hesabın var mı? giriş yap

  • geometri hocasının delirip çocuğun kafasına tahtada kullandığı koca pergelle vurması sonra hırsını alamayıp çocuğun kafasını sıraya vurması tüm bunları dehşetle izlemeniz lakin o çocuğun tüm bunlar olup bittikten sonra hala sırıtabilmesi, hocanın da dönüp hiçbir şey olmamış gibi "evet nerede kalmıştık?" diye sorması. sonra o geometri hocası ile çocuğun ablasının evlenmesi.

  • bunun görgü ile değil tamamen karakterle ilgisi vardır. bir çok hatunla yeme içme takılma fırsatım oldu. bazıları buluşma yerine gelirken mesajda "aa cüzdanımı evde unutmuşum eve dönsem mi ?" diye mesaj atacak kadar yüzsüzken, bazıları ise tuvalete diye gidip çaktırmadan ödediğin hesabı kabul etmeyecek kadar gururlu oluyor.

    mesela para, görgü değil. imkanı olmayıp 2 çay içip kendi hesabını ödeyen kadın ile masaya bi yanarlı dönerli meyve tabağı söylemediği kalmayan ve hesap geldiğinde numaradan çantasını ağır ağır karıştıran kadın arasında bariz "asalet" farkı vardır.

  • böyle önemli insanların olduğu ortamlarda mutlaka bir münasebetsiz olur, kendini önemli kişiye ispat etmek isteyip kendince çok zeki bir soru sorar. sorusunu yönelttikten sonra "bu kadar zekice bir soru bu insanın aklına nasıl geldi acaba" nazarlarını üzerinde hissetmek ister.

    14'üncü dalai lama tenzin gyatso bir söyleşide soruları cevaplandırırken aynen böyle bir dallama kalkıp şöyle tırt bir soru soruyor:

    "efendim. hayatınız boyunca dilsiz olsaydınız ve sadece bir an konuşabilecek olsaydınız, o bir konuşabileceğiniz anda ne mesajı vermek isterdiniz?"

    dalai lama da şöyle cevap veriyor:

    "bu çok saçma bir soru. duruma göre değişir. eğer o an çok açsam 'bana hemen yemek verin' derim."

    alelade bir popçuya bile böyle bir soru sorulunca, kamuoyuna karşı sorumluluğu olduğunu düşünüp "barış, barış içinde yaşayabilmektir derdim" gibi moron cevaplar verebilirken, büyük bir topluluğun ruhani lideri "sen ne soruyon la değişik" diyebiliyor. esaslı adammış.

    http://www.liveleak.com/view?i=098_1440638334

  • thomas jefferson amerika birleşik devletleri başkanıyken, alman alexander von humboldt masasının üzerindeki gazeteleri incelerken, thomas jefferson'u hainlikle suçlayan gazetelerden birini bulur.

    -* bu iflah olmaz yalanları yazan kişiyi neden astırmıyorsunuz?
    -* halkın ahlakının koruyucularını mı asayım? hayır bayım, bunun yerine, bu derecedeki bir istismarı bile kapsayan özgürlüğün ruhunu korumayı tercih ederim. gazeteyi cebinize koyunuz, aziz dostum, sizinle birlikte avrupa'ya taşıyınız ve eğer birinin bu ülkedeki özgürlüğü sorguladığını duyarsanız, ona gazeteyi gösterip, nerede bulduğunuzu da söyleyiniz.
    - peki erdemli insanların bu şekilde lekelenmesi korkunç değil mi?
    - bırakın hareketleri iftiraların karşılığını versin. inanın bana, erdem, iftiranın gölgesi altında çok yatmaz, ve sebep olduğu geçici acı, devlet çalışanlarının prensip ve davranışlarındaki yozlaşmaya karşı getirdiği güvenceye kıyasla çok daha hafiftir. bir kişi halkın güvenini üzerine aldığında, kendisini halkın malı olarak görmelidir.

    edit. yıllar sonra bu entry'yi tekrar gözden geçiriyorum, ilave bilgi vermek için. thomas jefferson'un medya ve basın özgürlüğü konusundaki tavır ve tutumu cennetten çıkma olduğu için değildir. jefferson, medyanın gücünü amerikan bağımsızlık savaşı sırasında fark etmiş, ilk başkan george washington'un bazı politikalarını, başkanın hazine sekreteri ve bir kaşık suda boğmaya hazır olduğu rakibi alexander hamilton'u ve ezeli rakibi / ebedi dostu, ikinci başkan john adams'ı anonim olarak, çok sert yazılarla eleştirmek için kullanmış, müttefiki james madison'a kullandırtmıştır.

    amerikan bağımsızlık savaşı boyunca, jefferson ön saflarda (sözlük anlamı ile olmasa da, fikri olarak) yer alan bir "kurucu baba" olarak özgür basın ve medyanın gücüne bizzat tanık olmuştur. thomas paine'in yazdığı, kolonileri en coşkuya ve isyana sürükleyen metinlerden biri olan "sağduyu" metni, ingiliz baskısına rağmen matbaalarda basılabildiği ve dağıtılabildiği için çok kişiye ulaşabilmiştir. jefferson pek hazzetmese de, amerika birleşik devletleri'nin ilk anayasasının entellektüel temeli olan the federalist papers, basım ve yayım yolu ile çok kişiye ulaşabilmiştir. neticesinde jefferson, özgür bir basının her zaman güçlü bir silah olduğunu, bunu iktidarda iken sansürlediği halde, muhalefet olduğunda aynı sansüre tabi kalacağını anlamıştır.

  • eğitim kurumlarını teröristler mi ele geçirdi bu ne hal, pkk kampına adam mı yetiştiriyorlar her gün başka bir rezillik. oğlunun yetmiş yaşındaki adama tekme tokat girmesine göz yuman müdürün denetimindeki okuldan ve öğrencilerden kime ne hayır gelecek.

  • turabi, gönüllüler 5 kişi kalınca klasik döngüyü an itibariyle başlattı.

    - acun abi, 5 kişi kaldık, bir elin beş parmağı gibiyiz, birimiz gitse...

    sonrasında:

    - acun abi, 4 kişiyiz, bir arabanın dört tekeri gibiyiz, birimiz gitse...

    daha sonra:

    - acun abi, 3 kişiyiz, sacayağı gibiyiz, birimiz gitse...

    çok sonra:

    - acun abi, 2 kişiyiz, afedersin karı-koca gibiyiz, birimiz gitse...

  • bugün metrobüste paltolu ve robot gibi yürüyen sakallı birisi bindi araca. baktım etrafıma 2-3 kişi var. "yok az kişiyiz patlatmaz" dedim.

    geldiğim piskoloji bu.