hesabın var mı? giriş yap

  • polis, devlet değildir. polis memuru da devlet değildir.

    mevcut anayasa diyor ki (madde 6) halk, tek egemen güçtür ve bu yetkisini hükümet, meclis ve yargı yoluyla kullanır. yani devlet, halkın yetki kullandığı araçtır.

    polis ise, hükümete bağlı kolluk kuvvetidir. görevi ise egemenliğin asıl sahibi olan halkı suçlara karşı korumaktır. polis, halk adına hiçbir şey yapamaz, halk adına hükümet bir şey yapabilir, polis ise emirleri yerine getirir.

    bir polis, "ben devletim" diyorsa o devlet, polis devleti olmuştur. anayasanın ilgili maddesi ise fiilen gasp altındadır.

  • sanıyorum ki 1 saat sonra gerçekleşecek astronomik olay. saat ve havanın garip bir şekilde açık olması açısından şanslı olduğumu düşündüğüm olay. şimdilik sadece daha net görüyorum ama 1 saat sonra daha yakın olur mu göreceğiz...

    bu da olduğu kadar

  • öğle yemeği tabi verilir temizlik tam günse ama sabah kahvaltısı yapmadan da gelinmez. biz işyerine gidince kahvaltı veren var mı? bi zahmet evde yesinler ya da yanlarında getirsinler.

    tam 1 saat kahvaltı faslı sürüyor yardımcıların. kahvaltı yaptınız mı diye nezaketen soruyorum, bir kere de evet yaptım diyen olmadı. e aç mı çalışsın mecbur hazırlıyosun misafire hazırlar gibi, sonra hayat hikayesi anlatma kısmı başlıyo. bir tane de dertsiz eşiyle sorunu olmayan görmedim. benim derdim bana yeter bide bir saat dert dinliyorum. sonra bir saat kahvaltı yapma, yarım saat kahve içme derken, saatim doldu şunlar yetişmedi diye kaçıyorlar.

    almıyorum artık yardımcı filan kafam rahat.

    edit: mesele asla bir kap yemek meselesi değil. herkes verir paylaşır ne varsa ama yarım saatte bir 10dk kahve sigara telefon molası, bir saat kahvaltı molası, bir saat öğle yemeği molası. bi de arkadaş oturmasına gelmiş gibi yayıla yayıla yavaş yavaş yeme olayı var. yahu işimiz var işte ye de kalkalım hayat hikayeni neden dinliyorum? e kaç saat duruyosun ki zaten? ben bu kadına habire yemek hazırlayıp bulaşıkla mı uğraşayım, yoksa temizliğin ucundan köşesinden yardım mı edeyim? -o çalışırken oturamıyorum- sonra o gittikten sonra bir bakıyosun her şey yarım yamalak yapılmış ve resmen kaçmış evden. bu noktada da kendini enayi gibi hissediyosun bide misafir gibi ağırlama salaklığı yapıp kalan işleri gene kendin yapıyosun. ee aç doyurmak mıydı amaç sadece? aman neyse işini hakkıyla yapan bana denk gelmedi size başarılar..

  • istanbul'da insan kendine alanlar yaratmalı.. kendini iyi hissettiği, gözünün-gönlünün açıldığı, sakin-huzurlu.. ulus parkı sakin olmasa da atmosferden kaynaklı bir huzura sahip.. o yüzden arada nefes almak için uğranılması gereken bir yer.. içindeki ulus cafe park ise, kahveni içerken manzaraya dalıp kendini dinlemen için gerçekten güzel bir mekan..

  • mevcut kamuoyu baskısına "30 yıldır bekliyoruz madeni açmak için.3-5 ay daha bekleriz." diyecek kadar açgözlülüğünü beyan eden birisi:
    https://twitter.com/…tatus/1376455908088287234?s=19

    herif çizgi film kötüsü gibi resmen.
    böyle klişe kötü tiplemesi olur ya,aklına çok kötü bir plan gelir hemen ardından pis bir sırıtışla ellerini ovuşturur ve kahkaha atmaya başlar.herif tam o klişe kötülük tiplemesinin vücut bulmuş hali.para hırsı gözünü öyle bir kör etmiş ki yansımasını söylem ve hareketlerine bakarak anlayacağın seviyede bir yozlaşmışlık.

  • bence bunun sebebi kargo şirketleri. kargo şirketleri kutuları o kadar kötü taşıyorlar ki amazon risk almamak için böyle bir yola başvuruyor.

  • bildiğiniz gibi bir haftadır ferit şahenk'e ve sahibi olduğu şirketlere karşı yürütülen bir boykot var. garanti bankası'nı boykot etmek isteyenler kredi kartlarını, mevduat hesaplarını iptal ediyor. nusr-et'i protesto etmek isteyenler ise lokantanın karşısında mangal yapıp insanlara ücretsiz et dağıtıyor.
    benim çözümüm boykottan öte lokantayı direk batırmaya, iflasa sürüklemeye yönelik olacak. planımı açıklıyorum.

    öncelikle ferit şahenk'in sesini taklit edebilecek bir arkadaşa lokantayı aratıp "bülent hanım'dan kesinlikle hesap almayın arkadaşlar" dedirteceğiz.
    ardından bülent ersoy'u arayıp nusr-et'e yemeğe davet edeceğiz. ilk iki ziyaretten ağır hasarla çıkacak lokanta, bülent hanım'ın üçüncü ziyaretine dayanamayacak ve kesinlikle iflas edecektir.

    lütfen paylaşalım.

  • markette veya barda satılması ile arasında fark yoktur. laik bir ülkede normal durumdur. istemeyen almasın, içmesin. isteyen kararında içsin ve alkollü araç kullanmasın. kimse de kimseye karışmasın.

    drink responsibly

    not: alkol kullanmıyorum. kullanana da laf etmiyorum. alkol almayan herkese bu bakış açısını tavsiye ederim.

