hesabın var mı? giriş yap

  • arkadaşları olan biz bekar erkekleri doğal pezevenkleri olarak görürler. olum bizde de bize kadar var.

  • kaybettim diye dusunmeyin.. bence kazanmışsınız. 215 bin tl 4 yıllık özel üniversite parası bile değil. bir eğitime gittiğinizi düşünün, öyle birşey öğrenmişsiniz ki bu öğrendiğinizi uygularsanız hayatınızın geri kalanını kurtaracak altın değerinde bir kural. ha diyebilirsiniz ki bu bilgiyi bu kadar para kaybetmeden de kazanabilirdim. hayır oyle değil. hayat, herkese en bilmediği en zayıf olduğu yerden soru sorar. siz en zayıf noktanızı 215 bin ile kapatabilirseniz büyük şans. birçok insan en zayıf noktaları ile ilgili çok daha büyük bedeller ödüyor. gelecekte asla bu 215 bin tlyi geri yerine koymak icin ugrasmayın. üniversitenin parasıydı öğreneceğinizi öğrendiniz bitti. parayı üniversiteden almaya calisirsaniz diplomanızı iptal ederler.

  • bi arkadaş anlattı. bunun kanki sallantı anında fırlamış yataktan. dinle imanla pek alakası olmayan biçok müslüman evladı gibi kelime-i şehadet, ayet, sure felan okuyacak ama aklına hiçbişey gelmiyor. gelen tek şeyi yüksek sesle haykırıyor:
    - sordum saaarıı çiçeeee

  • açık söyleyim stokçu oldum.

    gittim bir uğur derin dondurucu aldım.

    bakliyat depolamak için sert plastik kutular aldım.

    bakliyat böceklenmesin diye ortam nemini çeken aparatlar aldım.

    ve yaklaşık 30 kilo eti ve balığı, aileme en az 1 yıl yetecek bakliyatı, 10 larca kilo vakumlu peyniri, kaşar peynirini, sucuğu, dayanıklı günlük kullanım ürünlerini, yıllarca yetecek traş bıçağını, pişirme kağıdını, buzdolabı poşetini, a4 kağıtları, tuvalet kağıtlarını ve rulo kağıt havluları

    sonra onlarca litre ayçiçek ve zeytin yağını stokladım.

    hanımın telefonu ya da kendi telefonum bozulursa diye yedek telefon bile aldım.

    geçen yıl tanesi 19 bin liraya iki adet bilgisayar aldım. şimdi ikisi toplam 108 bin lira ediyor. makinelerin biri yedek olsun diye. ilerde bilgisayar almak zorlaşırsa ya da ekran kartı vs bozulursa yedeğime geçeceğim.

    eskiyen elektronik eşyaların tamamını yeniledim.

    sonra bir yıl yetecek kadar mutfak tüpünü stokladım.

    bunların çoğunu da ucuz banka kredilerini çekip çekip yaptım. millet kredi çekip ev araba aldı ben ilerde evi ve arabayı yiyemem diye mala girdim. dağ gibi borcum var ama kimin umrunda... tl değer kaybettikçe tl borç devede kulak kalır.

    eşim ve babam bir paranoyak olduğumu düşünerek benimle dalga geçtiler aylarca...

    şimdi 5 ay önce aldığım 100 liralık somon 430 lira oldu. 30 liraya aldığım kıymalar 120 lirada 130 liraya aldığım tüpler 300 lirada geziyor. eşim ve babam dalga geçmeyi kesiverdi her nedense...

    tabi bunların hiçbiri bir işe yaramaz. eninde sonunda stok mutok tükenir ama...

    işte bir umut fırtına belki 1 yıl sürmez diye ihtiyati tedbir diyelim.

    lakin çok umutsuzum sözlük. gelecekten inanılmaz korkuyorum. türkiye'nin gelecek yıllarda ne kadar güvenli bir ülke olacağını bilmiyorum. en çok da 5 yaşındaki kızım için korkuyorum.

    samimi söylüyorum 37 yıllık hayatımda kafayı işte bu sene yedim ben.

  • ermenek'teki madencinin eşi ne diyordu, herkes bayram yaparken biz bayram yapamadık, mecbur kaldık, her şeyi kabul edip madene indiler. öğle yemeği için dışarı çıkmamayı, tuvalet izni kullanmamayı, servis parasını ceplerinden ödemeyi kabul ettiler. çünkü bakacak çocukları, doyuracak karınları vardı ve bir kişi hayır diyip düzene kafa tutsa 100 kişi evet diyip düzene dahil olmak için kapıya gelecekti. işte bu yüzden ucuz işgücünü daha da ucuzlatabilmek için nüfusun artmasını istiyorlar ve artan nüfusa oranla açlıktan ölmeyecek kadar kazanılan bir işe şükretmemiz isteniyor. ve buna mucize diyorlar.

  • durmaksızın yeni yerleşim yerleri inşa ediliyorken sanki yeni insanlara yer varmış gibi görünüyor bu şehir. halbuki ne kaldıracak yolları, ne de yetecek oksijeni, hacmi var. peki bu yapılaşmayı durduracak olan kimse var mı? planlamayla sorumlu kişiler bunu biraz olsun gözetiyor mu? tabii ki hayır.

    örneğin zaten trafiğin tıklım tıkış olduğu bir yere kocaman binalar dikildiğinde kimse bu binalarda ikamet edecek yüzlerce kişinin arabalarının bu trafiğe nasıl gireceğini düşünmüyor.

    mesela manhattan'a dındırık bi inşaat şirketinin gelip eski binaları yıkıp bilmem kaç katlı ev yaptığını düşünebiliyor musunuz? adamların nüfusu zerre kadar artmıyor çünkü şehrin kapasitesi sabitlenmiş. çünkü orada devlet insanına değer veriyor. buradaysa insanlar için şehrin gitgide yaşanmaz bir hal alışı, herkesin saatlerini trafikte geçiriyor oluşu, suçun artıyor olması ve insan kalitesinin gitgide düşüyor olması kimsenin umrunda değil. tek umurlarında olan rant ve para.