ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
her siki bildiğini sanan iş arkadaşı
-
her ofiste demirbaş olarak bulunan elemandır. 'bizim ofiste yok' diyorsanız size kötü bir haberim var.
seçimler en az 6 ay muhtemelen bir yıl ertelenecek
-
erteledikleri vakit zaman ayarlı ekonomi bombaları ellerinde patlar. bilakis bu ekonomi bombalarıyla maraş yıkımını yeni hükümete bırakmak için sabırsızlanıyorlar. yani olmayacak erteleme..
sonra belki erdoğanı değil ama bu zihniyettekileri dezenformasyon yapıp yeni hükümet başarısızmış algısı yapmaya çalışırken göreceğiz. tabi mamaları kesilince ne kadar dayanırlar bilemiyorum..
kara harp okulu'nun türbanlı ilk mezunu
-
başörtülü imam istiyoruz!
ankara'daki dev kardan kadın
-
(bkz: white walkers)
kur korumalı mevduatların 350 milyar lira olması
-
o kadar para bozulmuş kur hala 13.65, ben akpli olsam susardım lan.
adıyaman'da churchill sunumu yapan kahveci
-
bunun churchill olduğuna emin miyiz? bana daha çok stalin ya da hitler gibi geldi.
tanım: adıyamanlı bir simyacının soda, tuz ve limondan hazırladığı bir iksir.
sahibinden kiralık ev ilanlarına dadanan emlakçı
-
kiralık ev ilanıma koca koca renkli puntolarla "aracılar, komisyoncular, emlakçılar aramasın, kesinlikle cevap vermeyeceğim" yazmama rağmen bir haftada posta kutuma düşen 44 mesajın 23'ü bu yüzsüz, arsız, soyguncu, dolandırıcı, ahlaksız, lümpen, yavşak,... güruhtan gelmiş. isimler değişik ama tüm mesajlar tek şablondan çkmış gibi: "rapido bey, falanca muhitte emlak ofisiyiz, sizin eve haftasonu müşteri getireceğiz, sizden komisyon da almayacağız, iletişim no.su alabilir miyiz, saygılar" bir de şu modeller var "rapido bey, ofisimizi yeni kurduk, sadece portfoyümüzü artırmak için sizden komisyon almadan evinize müşteri bulmak isteriz. bir iletişim no.su alabilir miyiz?" ha bu arada bu kadar düzgün cümleler kurmuyorlar tabii ki, bu anlama gelecek birşeyler geveliyorlar.
"ulan efendi! ben mülk sahibi, satıcı olarak internet kullanıcısıyım, kiracı adayı da müşteri olarak internet kullanıcısı, sen de aracı olarak internet kullanıcısısın. oturduğun yerden internet üzerinden müşteri ile satıcıyı buluşturup havadan para kazanacağını sanıyorsan babayı alırsın.
not: emlakçı tayfasına çok acayip kılım. sizi gidi kan emiciler sizi
türk futbolunun en çirkef ilk 11'i
-
emre aşık 5 maçlık cezası olduğu için kadro dışı kalmıştır. yoksa bir hata yok.
murathan mungan
-
"sen gözlerimin önünde içindeki beni harcarken;
ben bir an bile seni unutmaya meyletmedim...
sen bildiğim gibi kalmadın ama
ben unuttuğun gibiyim hala..."
sosyal medyayı ikiye bölen çocuk
-
sabah akşam kafasını yetişkinlik zırvaları ile s.kmişler çocuğun. bilmiş bilmiş konuşunca da haliyle insanda şaşkınlık yaratıp dikkat çekiyor. çocuğun ne tür bir hayat tecrübesi var da "çocuk şöyle olur, böyle olur" konuşuyor. ezber ve taklit yeteneğini saymazsak söylediklerinin zeka ile de pek ilgisi yok. anneyi hunharca yediğine göre ya baba ya da diğer aile büyükleri cephe oluşması için çocuğu doldurmuş. kıyasla yol alan anne de hatalı. aslan yürek falan yok dümdüz aile içi çatışma.
babaya kızıp yemek masasını terk etmek
-
filmlerdeki zengin taifesinin evlatlarına özel bir trip. onlar içün üretilmiş. normal insanda sakil durur, yakışmaz. babayı da daha bi' sinirlendirir hem. adrenalinin sınırları yeniden çizilir o vakit. aksiyona değdirilip kaçılır.
filmlerin gerçek olmadığını henüz bilmediğim yaşlarda sikimsonik sebeplerden yer sofrasını -fakirdik- terk edip mutfağa -kendi odam yoktu aybalam- kaçmışlığım vardır 1-2 defa. beklediğim neticeleri doğurmadı, orası ayrı. ama tadına baktım o tribin. tuzlu biraz -gözyaşlarımın katkısı da olabilir bunda-. tavsiye etmem. zira filmde;
+ hayır dedim küçük bey, bu akşam partiye gidemezsin, ders çalışman gerekiyor!
