı bir beslenme çantasından ibaretti. işte ben yine böyle bir günde o güzelim beslenme çantasını minibüste unutmuşum. kıpkırmızı domatesim, peynirim ve üstüne yumurta sarısı sürülüp kızartılmış ekmeğim uçtu gitti. okul her öğlen 1 saat yemek paydosu verir, yakın olanlar evlerine falan gider, karınlarını doyurur gelirlerdi. sınıf arkadaşlarımdan birinin evine gidip karnımı doyururum diye plan kuruyorum kafamdan; ama gel gör ki utancımdan kimseye ben de geliyim mi diyemedim. hayatta planlanan her şey uygulamaya dönüştürülemiyor ne yazık ki. hayatın gerçekleri çok farklı.

    okul yemek saatine girdi. giden gitti. ben de çarşıya çıktım. avare avare dolanıyorum sokaklarda. karnım da iyice acıkmaya başladı. çocuk bünyesi işte. cebimde de çok ufak bir madeni para var. belki 2 ya da 3 sakız falan alınabilir. o değerde bir para. gözümü karartıp nolursa olsun diyerek bir fırına girip parayı uzattım ve ekledim:

    - buna ne kadar ekmek olur abi?

    önce fırıncı dayı beni baştan aşağı bir süzdü ve"buna ekmek olmaz aslında; ama ben sana yarım ekmek veriyim" dedi. süper bir gelişme. uzattığım parayı da "koy onu cebine" diyerek almadı.

    siz şimdi o yarım ekmeği yiyip okula gittiğimi sanıyor olabilirsiniz; aslında benim de amacım buydu; ta ki okula giderken yol üstündeki dönerciyi görene kadar. olay bu ya dönerciye gidip yarım ekmeğimi göstererek "bu kadar param var. acaba ekmeğimin arasına sade kıvırcık koyar mısın" diye sordum. adam güldü "olur tabii" dedi. ne güzel iş lan. işin ilginç yanı bu da bozukluğumu almadı. "para istemez" dedi.

    evet kepaze bir durum. resmen dilencilik yapmış gibi olmuşum ey sözlük. ama ben bu süreçte hep samimiydim. hep paramla bir şeyler yapmaya çalıştım. eee adamlar almadıysa benim suçum mu?

  • sahte belge ise bu ağır bir suçtur. basın açıklaması değil yargılama gerekir.

    ayrıca sadece kılıçdaroğlu değil o belgenin kaynağı olan yabancı banka da dava edilmeli ve kendi yerel mahkemesi tarafından belgenin sahte olduğu ortaya çıkarılmalı ve tazminat istenmelidir.

    edit:
    mal aktrolün biri de dava açılıyor zaten diye link vermiş ashshahahaj. böyle bir durumda tazminat davası değil resmi belgede sahtecilik davası açılır yeğen. lan bir gram beyin yok yemin ederim ashshahahajajaja

  • sonrada discount marketler neden var, küçük esnaf bitti öldü tripleri. bu ülkede herkes sözde vatansever iş çıkara döndümü kimse gözünün yaşına bakmaz. umarım ticaret bakanlığı gerekeni yapar.