hesabın var mı? giriş yap

  • pek çoklarına göre; iyi ressam, iyi dost, kötü sevgili olarak tanımlanmasının yanında; benim sadece, tutkulu aşık diye tanımlayacağım adam.

    diego’dan frida’ya:

    sevgili frida’m, bir nilüfer açar açmaz başlıyorum seni sevmeye. içimin derin kuyularına kadar çekiyorum kokunu. kucaklaşıyoruz, ülkeden ülkeye geçiyor terimiz. ömrümüz yer değiştiren bir sokak, baştan sona yürüyoruz aşk kalarak. seni düşündüğüm her yerde bir incelik ve güzellik anıtı. yeryüzü çayırları ve dağlar, mavi bir kıpırtıyla uyanıyor her sabah. senin göğüslerindeki süt, gözlerindeki tuz; yeni yeni ağaçlar büyütüyor. sevmek de böyle bir şey frida. bizi bekleyen anılara yürürken, bir kadın da kuşları süpürüyor arkamızdan. ah frida’m! dudağımı dudağınla ıslatıyorum, bir çivi daha düşüyor çarmıhtan…
    senin bu ellerin diyorum, sevimli bir kır çocuğu ve serin çarşaflara sinmiş beyaz uyku. unutmak bir kalp ağrısı değilse eğer, senin ellerin ten bilgisi frida.
    sevgili frida’m, gülümsüyorsun ya, güneş biraz daha yaklaşıyor dünyaya. iki şehir birden seviniyor. hep bekledik, bazı yaralar geç iyileşiyor frida. aşk ki, eski defterleri karıştırma hevesidir ve biz bu gürültüler içinde arıyoruz kişiliğimizi. ahşaba oyulmuş mektup gibi yüzümüzden başlıyor bir uçurumun derinliği. özlüyoruz frida, sesin sesimdeki pası silecek kadar incelikli. nasıl olsa alışıyor insan, masumiyet gizli bir kötülükmüş. yalnızlığın tarihi de böyle bir şey frida. fısıltıyla öpüşür bütün çiçekler ve tam zamanında gelir ölüm. geç kalmamak için hiçbir şeye, haydi bir daha gülümse…
    senin bu ellerin diyorum, esmer bir şarkıya benziyor. sabır, dilenmenin tersten okunuşu değilse eğer, senin ellerin kusursuz deli frida.

  • günde en az 13 kere eğilip kalkan birinin eğilip kalkma sayısını bilecek kadar kesip gözetleyip bakıyorsun.... peki sen iyi niyetli misin sayın yarraağam ???

  • ya abi işte neden evrim dersi ortaokulda önemli neden doğal seçilimin anlatılması önemli canlı kanlı örneği bu başlık. ya amk adam diyor ki hiç bir ilaç yok, hiç bir vitamin takviyesi yok atıyorum 60-70 yaşında. ama aynı şartlar altında hastalığı olan, ilaç tedavisine ihtiyaç duyan, doktora hastahaneye ihtiyaç duyan, sağlıklı beslenmeye ihtiyaç duyan, soğuğa dayanıklılığı olmayanları hiç görmediğinden hiç haberleri bile yapılamıyor. adamlar ölüyor çünkü a.q ölüyorlar. hayatta kalabilen tek kişiyi bulup da bu hayat tarzını öven bir başlık. adam bu yaşam tarzını benimsediğinden değil orda. adam öyle yaşama adapte olabilen belki de tek kişi olduğu için orda ve bunun haberi yapılabiliyor.

    al hocam uçak biletini bas git. hadi siberyaya da gitme, git karadenizde bi köye yerleş, al av tüfeğini de ayı falan çıkarsa vurursun. into the wild filmi mi etkiledi bilmiyorum. ama haberiniz yapılamadan doğal hastalıklardan ölebilirsiniz. işte o adam başarılı gen, kendini hayat şartlarına adapte edebilmiş gen. ölenleri görmüyorsun. buna adapte olamayan türü görmüyorsun. buna doğal seçilim deniyor. hayvanlar da böyle evrildi başarısızlar yok oldu gitti haberin bile yok. kim bilir ne çeşit vardı. bilmiyoruz.

    ben de seviyorum doğal yaşamı, ben de seviyorum insan olmadan yaşayayım odun keseyim tavuğumdan yumurtamı alayım, ateşimi yakayım üzerinde biber pişireyim. ben de istiyorum. ama olmuyor işte. yapabilen yapsın. herşeye özenmek iyi değil.

  • öncelikle, veranda ne amk diyecekler için; (bkz: veranda)

    ya ben köy evlerinde bile çok az gördüm bunu. geçenlerde bi çiftlik evinde görür gibi oldum onu da pimapen ile kapatmışlardı amk. bir de teoman kafası iyiyken bir kır evinde görmüş bunu ama nası uçuyorsa orada bi rüzgar gülüne rastlamış konuşmuş falan. yani o da görmemiş..

    her neyse bence amerika'yı amerika yapan şey aha bu verandadır arkadaşım. babanla bir sorunun mu var, otur veranda da konuş. ananla mı var gel verandaya bağır çağır, düşmanın mı var al silahı verandaya otur...

    sen bildin onu filmlerden, beyaz boyalı, sallanan koltuk var orada en yaşlı insan oturuyor. 20 sene sonra gelmiş evlat hesap soruyor,şurada bana tokat attın, orada beni mahçup ettin burada bok ettin diyerek.. tanıdın tabii.

    türkiye de veranda olmayınca ne oluyor, salon var babaya hesap sormaya geliyorsun altı ay sonra ( bizde öyle 20 sene 25 sene ayrılık olmaz en babası bi bayram arası) ülke tv açık. salondaki büfe enerjini alıyor kafadan, büfe ne amk diye düşünürken az yumuşuyorsun, koltuk örtüsünün üstündeki kırlent, bardakların üstündeki dantel, ülke tv spikerinin naif ve mıymıntı sesi derken odaya girdiğinin 10. saniyesinde yumuşuyorsun. bir de anan poğaça viriyim ayrana katık eden mi diye sorunca ne oluyor, hesap soramıyorsun. ömrünce taşıyorsun o ağırlığı.

    amerikalı o verandadan zıpkın gibi çıkıyor. sorunlarını halletmiş, herkes bir diğerini bağışlamış diyor ki sorunum yok madem gideyim afganistan'ı işgal edeyim diye süper güç oluyor, uzaya çıkıyor adam. onun için veranda mecbur tutulmalı. 38 katlı apartmanın hemen giriş kapısının yanında bi veranda olsa fena mı olur?

    neyse bi şarkı ile bitireyim, bir kır evinin verandasında bir rüzgar gülüne rastladım, insanmışçasına konuşmaya lay lay lay..