hesabın var mı? giriş yap

  • + what do you study?
    - i'm reading economics
    + you mean studying, right?
    - boğaziçi university
    + ???
    - i read in boğaziçi
    + ?!!
    - are you manzara?

  • benim için gizemini yıllardır koruyan, aklımın hiçbir zaman kabul edemediği oldukça kaotik bir konu. zira bakın ey romalılar, ey arkadyalılar bakın! bu sıradan bir embriyo, bu da bildiğiniz ismail türüt. ya hu ne alakası var şimdi? soruyorum lan ne alakası var!! embriyoya bakıyorsun böyle sıradan, halim selim, işinde gücünde. "lan biraz daha gelişsem de büyüsem, bebeklikti okuldu mokuldu işime gücüme baksam artık" tadında bir embriyo; diğerine bakıyorsun, bardaktan boşanırcasına terlemiş, varlığının izahı mümkün olmayan bir ismail türüt. böyle masumane bir embriyo nasıl olur da ismail türüt'e dönüşebilir anlamak mümkün değil. bu nasıl bir sır, nasıl bir muamma, nasıl bir doğa felaketi anlayabileceğimi de zanetmiyorum bu yaştan sonra. pes! eminim bilimin de buna verebileceği mantıklı bir cevabı yoktur, en sonunda "yaradan böyle yaratmış işte kardeşim" deyip ateizmin çökmesine neden olacaklar. ayıp ya. vallahi ayıp. evet.

  • 6 bölümlük güzel bir sistem eleştirisi içeren dizi.
    teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin. aslolan insandır. teknolojinin insandan üstün duruma gelmesi insanlığı bitirir. insanı ve hayatı anlamlı kılan ölümün olmasıdır. ölüm , sonsuza dek bir bilgisayar ağında yaşamaktan güzeldir.

  • benim arabayla 1,5 saatte ulaştığım yere mahallemizin delisinin koşarak benden önce ulaştığı trafiktir.

  • on yıl falan önce, bir yaz vakti ailecek köydeyiz. o zamanlar babamın en sevdiği çocuğu olan tofaş marka 92 model doğanımızı alıp arkadaşlarla köyün üst taraflarında bir tepeye içmeye gidiyoruz. birkaç kişi daha katılıyor bize sonradan, kalabalığız, içip eğleniyoruz. tam sabahın dört buçuğunda araba yanmaya başlıyor alttan, muhtemelen kuru otlara atılan bir sigara yüzünden. hep birlikte güç bela söndürüyoruz arabayı, motordaki kablolar yanmış, kaporta falan kararmış. sabah altı gibi eve dönüyorum, ne işi varsa o saatte babam avluda karşılıyor beni, dikilmiş bahçenin ortasına, eller arkada bağlı, üstünde atleti, altında çizgili picamasıyla, benim yüzüm falan is içinde, üst baş rezil, kollarımda ufak yanıklar var ama o hiç bakmıyor bile yüzüme, "baba" diyorum, bi yalanlar falan kıvırıcam, fırsat vermeden "sus, içeri git" diyor gözlerini arabadan hiç ayırmadan, içeri giderken anneme sokuluyorum, "ne işi var ya bunun bu saatte ayakta" diye soruyorum, "ne bileyim oğlum, sabahın dört buçuğunda kalktı, içim yanıyor hanım dedi, bir daha da uyumadı, dikildi orda" diyor. ulan diyorum aşka bak, adam telepatik bir bağ kurmuş arabayla, saniyesinde hissediyor, orda yanan ben olsaydım umrunda olmazdı adamın yeminle, devam ederdi horul horul uykusuna ama arabanın lastiği bile inse kalkar sabah dörtte "nefesim kesiliyor hanım" diye.