ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
6 kasım 2019 real madrid galatasaray maçı
-
"falcao gelecek, müzemizdeki uefa kupasını görecek. vay be diyecek, bu takım için savaşılır."
efsaneyi hatırlıyoruz. haahahahahahahahaahhaha
edit: yoğun istek üzerine bahsi geçen efsane entry (bkz: #94730032)
1 saate kadar borcunu ödemezse öldürülecek olmak
-
polise gitsene arkadaş. neyiz biz ekşi özel harekat timi mi?
çal keke çal
-
versiyonları yarmaya devam ediyor.
nou campta bir gün geziyordum
guardiola çağırdı messi gel buraya
buyur guardiola
dedi çıkar kalem
bacağımda ki platini çıkardım
dedi çıkar defter
imzalı resmimi çıkardım
dedi çıkar harita
işte güzelim orda pepenin vucudumda bıraktığı üç beş krampon yarası varya
işte onları çıkardım
guardiola dedi bunlar ney
guardi dedim üç beş krampon yarası
sanki sanırsınız futbolcunun allahı
ama bilmezsiniz ki o üç beş krampon yarası
el classico hatırası
çal pique çal
ilk dört madde değişirse silahla direniriz
-
buna laf eden cihangirli ılık tipler milli mücadele döneminde yaşasalar niye kurşun sıktırıyorsun diye atatürk'e laf ederlerdi. hümanizminize sokayım.
edit: iomerg katkısıyla entry'nin durumunu anlatan şu müthiş skeci de bırakayım
https://www.youtube.com/watch?v=0eqwc6t12ge
perran kutman
-
kendisi (sanıyorum) bir röportajında (bkz: kemal sunal) ile dostluğunu şöyle anlatır;
"kemal benim çok çok eski arkadaşım. neredeyse 50 yıl. 50 yıl olmasa bile, nereden baksan bir 45 yıl var geride. o yıllarda başladı dostluğumuz kemal'le...
çok güzel şeyler paylaştık; her şeyden önemlisi de parasızlığı paylaştık. en parasız günlerimizde, ben aksaray'da oturuyordum, kemal ise zeyrek'te. taksim'den çoğu zaman birlikte yürürdük. karlı günlerde, köprünün açılmasını beklemeden, 'pencereden kar geliyor, aman annem gurbet bana zor geliyor' türküsünü söyleyerek beni eve bırakırdı kemal.
bir gece elimden anahtarı alıp, dış kapıyı açmaya çalıştı ki; kapıya sokar sokmaz kırıldı, elinde kaldı anahtar. anahtar kırılınca bana dönüp aynen şöyle dedi 'kerpetenin var mı?' dedim ki 'kemal, ben genç bir bayanım, tamirci değilim, kerpeten ne arar bende!' son çare uyandırdık evdekileri, gelip kapıyı açmak zorunda kaldılar...
parasız yıllarımızda birlikte çok turne yaptık. iki oyun arası soframızı kurardık bir iskemle üzerine; taze ekmek ve ton balığı yerdik birlikte...
o günlere, o parasızlığa, o günkü aklımızla dönmeyi çok isterdim. kemal keşke şimdi de aramızda olsaydı ve biz yine o yıllara dönebilseydik."
debe editi olsun bu.
bekçilerin 4000 tl maaş alması
-
ülkedeki maaş adaletsizliğinin en güzel göstergesi. lise mezunu, torpille iş başına gelmiş vasıfsız adamlar bekçi yapılıp ellerine üniversite mezunu maaşı veriliyor. yaptıkları iş de tunalıda elinde birayla gezen gençleri uyarmak, kimlik sorup insanları rahatsız etmek. yeni üniversite mezunlarının çoğuna teklif edilse hiç düşünmeden kabul edeceği parayı lise mezunu kendini geliştirmemiş adam her ay cebine atıyor. sözlükteki mallar da doktor, öğretmen, pilot maaşı eleştirmeye devam etsin.
20 nisan 2024 patiswiss'in linkedin'deki cevabı
-
patiswiss yönetim kurulu başkani aynen şöyle bitirmiş yazısını;
"avukatlarımız iletişime geçecektir sizinle ama ben kendi işimi kendim çözmeyi severim.."
tetikçi tutup vurduracak veya kendi bulup bir şeyler yapacak heralde.
fabrikaları ankara ostimde, yönetim kurulu binası çinçin mahallesinde
ingilizce'de patlıcana eggplant denmesinin sebebi
-
arkadaş, yıllardır ingilizce'yle haşır neşirim, hatta ve hatta yıllardır ingilizce öğretiyorum, ben sadece şekli sanıyordum bunu, "bu ne olum, yumurta bitkisi nedir lan, böyle bitki ismi mi olur anasını satayım?" diye düşünüp duruyordum.. lakin öyle değilmiş işte..
bu patlıcan sebze midir, meyve midir artık ne ise, olgunlaşmadan önce bildiğin yumurta oluyormuş, çok geç fark ettim..