  • göğsümüzü kabartan üniversitedir. öğrencisiyle, hocalarıyla çok yaşasınlar. en son nuri bilge ceylan altın palmiye aldığında yaşadığım bir gururu yaşattılar. birkaç entry yukarıda da bahsettikleri gibi times listesi ve qs listesi üniversitelerin (en azından kuzey amerikadakilerin) kendilerine baz aldığı ve birkaç basamak olsun yükselmek için bir taraflarını yırttıkları ranking listeleridir.

    kıçıkırık bir kuzey amerika üniversitesine hasbelkader yolu düşen bir adam olarak yerinden bildireyim; daha liste açıklanır açıklanmaz, yememiş içmemişler koştur koştur gidip rektörden demeç almışlar, birkaç saat içinde de e-news olarak herkese mail atmışlar: " okulumuz sağlık ve klinik alanlarında iki basamak yükselmiş, genel sıralamada yerimizi koruyoruz.. oley.." şeklinde.

    yani öyle "benim kafam yatmadı yaaaa, odtü şimdi tufts'dan, purdue'den daha mı iyi.." şeklinde mabadından yorum sallamakla olmuyor o işler. listeye girip de üniversitenin hangi parametrelere göre değerlendirildiğine ve odtü'nün hangi parametreye göre nasıl bir performans gösterdiğine bakarsanız, bu güzide okulumuzun nasıl bir başarı ortaya koyduğunu görürsünüz.

    buradan times higher education'ın sıralama yaparken kullandığı metodolojiye bakabilirsiniz: http://www.timeshighereducation.co.uk/…/methodology

    buradan da odtü'nün performansına:
    http://www.timeshighereducation.co.uk/…l-university

    görüldüğü gibi üniversiteyi rakipleri karşısında aşağı çeken iki temel parametre var: international outlook ve research

    bunlardan ilki üniversitenin uluslararası bağlantılarına göre yapılan değerlendirme. yani üniversitedeki uluslararası öğrenci ve akademisyen sayılarının, yerli öğrenci ve akademisyen sayısına oranına göre hesaplanıyor. haliyle bir ortadoğu ülkesinde kurulmuş, ismi de ortadoğu olan bir üniversitenin listedeki rakip üniversiteleri de göz önünde bulundurursak yabancı öğrenciler ve akademisyenler için ilk tercih olmayacağı aşikar.

    research kısmındaki puanlama ise üç temel kıstasa göre yapılıyor. tanınırlılık (reputation), üniversitedeki öğretim üyelerine araştırmaları için sağlanan ödenek ve fonlar, son olarak da üniversitedeki öğretim üyelerinin ortalama yayın sayısı. değerlendirme puanının %30'u da bu kriterler üzerinden hesaplanıyor. evvela türkiyede kurulmuş bir üniversite tanınırlık açısından bir amerikan yahut avrupa üniversitesine göre zaten mücadeleye 1-0 geriden başlıyor. yine başta kuzey amerikan üniversitelerinde olmak üzere batı üniversitelerinde hem devletten hem de özel kaynaklardan sağlanan araştırma fonları bizin gariban odtü'müzün fersah fersah üzerinde. sanırım tayyip'in odtü'ye örtülü ödenekten para aktardığını düşünmüyor hiçbirimiz. son olarak yayın sayısı ise yine kuzey amerika üniversitelerinin olmazsa olmazlarından. yani üniversitedeki hocalardan yayın yapmaları bekleniyor, hatta zorunlu kılınıyor. üniversiteye kabul ettikleri akademisyen eğer yayın üretmede performans gösteremiyorsa aynen şutlanıyor. (bkz: publish or perish) gerçi bizde de 5 yılda 270 makale yazan akademisyenler var ama bu numunelerden odtü'de olmadığını varsayıyoruz. dolayısıyla yök benzer bir yayın yapma zorunluluğu da getirmediği için, yayın ortalamalarının düşük çıkması çok anormal değil.

    kısacası puanlamanın %37.5 luk kısmında çok da elde olmayan sebeplerle yarıştığı üniversiteler karşısında epey düşük performans gösteren odtü, citation yani akademik dünyada yarattığı etkiden 100 üzerinden 92 puan çekmiş, canlar. eldeki imkanlarla daha iyisini yapabilen varsa buyursun çıksın ortaya.

    demem o ki, şu güzel müessese tayyib'in yönettiği ülkeden, ışid çatışmalarının yaşandığı bölgenin sadece 800 km kuzeyinde melih gökçek'in 25 yıldır belediye başkanlığı yaptığı kentten kaldırılıp, aynı hocalar ve öğrencilerle amerika'nın doğu yakasında bir şehre taşınsa bugün o listede çok rahat ilk 20'ye hadi bilemedin 30'a girer.

    ben de bu vesileyle başta odtü olmak üzere o listeye giren boğaziçi, itü, sabancı, bilkent ve koç üniversitesilerinde öğrenci-akademisyen-idareci olarak kim varsa gözlerinden öperim. gururumuzsunuz.

    bir de islamcı bir dangalak vardı geçenlerde, odtü, boğaziçi, bilkent yıkılmalı diyordu. hah işte o dallamalar da biliyor ki bu kurumlar ayakta kaldığı sürece bu ülkeyi teslim alamayacaklar. o sebeple:

    diren odtü
    diren boğaziçi
    diren bilkent

  • aşırı derecede kaderci olmak, her şeyi nasip, kısmet, allah, kitap diyerek pollyanna bir şekilde yorumlamak. bir de hayatın tüm yükünün ve ibneliklerinin kendi omuzlarında olduğunu düşünmek.