hesabın var mı? giriş yap

  • emekli albay kadri beyamca, günde üç paket maltepe sigarası içen güler yüzlü karısı çok da geç olmayan bir yaşta ameliyat masasında kaldığından beri, günlerini komşu dairemizde, belki de elli senedir oturduğu eski mobilyalı evinde yalnızlık içinde geçiriyordu.

    sabahları çok erken saatte bakkala yaptığı yürüyüşlerini, alışık olduğu gazetesi koltuğunun altında yavaşça kilidini açtığı kapıdan girerken hemen yanda duran eski tip kahve sandalyesine oturup sakinlikle ayakkabılarını çıkarmasını, beni görünce güzelce gülen yüzünü, şişe dibi kahverengi kemik çerçeveli gözlüklerini hatırlıyorum. uzak şehirde yaşayan, uzun boylu ve yakışıklı, emekli pilot oğlu ziyarete geldiği günlerde çok kereler şahit olduğum masa başı tebessümlü konuşmalarını ve birlikte sakin yudumlarla içtikleri viskinin güzel bardaklarını da...

    yaşlı adam iki kadehten sonra müsaade ister, bir saat sonra uyandırılmak üzere oğlunu tembihler, odasına çekilirdi.

    canının belli ki sıkkın olduğu zamanlarda “gel de kaçamak yapalım.” diye babamı davet ettiği günlerde aynı masada ben yine bardakların şekline hayran, yabancı markalı çikolatalar yiyerek sakin sohbetler dinlerdim.

    askerdeyken nereden aklıma düştüyse, kadri beyamca’yı özledim, “dönüşte ilk iş yanına uğrayayım” diye düşündüm. yaşım elverirse belki bana da ilk kez o güzel bardaklarda viski ikram eder diye heveslenmiştim.

    ben dönüş yolundayken meğer o da yola çıkmış.

    ...

    cenazeden sonra, evdeki kalabalığın bittiği saatlerde babamla birlikte kapıyı çaldık, oğlu açtı. askerlik üzerine sorduğu sorularla geçen uzun sohbet sırasında “bu adam babasının ölümüne üzülmek yerine neden benimle sıkıcı uçaklı silahlı muhabbetlere giriyor?” diye kendimi sorguluyordum. sonunda “insanların ölüme yaklaştıkça çevresindeki ölümlere alışması çok normal.” diye düşündüm. ama insan babasının ölümünü nasıl bu kadar metanetle karşılar? yeni bitmiş nöbetler, az önce kalkmış bir cenazeden sonra; komando okulundaki pilotluk eğitimi üzerine; fazlasıyla teknik terim içeren sohbetlerin içinde boğulduğum esnada viski şişesi geldi salona. sanki emekli albay kadri beyamca nöbeti oğluna devretmişti. babam, güzel bardaklar, garip isimli çikolata paketi, ben...

    belki de babasını sevmiyordu veya aralarında benim bilmediğim husumetler vardı. belki de konuyu açmak istemiyordu. ya da ben dövünmelere, ağlamalara, yüz yırtmalara çok alışmıştım. belki de modern evlerde acılar duvarlara kazınıyordu, komşular sessizce uyuyordu.

    ...

    uçakların hemen ardından başlayan siyasi sohbetin en ağdalı cümlelerinden birinin ortasında yakışıklı pilot birden ayağa kalkıp yatak odasına yöneldi. kapıyı sakince açıp “baba, kalk hadi” dedi. bomboş odadan geri dönen ses, suratına çarptı. aldığı derin nefesle tavana doğru uzayan boynunu içine çekip kafasını önüne eğdi, küçücük kaldı. kolundan tutup şişenin başına oturttuk. ben ağladım, babam ağladı, pilot çok ağladı.

  • atatürk başkenti ankara yaptı. savaş durumunda bu gerekliydi elbette. istanbul'u geri alınca başkenti taşımayı düşünmedi bile. belli ki istanbul'un 3 taraftan işgale açık olması kendisini böyle bir karar almamaya itti.

    atatürk'ün bir diğer özelliği de sanayinin belirli bölgelerde değil de ülke genelinde yayılmasına dikkat etmesiydi. cumhuriyet dönemindeki fabrikaların açıldığı yerlere bakarsanız bunu çok iyi anlayabilirsiniz.

    peki sonraları ne yapıldı?

    sanayi istanbul tarafına kaydı. dolayısıyla nüfus da oraya gitti. bankalar oraya taşındı. bugün istanbul demek, türkiye'nin yarısı demek. istanbul'u alan, işgal eden ya da bombalayan türkiye'nin şah damarını keser. bununla birlikte istanbul askeri açıdan gerçekten savunması çok güç bir şehir.

    bir gün birileri istanbul'a saldırırsa allah yardımcımız olsun.

  • -hemen üst kata odana çık genç adam. cezalısın.
    +ama baba!?
    -tatlını münevver getirecek.

    bu zengin insanların yaşça büyük olanlara isimleriyle hitap etmesine bitiyorum.

  • kendi elinle devletin içine örgütleri, çeteleri sok. o grubun palazlanmasına göz yum "dindar"lar diye. terörist dinci grup darbe girişimine kalkışsın ve 200+ vatandaşı öldürsün.

    bu durum karşısında sorumluluk alıp istifa edeceğin yerde o günü bayram ilan et.

    (bkz: 15 temmuz pişkinlik bayramı)

  • kerem(5) ve annesi femme noir arabada müzik dinleyerek yolculuk etmektedir. the last shadow puppets - the meeting place çalmaya başlar.

    kerem: anne niye sorry diyor sürekli?
    femme noir: çünkü üzgünmüş keremcim.
    k: onu anladım, niye üzgünmüş yani?
    f: çünkü sevgilisinden ayrılmış.
    k: niye ayrılmış peki?
    f: söylemiyor şarkıda onu.
    k: sevmiyorlar mıymış birbirlerini?
    f: seviyorlarmış, o yüzden üzgünmüş zaten.
    k: e seviyorlarsa niye ayrılmışlar?
    f: bazen olur öyle. kavga etmişlerdir mesela.
    k: e biz de seninle ediyoruz ama barışıyoruz. severken ayrılmak çok saçma.

    kendime not: çekirdekten yetiştirip çift terapisti yapayım oğlanı.

  • yani ne var bunda eleştirilecek birşey göremiyorum adam merak etmiş denemiş, şaşırmış.. bence de garip bir olay bir türk hayatında kaç kere -48 derece görür? sanki bunu yazan şahıs sibirya’da uzun dönem askerlik yaptıda çok biliyor..adamı cahil gibi göstererek ne geçiyor elinize helal olsun dediğim abimizdir. gelip burda bilmiş ayağına yatan adamlardan daha delikanlı bi abi