- lanet olsun!
* john hemen masaya dön, john sana söylüyorum! gitti.. (masada figürandan öteye geçemeyen samimiyetsiz, ağlak anne tribi).
şeklinde cereyan eden diyalog her nedense bizim evde;
+ ne maçı lan bu saatte? otur dersini çalış eşşoleşşek, ilk dönem getirdiğin zayıfları düzelt! ama sen duurr, onlar bi düzelmesin ben o zaman yapıcam senle maçı.
- lanet olsun!
+ aha lanet olsun dedi, gel buraya lan! nasıl konuşuyon babanla sen it?
* vurma dur! ay kulağını ısırıyo çocuğun, dur dedim bey! komşular adam öldürüyolar yetişin, ay komşulaaar! küçük tüple vurma bari bebeye zalım! (fedakar ama çaresiz anne tribi)
tarzında yaşanıyordu. sülalem sikildi yediğim dayaklardan. tek kulağım 17 öbürü 11 santim. burnum desen ege haritası gibi. eciş bücüş.
hep bu masa terk etme sevdasından işte. yapmayın o yüzden :((
yaşlandıkça hayata yeni insanlar almakta zorlanmak
-
30 yaş ve üstüne gelince ortaya çıkan gerçek.
çok zor gelir bir zaman sonra hayata yeni insan almak. insanlarla çok güzel eğlenir, muhabbet eder, 40 yıllık dost gibi paylaşımlarda bulunursun. sanki hep böyle devam edecekmiş gibi hissedersin ama ilerlemez o sohbet; kalır orada. telefonlar alınır verilir "mutlaka görüşelim bak"lar yapılır ama en kısa sürede uçar gider bu hiçbir ortak geçmişi olmayan sohbetler.
hiçbir maya tutmaz hiçkimseyle. yük gibi gelir insanlar.
iki kişiyle tanıştım bugün. uzuuun bir geçmişleri vardı ve bir iki saate sığdırmak istediler bu geçmişlerini. boş boş baktım "bu bilgileri ben neden dinleyeyim ki?" dedim. herkesin bir hikâyesi yok muydu hem? dünya kuruldu kurulalı gelen trilyarlarca insanın hikâyesinden farklı olan neydi ki onlarınkinden? neden dinlemek için kendimi verecektim ki? ne faydası olacaktı başkalarının yaşanmışlıklarını biliyor olmanın bana?
böyle düşündüm, boş boş baktım. özet geçsin ve masadan kalkayım istedim en kısa sürede. bir daha görüşür müyüm? bilmiyorum. anormal bir durum muydu peki birinin hikâyesini sana anlatması? tabii ki hayır. sadece ben insanları dinlemekten ne kadar yorulduğumu fark ettim bugün. kimsenin geçtiği yolları merak etmediğimi; bunları dinlemenin en az hayatın kendisi kadar anlamsız geldiğini fark edip, kendime yabancılaştım bir an.
eskiden detaylı olarak anlatığım kendi ile ilgili kısımları ne kadar özet geçtiğimi de fark ettim bir anda. o kadar doymuşum ki hikâyelere. o kadar bilmek istemiyorum ki kim nedir ne değildir diye. eskiden dinlediğimi göstermek için tebessümle ve ilgiyle baktığım insanlara donuk donuk gözlerle bakıyorum artık...
insanın 1 üssü n olduğunu ve bu n'leri hiç merak etmediğimi, heyecanlanmadığımı fark ettim...
mümkünse iki kelime ile anlatsınlar ve gitsinler...
edit: bu entry'de bahsettiğim iki kişiyi üç yıl sonra hiç hatırlamıyor olmak, tam da entry'nin içeriğini doğruluyor işte...
hayata dair gülümseten detaylar
-
az önce balkona çıktım. aşağıda iki tombik teyze vardı. başörtülü, kendi halinde, ellerinde eczane çantası olan ve sürekli bir yerlere yetişen teyzelerden. ne konuşuyorlardı anlamadım, biri diğerine şunu dedi:
"benim içim dışım bir, içim de şişko, hep yemek düşünüyorum kötülük değil"
kahkaha attım. inip teyzeyi yiyesim geldi. kırt kırt kırt!