şunlara bak;
bildiğin
yumurta
lan
canım
benim..
artık garip gelen eggplant değil, patlıcan.. hakikaten, patlıcan nedir lan?
debe görevi: şunlara da bakacakmışsınız;
(bkz: kemik kanseri muhammet kardeşimize yardım ediyoruz)
(bkz: minik damla için yardım kampanyası)
tapeleri dinlemek yaymak inanmak haramdır
-
mükemmel bir ali rıza demircan *açıklaması.
https://pbs.twimg.com/media/blvdm2kcyaet17m.jpg
videosu da var http://www.ahaber.com.tr/…nanmak-ve-yaymak-haramdir
ulan her şeyi anladım da inanmak neden haram onu valla anlamadım. böyle sabahtan akşama kadar sövesim geliyor da bu adamlar kadar ahlaksız olmadığımdan yapamıyorum.
hırdavattan anlamayan bir nesil yetişiyor
-
endişe ile gözlemlediğim durum.
farkında mısınız? her geçen günle birlikte değerlerimizi biraz da yitiriyoruz. çivi çakmasını bilmeyen insanlar türk genciyim diye dolaşıyor ortada.
övünmekten hoşlanmam, ancak ben her zaman hırdavata yatkın olmuşumdur. menteşesi çıkmış bir kapıyı üç dakika içinde onarabilirim. izolasyondan anlarım. birkaç gram cam macunu ve tek kutu silikonla harikalar yaratırım.
benim gibilerin sayısının git gide azaldığını üzülerek görüyorum. zira, testere, çekiç tutması gereken körpe eller kıyasıya tinder kaydırıyor. çivi tutması gereken ağızlar beğeni geldiğinde kıvrılıyor. bu böyle olmaz!
misal, geçenlerde birine "tut şu boruyu. ben de bu arada penseyle kenarlarını bükeyim ki yerine rahat girsin" diyorum. ürkekçe tutuyor. penseyle sert bir hamle yaptığımda boru hemen kayıveriyor elinden. "neden böyle oldu?" diye soruyorum. "abi ben anlamam bu işlerden .kitap okurum. tiyatroyu severim" diyor. " evladım ben de kitap okurum" diyorum ." sor bir edgar allan poe ,bir frank herbert anlatayım saatlerce" diyorum. "bu bir bahane olmamalı bence. kitabını okuyacaksın , tiyatrona operana gideceksin. ama hırdavatını da ihmal etmeyeceksin. atatürk geleceği sizlere emanet etmiş. akıllı olun biraz" diyorum.
kolları da incecik oluyor bunların. babalarımıza, dayılarımıza bakalım. hepsinin bilekleri kalın.
hırdavat sanatına vakıf olabilmek için çaba göstermeliyiz. çalışalım çocuklar! tamir etmek için bir şeylerin bozulmasını beklemeyelim! ben ,şahsen, canım sıkıldığında yatak odamdaki gardrobumu söküp tekrar monte ediyorum. mutfağın musluğundaki contayı çıkarıp banyonunkine takıyorum. banyonunkini de mutfağınkine...havalandırmak için pencereyi açtığımda kendimi tutamıyor, beyaz plastik boya ile köşelerinden güzelce geçiyorum. herkes uğraşsın! tekrar eskisi gibi olalım! hem mutlu bir evlilik sürdürmek için de böyle işlerde biraz maharetli olmak şart kanımca.
milletçe doğalgaza geçtik .tüpçü kabusumuz sona erdi. ama tesisatçılar, tamirciler; bunlar hala birer tehdit olma özelliklerini sürdürüyor. ben korkarım arkadaşım! filmlerden hepimiz görüyoruz kadın milletinin tamircilere, ustalara ne kadar meraklı olduğunu. gün geçmiyor ki bunun bir yeni örneğini ekranlarımızda görmeyelim. kısa bir tamir faslının ardından, hanımlar ustanın maharetleri karşısındaki zaaflarını gizleyemiyor ve şimdi burada yazmamın yakışıksız olacağı pek çok hadise cereyan ediyor. bunun böyle olmasına izin vermeyelim! hanımlarımıza sahip çıkalım! eve usta çağıracaklarına "bizim bey halleder" diye düşünüp akşamı beklesinler.
delik çok genişse kibrit çöpü tıkayıp çiviyi öyle çakabiliriz. yıldız vidayı düz tornavidalarla açamayız diye düşünmeyelim. bazıları açıyor. keserin arkasıyla çivi çakarken ürkek olmayalım. galiptir bu yolda mağlup! haydi çocuklar!