hesabın var mı? giriş yap

  • bunun 3-5 bin isteyeni 10bin isteyeni de var.
    adaletli hakime saygılarımızı sunarız.
    kimse gazeteci diye hapse girmeyecek doktor diye hapse girmeyecek diye birşey yok.
    çatır çatır milleti yolarken iyi.
    yargılanmaya gelince ben doçentim yok.

  • ulan aynı şey istanbul'da benim başıma geldi.

    hava yağmurlu. trafikten kaçmak için ara sokaklara girdim. millet de bu biliyordur peşime takıldı, abi resmen millet arkamda kuyruk oldu. sokaklar git gide daralıyor, arkamdakilerin sorumluluğu var üzerimde ve ben kesinlikle nereye gittiğimi falan bilmiyorum. balat'ın arka tarafları.

    en sonunda yol bitti. evet, yol bitti, çıkmaz sokak. ben ne yaptım?

    arabayı park ettim. oradaki apartman benim evimmiş gibi giriş yaptım, arabalara da "la burası benim evim yanlış yaptınız siz dayı" şeklinde el işareti yaptım. isterseniz yukarı gelin çay içelim mk?

    hepsi geri geri gittiler. ben de apartmanın içinde saklandım bir 10 dakika. sonra da gerçek evime gittim.

    bu da böyle bir anımdır.

  • galatasaray taraftarı bir kez daha bilmelidir ki:

    "mario gomez'i düşündük ama 9 milyon euro bonservis istediler, kendisi de yıllık 5 milyon euro net istedi. ben de isterim yıldız alalım ama dengeler var" - hamza hamzaoğlu

  • yavuz "hırsız" modunda gerçekleşmiştir. utanmadan "at gözlüğu" diyor süprerzekalı ablam.

    af edersiniz ama bu ülkede insanlara "at gözlüğünüzü çıkarın" diyecek en son insanlardır akp'liler.

  • doğum gününden bir gün önce ablanın evine gidilir, yaş 33.

    abla 8 yıl önce sıradan bir adamla evlenmiştir, kız kardeş anlam verememiştir bu duruma, dünya da bu kadar yakışıklı karizmatik erkek varken neden bu adam diye...
    o sıralarda kendisi çok parlak bir adamla çıkıyordur, ve arka planda onunla sevgili olmak isteyen başka erkeklerde vardır. (kızımız güzel sonuçta)
    halihazırda sevgilisi olan adam kıza evlenme teklif eder, ama kızımız maymun iştahlıdır, sonuçta bir ömür geçirilecek ya ötekiler daha iyiyse...
    yıllar böylece geçiverir daha iyisi daha iyisi derken.

    bir gün kızımız bakar etrafında parlak, karizmatik, yakışıklı erkekler dolaşmaz olmuş, insanlar onu birileriyle tanıştırmaya başlamış kendi yeteneğini kaybetmiş gibi…

    “şöyle bir adam var, ama boşanmış, ama çocuklu” vs. laflarını duymaya başlar kızımız. inanmak istemez duyduklarına, tamam yaş ilerlemiş olabilir ama hala güzeldir, hala ruhu herkesin peşinde koştuğu o kızın ruhunu taşımaktadır.

    gece olur, abla enişte ve iki sevimli çocuk yatak odasına uyumaya giderler, içeriden sohbet ve gülüşme sesleri gelir, sıcacık bir yuvanın gülüşme sesleri...
    kızımız koca salonun kanepesinde gözlerini tavana dikmiş uyumaya çalışmaktadır. daha önce kendini hiç bu kadar yalnız hissetmemiştir.

    gözlerini kapatır, sabah olduğunda geçmişteki güzel günlerine uyanabilmek umuduyla,

    sabah olur, gözlerini açar güzel kızımız; yaş 34.

    edit: güzel kızımız şuan evli ve çocukludur. boş yere ümitlendirdiği için kızanlar olmuş :)

  • üzgün bir çocuk bu.

    bütün öğle aralarında, hep aynı büyük umutla, içinden başka bir şey çıkmasını dileyerek beslenme çantasını açan;

    her seferinde salçalı ekmeği görüp onun eski ayakkabılarınınkine denk değişmezliğine isyanlar çıkaran;

    sınıf yeteri kadar tenhalaşınca arka sıraya geçip alelacele karnını doyuran;

    elini, ağzını bastıra bastıra yıkadığı hâlde hâlâ salça koktuğunu sanıp kendinden utanan;

    evde annesine "artık salçalı ekmek istemiyorum." derken onu da çaresiz bırakan;

    pelin'in şişman tostlarına, kerem'in hamburgerine imrenip yoksulluğun eksikliğini duyan;

    yıllar sonra akla gelen;
    hüzünlendiren;
    içe oturan bir çocuk.

    canına yandığımın çocuğu! şimdi bir yerlerde karşıma çıksan; seni çocukluğunla barıştırsam; sonra bir hikaye anlatsam sana; hayat sürdükçe bütün o imrendiğin yemekler silinip giderken salçalı ekmeğin hiç yok olmayacağını, onu çok özleyeceğini anlasan. ne değişirse değişsin sen hiç değişmesen, hep çocuk kalsan, hep çocuk kalsam.